Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Mustafa Fazlıoğlu’nun modaratörlüğünde düzenlenen panele, Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, Orman Yüksek Mühendisi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı ve Jeofizik Mühendisi Haluk Eğidoğan katıldı.

Kanal İstanbul Projesi’nin yakın çevresine yapacağı etkiler hakkında ekolojik değerlendirmeler yapan Orman Yüksek Mühendisi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, “Kanal İstanbul abuk sabuk bir iştir” dedi.

Kanal İstanbul Projesi’ni ve Deprem’i kadim İstanbul’un iki afeti olarak değerlendiren Jeofizik Mühendisi Haluk Eğidoğan, 2011 yılından beri tüm uzmanların uyarılarına rağmen hala akıllıca bir çalışmanın yapılmadığını belirtti.

2012 yılında MÜSİAD İnşaat Sektör Kurulu Başkanı Mahmut Asmalı’nın inşaat sektöründeki büyüme için Kanal İstanbul ve kentsel dönüşüm projelerinin hayata geçmesi gerektiğine dair açıklamasını hatırlatarak, “Tüm mesele rantsal dönüşümdür” dedi.

Kanal İstanbul projesinin güzergâhının üç aktif fay üzerinde olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, 2014’te Küçükçekmece Gölü altındaki bu fay hatlarının raporlandığını belirterek, “Büyük deprem fayları harekete geçtiğinde çevresindeki fay hatlarında artçı şoklar yaratabilir. Aşırı yüklemelerin depremi getirdiğini biliyoruz. Bunun da tartışılması ve modellenmesi lazım" dedi.

Eyidoğan yerüstü ve yeraltı doğal kaynaklara yönelik malzeme temini, yeraltına depolama, büyük inşaatlar veya enerji üretimine yönelik endüstriyel etkinlikler nedeniyle insanoğlunun doğal kaynaklı depremler dışında insan kaynaklı depremlere neden olabileceğini anlattı.

DEVASA BİR ÇUKUR OLACAK

“Kanal İstanbul Küçükçekmece gölünü saymazsak 8.750.000 m2 alanı olan 3 milyar tona yakın hafriyatın kaldırılacağı bir açık kazı alanıdır. Yani devasa bir çukur yaratılacak ve güzergâh boyunca yeryüzünden büyük bir yük kaldırılacak, yükü kalkan bu devasa çukur uzun süre boş kalacak ve bu arada bölgenin yeraltı su rejimi değişecektir. Bu aynı zamanda bölgede jeolojik yapılarda belirli derinliklere kadar gözenek basıncı dengelerini de değiştirecektir. İşte bu noktada endişelerimi dile getirmek istiyorum” diyerek devam etti.

Kanal İstanbul Projesi için kazılacak bu devasa çukurun kaybettiği 3.6-4.5 milyar ton yükün kalkması ve yeraltı sıvı gözenek basıncı değişimleri nedeniyle, yakın çevresindeki yeryüzü ve yeraltı gerilme dengelerinin bozulacağını kaydeden Eğidoğan, “Aşırı yüklemelerin depremi getirdiğini biliyoruz. Bunun da tartışılması ve modellenmesi lazım.” Diyerek anlatmaya devam etti.

Eyidoğan “Yeni deprem tehlike haritalarında ülkenin bazı yerlerinde deprem tehlikesi eski değerlere oranla yüzde 25 artmıştır” dedi. Yeni deprem tehlike haritasının daha kapsamlı olduğunu belirten Eyidoğan yüzde 25 deprem tehlikesi riskinin artmasına ilişkin “Deprem kaynak zonları yeniden gözden geçirildi. Bu arada tabii arazide bulunan diri fay sayısı da arttı” dedi. Eyidoğan bu güncellemelerin en az 10 yıl önce yapılması gerektiğini vurguladı.

