Bir gün Allah Resûlü (sav), sahabeden Hz. Muaz (ra) ile musâfaha etti ve şöyle buyurdu: “Ey Muaz ellerin neden nasır tutmuş?” O da cevap verdi: “Evet Yâ Resûlallah, kazma ile kürek elimde, sürekli toprak ile meşgûl oluyor ve bu sâyede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.” Efendimiz (sav), Hz. Muaz’ın alnından öpüp buyuruyor ki:“Bu eli, Allah cehennemde yakmaz.”Peygamberimiz helâl çalışmanın ve emeğin ne kadar kutsal ve değerli olduğunu vurgulamış, hayâtını bu şekilde idâme ettirenlere ise cennet hayâtını müjdelemiştir.Allah her canlının; insanlar ile hayvanların rızıklarını ezelde takdîr etmiş ve ayırmıştır.Nasıl ki insanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belliyse rızıkları da bellidir. İnsan rızkını aradığı gibi, rızık da sâhibini arar. Çok fakirler vardır ki zenginlerden daha iyi, daha mutlu yaşar. 

Yûnus Emre yaşadığımız bugünü ne güzel târif etmiş:

Müslümanlar zamâne fenâ oldu, 

Helâl yenmez, haram kıymetli oldu. 

“Filancanın parası var, ötekinin yatları, katları var. Benim ondan neyim eksik, benim niye yok?” diye diye Müslümanların kalplerine bitmek bilmeyen dünyâ hırsı hastalığı düştü ve bütün vücûdunu sardı. Artık ‘gelsin de nerden gelirse gelsin’ yoluna girdiler! Bu hırs ve ego insanları helâl lokmayı da haram lokmayı da meşrû görür hâle getirdi! Hâlbuki bir kimse Allâhu Teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helâl yoldan ararsa ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızk ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Eğer rızkını Allah Teâlâ’nın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat bu rızk ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da onu felâketlere sürükler.

Toplum helâl çalışmaktan çok, kolay yoldan para kazanıp zengin olmak istediği için infak görevi de unutulur hâle geldi. Hâlbuki “Sadaka belâyı defeder” diyen bir Peygamberin ümmetiyiz!

Ecdâdımız zamânında sadaka taşları vardı. İnsanlar o taşların içerisine sadaka ve zekâtlarını bırakır, ihtiyaç sâhibi, garip gurebâ oradan ihtiyâcı kadar alırdı! Yanlış okumadınız, ihtiyâcı kadar alırdı! Şimdi ise bırakın sadaka taşını her gün gerek medyada gerek gazete manşetlerinde ‘güpegündüz hırsızlık’ haberleri yapılıyor! İnsanlar yürürken acaba arkadan biri çantamı, cüzdanımı çalacak mı endîşesi ile yürüyor. Biz ne zaman bu hâle geldik? Neden bu hâle geldik? Evet bu sorunun cevâbı açık ve net: Helâl lokmadan uzaklaşıp haram lokmalara el uzattık! Zannettik ki haram lokma ile huzur bulacağız, mutlu olacağız, toplumda güvende yaşayacağız! Hayır, haram lokma kişinin hem dünyâsını hem de âhiretini berbâd eder! 

Hz. Ebu Bekir (ra) yediği birkaç lokmanın şüpheli olduğunu öğrenince, kendisine acı verecek şekilde iki parmağını boğazına sokmuş; yediğini dışarıya çıkarmaya çalışmış ve kalanı için de Allah’tan af dilemiştir. Sormuşlar: 

– “Az daha ölecektin, neden bunu yaptın?”

Hayret verici ve günümüz Müslümanlarına ders niteliğinde bir cevap: 

– “Ben Resûlullah (sav)’den işittim ki; bir lokma haram yiyenin kırk gün duâsı kabûl olmaz!”[1]

Helâl lokma ile zengin olanlar Allâh’ın infak emrini yerine getirir. Çünkü Müslümanlar zekât ve infâk ile Allâh’ın verdiği mallarının şükrünü edâ ediyorlar. Dolayısıyla Yüce Allah onlara verdiği nîmetleri arttırıyor. Bunun en güzel örneğini ecdâdımız Osmanlı zamânında görüyoruz. Osmanlı, bünyesini bir muhabbet ve şefkat ağı gibi ören vakıf ve benzeri hizmetler sâyesinde âdetâ dilencisiz bir ülke hâline gelmiştir. Öyle zamanlar olmuştur ki, Müslüman zenginler zekâtlarını verecek fakir bulmakta güçlük çekmişlerdir.

İslâm dîni sâdece bir köşeye çekilip ibâdet etme dîni değildir!

Fakirlere ve garip gurebâya el uzatma dînidir! 

Komşusu açken tok uyumama dînidir! 

Kendisi için istemediğini başka Müslüman kardeşi için istememe dînidir! 

Hangi inanca, hangi dîne inanırsa inansın düşmanlık beslememe dînidir! 

Ne zaman Müslümanlar arasında zekât müesseseleri zayıfladı veya istismâr edildi işte o zaman toplumdaki dengeler bozuldu! Ne acıdır ki bütün dünyâya ilmî ve fennî çalışmalarıyla örnek olan bir ecdâdın torunları ve nesilleri bugün onların gittiği yoldan değil, nefsinin gösterdiği yoldan ilerliyor! 

Helâl kazanıp, helâl yemeli. 

Helâl lokma için alın teri dökmeli. 

Helâli, harâmı bilmeli, 

Haram lokmaya her zaman hayır diyebilmeli.