Vah İstanbul vah!..

Vah İstanbul’daki yaşam vah!..

Vah İstanbul’da yaşayanlara vah vah!..

Vah BETONİSTANbul vah!..

Vah vah… Denizleri doldurulan, martıları kovulan İstanbul’a vah!..

Ormanlarının kelleşmesiyle çok uluslu otomobilerle…

Çok uluslu akaryakıt istasyonlarına yolgeçen hanı olan istanbul’a vah!..

Ayakların toprağa, nefeslerin temiz havaya hasret kaldığı…

Zehirli taşıt gazalarının, tüm atmosferi esir aldığı İstanbul’a vah!..

Erimekte olan doğasıyla, ağlamakta olan İstanbul insanını:

Görmeyene… Duymayana… Bilmeyene vah vah!..

Yaklaşık 50 yıldan bu yana:

İstanbul’u hiç bu kadar donuk ve cansız…

İstanbul insanını hiç bu kadar mutsuz ve umutsuz görmemiştim.

Geçen hafta:

Sabah saat 05.30

İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna doğru yoldayız:

İlk otobüs seferleri… İlk yolcular… Karanlık bir BETONİSTANbul sabahı…

Duraklarda bekleyenlerin zor göründüğü…

Otobüse binenlerin gözlerinden uyku döküldüğü bir sabah…

Oturan ve ayakta duranların çoğunun gözü kapalı…

Kimbilir: Ya işini kapacak olan yüz binlerce Suriye’liyi…

Ya da İstanbul’u yolgeçen hanı yapan başka yabancıları düşünüyordur bu insanlar.

Benizleri soluk, gözleri yumuk yumuk olan…

BETONİSTANbul’un yüzü gülmeyen insanları…

Kimi işsizler ordusundan… Kimi asgari ücretli…

Kimi sigortalı, kimi sigortasız…

Tamamı yoksulluk… Tamamı açlık sınırının altındaki insanlar…

Yani 80 Milyon nüfusun, 60 milyonu içinde yer alanlar…

İnsan insan insanlar…

Bizim insanlarımız…

Nice yanlış siyasetlere fatura  ödeyen…

At binmiş fiyatları, tosbağa hızlı ücretlerle izleyen insanlarımız.

Yanlış eğitimin en siyasal darbe yiyenleri…

Üretmeyen ekonominin en çok sömürülenleri…

Eksik demokrasinin en arkada gidenleri…

Bir tutam adaleti, ancak rüyalarında gören insanlarımız.

Yöneten siyasetin sadece seçimden seçime hatırladığı…

TV camlarının yanıltan ışığı ve gür sesiyle oylarını aldığı…

Daha sonra ne hali varsa başına geldikçe yaşayan insanlarımız.

Sormayan sorgulamayan… Algılayıp yargılamayan…

Çünkü bir acayıp siyasal kumpaslardan korkan insanlarımız.

İstanbul’da yaşayan, ancak tüm ülkeye ayna olan insanlarımız.

Oysa İstanbul’da yaşayanlar:

Yıllar önce öyle mutlu ve öyle umutluydu ki her sabah işe giderken…

Ne tek yanlı yayın yapan bir medya bozmuştu moral değerlerini…

Ne de bu medya ile saldırı siyasetine kendini kaptıranlar…

Ne bir şeklici ayrımcılık vardı sokaklarda…

Ne de ‘’sizden-bizden’’ söylemleri yükselirdi meydanlarda…

Herkes her yerde bir yerinden tutardı mutluluğu…

Yurtta huzur vardı o günlerde.

Etrafta huzur vardı o günlerde.

Ne Suriye’ye parmak sallayan oldu.

Ne de ülkemiz böylesine milyonlarca Suriyeli ile doldu.

Hiç bu kadar barut kokmamıştı sınırlarımız.

Hiç  bu kadar şehit olmamıştı canlarımız.

Hiç bu kadar hüzünlü değildi şehirlerimiz.

Eğer İstanbul’da yüzler gülmüyorsa:

Türkiye gülmüyor demektir bu biline…

Nasıl gülsün ki?

İş yok… Aş yok… Huzur, güven ve sosyal barış yok.

Ücretler piyade… Piyasa atlı… Bir de milyonlarce işsiz var.

Dahası, sosyal adaletten yoksun, bir ağlanacak ülkemiz var.

Tam da bunun için: BETONİSTANbul’da yüzler gülmüyor.