Ne zaman alkış sesi duysam: Dedemin nasihati gelir aklıma.

Ne zaman alkış sesiyle kükreyen bir hatip görsem yine öyle...

Görev yaptığım demokratik kitle örgütünün genel kurullarında:

Salona göz gezdirir, alkış seslerini dedemin nasihati ile sindirmeye çalışırdım.

O nasihat, Elbette ki 1960’lı yıllarda hayatıma yön veren kazanımların başında gelir.

O GÜN:

Iğdır Lisesi’nde sahneye koyduğumuz bir piyesten dedeme söz ederek;

İzleyenlerden aldığımız alkışı anlatmıştım.

Elbette ki dedemin ilk yaklaşımında bir hoşnutluk bir övünç belirtisi vardı.

Ancak sözünün sonuna doğru söyledikleri, geleceğe dair altı çizilecek...

Asla ve de asla unutulmayacak cinstendi.

Dedem: ‘‘ Bak oğul sen sen ol o alkışlara her yerde kanma...

O alkışların rüzgârıyla asla savrulma...

İnsanoğlunun başına gelenler, hep kendini güçlü hissettiği anlarda gelmiştir.

İşte o alkış var ya o alkışlar... Eğer bir çıkarsal uğultuya dönüşmezse iyidir.

Eğer, bir çıkarsal uğultuyla yandaşlık makamına dönüşürse, işte o zaman kötüdür.’’ Dedi.

YILLAR SONRA:

Yıl 1979- Başkan seçildiğim ilk genel kurulda öyle bir alkış almış...

Öyle bir omuzlar üstü taşınmıştım ki asla unutmam.

DERKEN, 12 EYLÜL 1980 DARBESİ:

Bir işveren vekilinin, utanç kumpasıyla tutuklandık.

Ben ve iki işyerinin baş temsilcileri Selimiye zindanlarındayız;

Dönem, herkesin korkup tırstığı bir darbe dönemiydi elbette.

Genel kurulda alkışlayıp omuzlara alanların bizi oralarda unuttuğu...

Arayıp sormadıkları bir dönmedi.

Hem o zindanda tutsak olduğum günlerde...

Hem de sonraki çileli günlerimde rahmetli dedemin sözleri hep kulaklarımda çınlardı.

Ne alkışlara kandık, ne de yüzümüze gülüp arkamızdan kuyu kazanlara...

Ne yanlış yollara saptık, ne de insan olan insanlardan koptuk.

Dönemler faşizm, dönemler çıkarcılık üzerineydi.

Önlerine gelenler içeri atılıyor... Arkalarında duranlar ihya oluyordu.

Eksik ve çukur vicdanlar ihbar ve kumpas işine giriyor;

Yanlı ve yağlı güvenlik güçleri de onlara el-kol oluyordu.

Meydanlarda dolaşan kenen paşa alkışlanıyor;

Vatan ve millet için ağzını açanlar da içeri alınıyordu.

kenan paşa’lı yandaş faşistlerin Anayasa’sı yüzde 90 oyla geçiyor;

Nice aşağılık ve de utanmaz medya da buna methiyeler diziyordu.

ABD uşağı faşist evren, tüm duyarsız ve vicdansız şakşakçılar yüzünden kahraman olurken;

Nice vatan evlatları bir adaletsizlik mengenesinde inliyordu.

İşkence görerek... Sakat kalarak... Ölerek fatura ödüyordu.

Sürülerek... İşinden atılarak... Zulümlere göğüs gererek tarih yazıyordu.

Biz bunları gördük, duyduk yaşadık elbette...

Biz o faşizan dönemle o dönemin şakşakçılarını yakından biliriz yakından...

Zindan zindan... Karakol karakol... Mahkeme mahkeme...

Hastane hastane... Kabristan kabristan yatan nice vatan evlatlarını gördüğümüz için biliriz...

ÇÜNKÜ ONLAR:

İnsanlık onuruyla bağımsızlık ve demokrasi için...

Adalet ve emek için mücadele verdiler...

Haksız yere tutuklanıp işkence görenlerle...

Haksız yere işinden olanlar için hayatlarını ortaya koydular.

Onlar saygıyla anılırken;

O dönemde nice alkış rüzgârıyla gözleri kör olanlar...

Yani faşist evren paşa ve faşist yandaşları da birer halk düşmanı olarak tarihe geçti.

Ah alkışlar ah... Vah alkışlar vah!..

O kuru alkışlar uçarak... Onlar da insanlık tarihinden silinerek gitti.

Nasihat ile bize yön vererek insanlığa ders yazan:

Dedem ile tüm duyarlı vatanseverlere rahmet ve saygılarımla...