AFAD ve DASK “Türkiye Sismik Tehlike Haritasının Güncellenmesi” çalışmaları 2014 yılında tamamlandı. Çalışmalar kapsamında “olasılıksal sismik tehlike hesap yönetimi kullanılarak çeşitli aşılma olasılıkları ve yer hareketi parametrelerinin dağılımları” hesaplandı. Bu hesaplamadan hareketle Yeni Deprem Tehlikesi Haritası elde edildi.

ÖNLEM ALINMIYOR

Kentlerde tehlikelerin afetlere dönüşmesinin nedenlerini sıralayan Eyidoğan “Kentsel alanlarda tehlike kaynak ve türlerinin tespiti çok yetersiz ve önlemler alınmamaktadır. Teknik personelin risk bilinci, bilgi ve donanımı yetersizdir. Doğal ve teknolojik risklerin sektörel ve mekânsal ölçeklerde yönetilmediği bir kentleşme süreci yaşanmaktadır. Yapılaşma ve planlama süreçleri riskleri giderecek nitelikte değildir. Kentsel sakınım planlaması ve risk yönetimi gelişmemiştir.”

BİR AN ÖNCE ONAY

Yeni deprem yönetmeliği ve deprem tehlike Haritasına ilişkin değerlendirmelerinden de bahseden Eğidoğan, “Hem Türkiye Deprem Tehlike Haritası, hem de deprem yönetmeliği güncelleştirilmesine çok geç kalınmıştır. Yeni deprem tehlike haritalarında ülkenin bazı yerlerinde deprem tehlikesi eski değerlere oranla yüzde 25 artmıştır. Bakanlar Kurulu’na gönderildiği duyumunu aldığımız bu tehlike haritaları ve deprem yönetmeliği bir an önce onaylanıp yürürlüğe girmelidir” diyerek yetkililere seslendi.

PATLAMA MI DEPREM Mİ?

Eyidoğan Kandilli Rasathanesi 1900-2017 yılları arasında İstanbul Avrupa Yakası’nda rapor edilmiş tüm depremlerin yer aldığı haritayı da değerlendirdi. Eyidoğan bu alanda toplam 932 deprem olduğunu belirterek 17’sinin büyüklüğünün 3 ve fazlası, 915’inin ise 2.9’dan daha küçük olduğunu söyledi. Eyidoğan Kandilli Rasathanesi’nin 1900-2017 yılı arasında İstanbul Avrupa Yakası’nda olan taş ocakları ve diğer inşaat gibi faaliyetlerden kaynaklanan patlatmaların da benzerlik gösterdiğini anlattı. Eyidoğan “Patlatmaların depremlerden ayırt edilmesi konusu üzerinde biraz daha dikatli davranmakta yarar vardır. Aksi takdirde patlatmalar arşive deprem olarak geçer ve araştırmacıları yanıltır. 932 depreme baktığımızda çoğunun mesai saati içerisinde olduğu gözlüyoruz. Bölgede dinamit atışları olduğu anlaşılmaktadır. Öğlen paydosunda olay sayısının azalması da ayrıca patlatmalar için esprili bir kanıttır. Kandilli biraz daha dikkatli davranmalıdır. Deprem yalnız gündüz olmaz ama ocak patlatmaları gündüz olur” dedi.

Panelin sonunda başta MÜSİAD olmak üzere ifadelerini kullanarak, “Güzel coğrafyamızı rant için değiştirmek, doğayı bozmak, çevreyi tahrip etmek, sosyal ve ekonomik hayatı afet risklerine mahkum etmek hangi tuhaf aklın eseridir acaba” diye sordu.

“Hangisinin İstanbul’un felaketi olacağını bekleyin. Deprem mi, yoksa Kanal İstanbul’mu” diyen Eğidoğan, sorun, sorgulayın, araştırın diyerek vatandaşları uyardı.

Selvi Sarıtaç /Mahmut Erdinç / Kent Yaşam

Editör: Haber Merkezi