Dünya finans sisteminin bel kemiğini rezerv paraları oluşturmaktadır. Şimdiye kadar birçok ülkenin parası bu role sahipti. Rezerv para, sahibi olduğu ülkenin gücüne güç katan bir uygulamadır. Rezerv para aynı zamanda bir ülke için üretimsiz refah yaratma aracıdır. Çünkü rezerv para,  sahip olduğu ülkeye sadece ihtiyacı kadar değil aynı zamanda o ülkeye dünya ticaretinin ihtiyacı kadar da para basma imkânı sağlar. 1450’den beri dünya rezerv paralarının ortalama ömrü 94 yıl sürdü. ABD Doları 1921’den beri, yani 98 yıldır bu fonksiyonu taşıyor. 1450’ye kadar İngiltere, Fransa, Hollanda, İspanya ve Portekiz sırayla bu bayrağı taşıyordu. Daha eski zamanlarda bir dönem İslam Dinarı da rezerv parasıydı. Genellikle dünyanın en güçlü ülkesi askeri ve ekonomik büyüklüğüyle parasal hegemonyasını sağlar. Dünya ticareti ve finans sistemi de bir rezerv paraya ihtiyaç duyduğu için kimse bu duruma itiraz etmez. İnsanların güce duydukları güvenden dolayı kimse bu sistemi sorgulamaz. Bu da rezerv para birimi sahibinin, gücü azalıp otoritesi ve parasına güveni yok olana denk sürer.

Modern sömürücülüğün yüzü

1945’den 1973’e kadar Bretton-Woods-Sistemi olarak adlandırılan doların altın standardı vardı. Bu şu demekti;  ABD Merkez Bankası, FED, her doları altınla değiştirebilmeyi garanti ediyordu. Daha sonra altın standardı terk edilip ABD Başkanı Nixon döneminde Dış İlişkiler Bakanı Henry Kissinger’in tasarladığı Petrol Standardı’na geçildi. Suudi Arabistan’ın öncülüğünde OPEC artık petrolü sadece dolarla satmaya başladı. Bugün dünya maden ticaretinin neredeyse tamamı dolar üzerinden değiş tokuş ediliyor. Orta Doğu’nun stratejik önemi de buradan kaynaklanmaktadır. Buna karşı çıkan ülke veya iktidarlara ne olduğunu şu isimlere bakarak daha iyi anlayabiliriz; Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi, Hugo Chavez ve şimdi de İran. Hepsi dolar hegemonyasını sorgulamıştı.

Petrolü kontrol eden parayı kontrol eder

ABD için Petrol Standardı’nın önemini anlamak için rakamlara bakmalıyız. Günümüz dünyasında petrolü kontrol eden parayı kontrol eder. 2011’de Berkeley Üniversitesi’nden ekonomist BarryEichengreen’e göre, dünya rezerv parasına sahip olan ABD yılda 500 Milyar dolar kazanç sağlayabiliyor.ABD’nin en iyi ihracat ürünü yeşil kâğıt parçaları, yani dolar. Bu sistem de modern sömürgecilikten başka bir şey değildir.

Petro Dolar sallanıyor

Ama şu anda ABD oturduğu bu dalı çaresizlikten kesmeye başladı. Para basarak, üretmeden refah yaratma aracına sahip ABD bu sistemi, dünyadaki finans dengelerini bozacak kadar suiistimal etti. Neoliberal düzenin ABD’de ve dünyada yarattığı 2007-2008 emlak ve finans krizinden sonra ABD, karşılıksız 4,5 trilyon dolar para bastı. Dünyada ikinci rezerv parasına sahip Avrupa Birliği ise 2,5 trilyon para basarak ABD’yi takip etti. Bu dengesizlik yeni ve daha büyük bir finans krizi yaratma tehlikesi doğurdu. Bazı ekonomistlere göre de ABD ve AB bunu yaparak Japonya’daki gibi uzun yıllar süren bir deflasyon ve stagnasyonu tetikleyebilir. Öyle veya böyle emin olduğumuz tek şey bu sistemin bu şekilde sürdürülemeyeceğidir. Bu sorumsuz para politikalarının bir bedeli, bir faturası muhakkak olacaktır. Bunun sonucu olarak ABD dolarının dünya rezerv statüsü zedelenebilir veya uzun vadede yok olabilir. Şu anda dünya büyük bir para laboratuvarı. Henüz sonucunu bilmiyoruz ama bir gün tarihçiler bu şaşmış sistemin muhasebesini yapacaktır.

