Az gelişmiş ülkelerdeki bildik işler;
Günün 24 saati, tüm acı ve ağır faturalar emekçilere kesilir.
Darbelerin faturası emekçilere…
Yanlış yönetimin faturası emekçilere…
Doğal ve sosyal olaylardaki her fatura yine öyle…
Devlet kapısında böyle… Özel sektörde böyle…
Böyle de olmaz ki!..
Bir ülkede, sosyal ve çalışma barışı sağlanmadıkça;
Ne huzur ne de güven gelir.
Emekçileri sürünen her ülkenin dünyadaki yeri ortada;
Ya demokrasi ve sosyal adaleti geridir.
Ya da gelir dağılımında çarpıklık var.
Ülkemizde de yaşadık gördük ve de tanık olduk.
Her darbede emekçilere kesilen faturalar ortada;
Çağ dışı mevzuatlarla…
Sendikal haklara ulaşamayan emekçi çoğunluğuyla…
Grev hakkı olan, Toplu İş Sözleşmesinden yoksunlarla…
Göstermelik ve de bölünmüş sendikal yapılanmalarla ortada…
Ciddiyetten uzak:
Toplu İş Sözleşmesi ve Toplu Sözleşme Pazarlığı ile ortada…
Hem de vitrinlik bir süs gibi ortada…
Desinler ki, Türkiye’de de emekçiler (işçiler ve memurlar) örgütlüdür.
Desinler ki, Türkiye’deki emekçiler özgür bir şekilde:
Ücret ve sosyal haklarının pazarlığını yapabiliyor…
Eğer masada anlaşma sağlanmazsa grev hakkını kullanabiliyor.
NASIL?.. Elbette desinler ki…
Çünkü 12 Eylül 1980 ‘’DESİNLER Kİ…’’ Mevzuatları böyle.
Bugün de halen devreye sokulan…
Emek dünyasını perişan eden mevzuatlar böyle.
Rakamların tepeden tespit edilerek yürürlüğe girmesiyle…
Sosyal hakların tek tek budanması tam da bundandır.
Emekçilere verilecek ücretlerin enflasyon çıtasına…
Enflasyonun çıtasının gerçek hayattan uzakta bir yere asılması bundandır.
Gerçek piyasada fiyat artışları ortalaması yıllık yüzde 20, 30 olurken…
İşte o uzaktaki enflasyon çıtası, yıllık yüzde 7 ya da 8 diyor.
Böylece de fiyatlar atla koşarken…
Ücretler piyade gidişatla yola devam ediyor.
Adı bir aylık olan MAAŞLAR, ancak bir hafta yetiyor o kadar.
Çünkü mevcut darbeli mevzuatlar emekçiyi süründürüyor.
Bu mevzuatlardan vazgeçmeyen siyasetler, emekçilerin reel hakkını vermiyor.
Diğer bir tanımla:
Zaten örgütsüz olanların hak alması çok zor.
Örgütlü, yani sendikalı olanlar da hakkını alamıyor.
Kısacası, ‘’hak verilmez alınır’’ sloganı, tamamen kapsam dışında…
Çünkü emek dünyası bölündü.
Çünkü emek dünyası emek için değil…
Değişik adresler için alkış çalmaya başladı.
Çoğunluğu göstermelik bir tabelayla…
Geriye kalan onurlu azınlığın da gücü ortada…
İşte Türk emekçilerinin sorunu bundandır;
Bir yanda darbeli mevzuatlar…
Bir yanda bölünmüş emek yapılanmaları var.
Bir yanda emek dünyasına dürbünün tersiyle bakan sosyal siyasetler…
Öte yanda her faturanın kendisine kesildiğinden şikayetçi olan emekçiler var.
İş güvencesi ve tüm sosyal güvencelerden yoksun…
Çalışma hayatı mevzuatlarının koruyamadığı…
Satın alma güçleri oldukça yetersiz olan…
Çoğunluğu işsiz kalan…
Azınlığı çalışırken mutsuz olan emekçiler…
Sürüm sürüm sürünürken bile umutlarını yitirmeyen…
Ülkemin ve tüm ülkelerin nice emekçileri var.
Vatan ve milletini seven, devletine gönülden saygı duyan emekçiler…
Süründükleri her ülkede:
Çağımıza yaraşan mevzuatlar bekleyen…
Alın terlerinin gerçek hakkını isteyen emekçiler var;
Yeter ki insanlık onuru, onların beklediği duraklara da uğrasın…