'Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir' demiş atalarımız. Göstere göstere, açık seçik gelmekte olan felaketleri anlatmakta kullanılır genellikle.

Kısa adı IŞİD olan Irak Şam İslam Devleti adlı eli kanlı yobaz sürüsünün gelişi belliydi. El Kaide adlı dünya ölçekli terör örgütünden ayrılan bir grup tarafından kurulmuştu.

Çağ dışı, insanlık dışı değerleri rehber edinen güruhun temelinde, oluşumunda, filizlenmesinde, savaşır duruma gelmesinde ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti'nin en tepe noktasını işgal eden kişi ve şürekası var.
Başbakan var...
Dışişleri Bakanı var...
MİT var...
MİT korumasında gönderilen ve içlerinde ne olduğu sır gibi saklanan kamyonlar var, TIR'lar var...
En iyi şekilde bakımları yapılan, sağlıklarına kavuşmaları için her tür olanağı seferber eden hastaneler var...
Açık gizli kaçakları koruyan, kollayan, krallar gibi ağırlayan devlet kurumları var, AKP'li belediyeler var...

Başımızı kuma sokmaya, bilmezlikten gelmeğe, 'yok canım öyle olmamıştır' demeye, safa yatmaya, salağı oynamaya hiç mi hiç gerek yok. Eğer bugün ortada eli kanlı bir yobaz örgütü varsa bizim hükümetimiz, bizim devlet bütçemiz ve devletin olanaklarının sınırsız kullanımı sonucu var.

İster alkışlayın, ister lanetleyin; ama dürüst olun, namuslu olun, omurgalı olun; IŞİD bir Tayyip ürünüdür...

Önce sayıları 32 olarak açıklanan TIR şoförlerimizi kaçırdıklarına, sonra Türk toprağı olan Musul Konsolosluğunu basarak, Konsolos dahil 48 kişiyi kaçırdıklarına bakarak yanlış önermeler çıkarmayın sakın.
Irak, Suriye, Mısır gibi Ortadoğu ülkelerinin içişlerine karışmaya ne denli meyilli olduğumuzu ve her birinden ayrı ayrı habire sopa yediğimizi; dünyaya rezil rüsva olduğumuzu, esprilerin temel konusu haline geldiğimizi biliyor olmalısınız...

Neyse ki Türkiye'deki fakir fukaranın hakkının yedirilmesi ile semiren ve kendilerine verilen görev gereği 'kan dökme' işine başlayan IŞİD serserileri yüreklerimize su serpen bir açıklama yaptı: Türkiye vatandaşları serbest bırakılacak. Sorgulanıp IŞİD'e karşı bir suç işleyip işlemediklerine bakılacak önce...

Peki, neden azad edilecekler?
Çünkü Türkler de kendileri gibi Sünni ve Hanefi meshebindenmiş!
Sünni ve Hanefi...

Yani, tutsak edilen konsolosluk görevlileri ve TIR şoförleri arasında bu ölçüye uymayan varsa; diyelim ki Sünni ama Maliki ise, ya da Sünni değilse; diyelim ki Alevi ise, Caferi ise, gayrimüslim ise veya Ateist ise...
Yandı ki ne yandı!
Kafaları kesilecek, ciğerleri çıkarılarak kameralar karşısında çatır çatır yenecek demektir!..

Konu ile doğrudan veya dolaylı ilişki içinde olan, uzmanlık alanı Ortadoğu olan, diplomatik anlamda bilgi ve deneyimleri olan insanların medya yoluyla aktardıklarına göre El Kaide'nin azgın çocuklarının kurduğu, daha doğrusu emperyal güçler ve onların maşası durumundaki ‘usta’lar vasıtasıyla kurdurtulan IŞİD savaşçılarının temelini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oluşturuyor.
Sayısı net olarak bilinmemekle birlikte, savaşabilir durumda 7-8 bin, toplamda 12-15 bin civarında militanı olan IŞİD'in çekirdek kadrosunu oluşturan bizim yurttaşlarımızın sayısı ise 3 bin...

Necip milletim, engin dehasıyla algılamakta zorlanabilir ama biraz daha açık yazayım: Musul Konsolosluğumuzu basan, -ki bu savaş nedenidir- insanlarımızı tutsak eden ve usta ile şehzadesini maskaraya çeviren ekibin özünü bizim yurttaşlarımız oluşturuyor.

Gene yani, konsolosluğumuzu basanlar başbakanımız ve ekibi tarafından, üstelik bizim paramızla, fakir fukaranın hakkıyla beslenen, silahlandırılan bizim yurttaşlarımızdır...

Oyun içinde oyun var, değil mi?

Henüz ABD askerleri tarafından kafalarına çuval geçirilmek suretiyle dünyaya rezil edilen askerlerimizin yaşadığı ve hükümetimiz tarafından hiç mi hiç önemsenmeyen kepazelik belleklerimizde tazeliğini korurken...

Şu kadar insan gönderip, konsolosluğumuza şu kadar bomba attırılarak neden yaratma peşinde koşan MİT'in bütün bu olup bitenlerden haberi olup olmadığı konuşulurken...

Konsolosluğu korumakla görevli 'Özel Tim' mensuplarının tek kurşun bile atmadan, misafir bekler gibi IŞİD militanlarına teslim olması ve görevlilerin tutsak edilmelerine yol açmaları emrinin kimin verdiği tartışılırken...
Necip milletimizin ‘uzun'lara hizmet etme yarışında olmasının lafı mı olur?

Ne diyor IŞİD sözcüsü:
Türk görevlileri de bizim gibi Sünni ve Hanefi oldukları için serbest bırakacağız!..
Yani; karşımızda koskoca bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti var, anamızı ağlatır, bir yanlışlıktır yaptık, hatamızı telafi edeceğiz, demiyor...

Türkiye Hükümeti dünyada ve bölgede saygınlığı olan bir güçtür, yanlıştan dönüyoruz, demiyor...
Hatta; bizim ihtiyaçlarımızı karşılayan, bakan, besleyen, koruyan, paramızı, silahımızı veren hükümete karşı ayıp ettik, vaz geçiyoruz, bile demiyor...
Ne diyor: Aynı meshepteniz!..
Ölçü ne?
Meshep!
Size birini anımsatmadı mı bu engin (!) söylem?
Ne derinlikli bir siyaset, değil mi?
Ne insani, ne kucaklayıcı, ne eşitlikçi, özgürlükçü ve zeka ürünü (!) çağdaş bir yaklaşım, değil mi?

Emperyalizmden söz eden var mı?
Yok!
Sömürüden söz eden var mı?
Yok!
Bağımsızlıktan söz eden var mı?
Yok!
Özgürlükten söz eden var mı?
Yok!

Ne diyorlar: Meshep de meshep...

E anlamamız için gözümüze, kulağımıza soktular yetmedi; başka nerelerimize soksunlar istiyoruz!!!

Atatürk Cumhuriyeti'nin düştüğü/düşürüldüğü acıklı duruma bakın ya; utanç verici utanç!..