Adil Bir Dünya Finans Sistemi mümkün mü?

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı her konuda eleştirirsem de hak verdiğim bir konu var. O da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Daimi Güvenlik Kurulu’nun değişmez üyelerinin sistemine karşı kullandığı “Dünya beşten büyük” söylemidir.  Şüphesiz ki bu dünya düzeninin eşitsizliğine karşı bir çağrıdır.  Aynı şekilde ülkelerin karşılıklı ticaretlerinde yerel para kullanılması konusunda çabaları da bu yönde gelişmektedir. Doların ve Euro’nun keşke bütün dünyanın olan daha iyi bir alternatifi olsaydı. Çünkü dünyadaki rezerv paranın bir ya da birkaç ülkenin tekelinde bulunması modern emperyalizmden başka bir şey değildir. En önemli soru ise bunun yerine ne konulacağıdır ve bu mümkün müdür? Yeni ve adil bir dünya finans sistemi nasıl yaratılabilir? Şu an için pek gerçekçi görünmese de gelecek için şimdiden bu soruları sormamız gerekli. Bu sorulara yanıt Dünya Bankası’nın nezdinde bütün dünyanın ortak olduğu yeni bir rezerv para belki de yeni bir kripto parası olabilirdi.

Türkiye için bir öneri

TL cinsi kağıt paranın yanında TL cinsi yeni bir kripto para, bir alternatif olabilir. ABD doları ve Euro karşılıksız basılarak istenildiği kadar çoğaltılmaktadır. Buna rağmen yerli yatırımcı yabancı cins para birimlerini TL cinsinden paraya karşı daha güvenli bulabiliyor. Buna karşın biz yani Türkiye Cumhuriyeti de ulusal bir kripto para yaratabiliriz. Bu kriptoTL’sını da yasalar ve algoritmalarla yıllık artış miktarı belli parametreleri geçmesin diye ona göre düzenleyebiliriz. Bu düzenlemede kripto para siyasi baskılara açık olmamalıdır.. Bu kriptoTL’sını altın rezervi ve bir miktar Türk Hazine Bonoları’yla da güçlü bir karşılığı yani rezerviyle desteklenebilir. Böyle bir kripto yerli ve yabancı yatırımcılar için güvenli bir liman oluşturabilir ve ülkemizi güçlendirebilir. Keşke ülke olarak cesaretli olup bu konuda öncü olabilseydik. Ama korkarım başka alanlarda da olduğu gibi bunu ilk önce başka ülkeler yapacak ve tren kaçtıktan sonra da biz yapılmış olanı taklit edeceğiz. Halbuki gelişen yeni dünya düzeni ve değişen dünya finans sistemi için yeni cevaplar bulmamız lazım.

Yeni Dünya Düzenine Geçiş Süresi

ABD’nin Petro Dolar sisteminin sarsılması nereden kaynaklanıyor? Belki de bütün bu yaşadıklarımız yeni oluşacak dünya düzeninin doğum sancılarıdır. Çin yükselmekte ve ABD’nin toplam ekonomi büyüklüğünü geçmek üzere. Bununla birlikte dünyada rezerv para sırası Çin’e gelebilir. Tabi ABD’nin mevcut konumunu mücadelesiz bırakıp bırakmayacağı geleceğin en büyük sorusu olarak durmaktadır. Yani Thukydides-tuzağı. Esasında Atina ile Sparta arasındaki güç aktarımı ve devamında gelen Peloponez Savaşları’nda günümüz politik realizminin verdiği referanstır. Yaklaşık 2400 yıl önce Güney Yunanistan'ın önde gelen iki kenti, Atina ve Sparta arasında meydana gelen Peloponez Savaşı’nın meşhur tarihçisi Tukidides'in (MÖ 460-395) sözleri İsa'dan sonraki üçüncü milenyumun başında da yankı uyandırmakta.

Tukidides Tuzağı

Birinci Dünya Savaşının bitişinden neredeyse yüz ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden neredeyse yetmiş yıl sonra, on dokuzuncu yüzyıldaki emperyalist düzenin bile hayal edemediği bir küreselleşme içinde olan dünyamız, Zeitgeist'a bakıldığında, üçüncü bir savaşa hazırlanıyor. 2019'un ikinci çeyreğinde görünen o ki, Donald Trump'ın Amerika'sı, Vladimir Putin'in Rusya'sı ve XiJinping'in Çin'i tüm dünyayı tehlikeli sulara doğru itiyor. Çoğu analiste göre bu 3. Dünya Savaşı’nın çıkıp çıkmaması, bu önde gelen askerî ve sanayi güçlerin, Tukidides Tuzağına düşüp düşmemelerine bağlı görünüyor. Tukidides tuzağı, GrahamAllison'ın tabiriyle, yükselmekte olan bir gücün egemen olan diğer bir gücü, onun yerine geçmekle tehdit etmesinden dolayı oluşan şiddetli yapısal gerilimdir. Allison der ki, son beş yüzyıl boyunca toplam on altı kez yükselmekte olan bir güç, egemen gücü yerinden etme durumunda kaldı. Bu on altı durumun on ikisinde ise netice savaştı. ABD ile Çin arasında güç aktarımı barışçıl gerçekleşirse bile bugünlerde yaşadığımız ticaret savaşları türbülanslı yılları işaret etmekte.

‘Türkiye krizleri fırsata çeviremedi’

Türkiye bu çalkantılı duruma hazır mı veya bu durumdan nasıl kazançlı çıkabilir? Çincede kriz kelimesi fırsat anlamına da gelir. Dünya finans sisteminin sarsılmasından dolayı oluşan fazla para, büyük bir risk iştahıyla Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere geldi. Ama maalesef bu gelen parayla geleceğimize iyi yatırım yapamadık, Tarihi bir fırsat, taşra tüccarı vizyonuyla heba edildi. Eğitime, bilime ve yaratıcılığa yatırım yapmaktansa adeta firavun projeleri yaratıldı. Saraylar bu dönemin sembolleri oldu. Parıltılı bol yaldızlı ve abartılı, büyüğün güç zannedildiği, halkımızın da yoğun desteğiyle ikinci bir Lale Devri yaşandı.

Türkiye Başkanlık Sistemi ile istikrarsızlığa yelken açtı

Halbuki önümüzdeki dünyayı bekleyen çalkantılı bu geçiş döneminde Türkiye doğru adımlarla güvenli bir liman olabilirdi. Bunun için demokrasimiz, hukuk devletimiz, güçler ayrılığımız güçlendirilebilirdi. Ama maalesef tam tersi yapıldı. Türkiye, Başkanlık sistemiyle bize gelen para bolluğuna rağmen istikrarsızlığa doğru yelken açtı, otoriterleşti. Dünyada hiçbir ülke otoriterleşerek kalkınamamıştır, biz de kalkınamadık. Halkımız da gelen sıcak parayı AK Parti’nin başarısı zannederek bu gidişata uzun yıllar destek verdi. Şu an sonuç ortada…

Ne yazık ki Türkiye, AK Parti ile birlikte, dünya finans sistemi krizinin yarattığı fırsatı kullanamadı. Başkanlık sistemi yeni gelişen dünya düzeninde bize ayak bağı oluşturan pranga oldu. Parlamenter demokrasiye dönüş elzem görünüyor. Bu zincirler ne kadar hızlı kırılırsa Türkiye o kadar az zarar görecektir.

Editör: Haber Merkezi