Zamanlama ve sıralama işi:
Önce, din ve dinci tahakkümünden kurtuldular.
Sonra hem zengin hem de demokrat oldular.
Sonra reform peşine reformlar yaparak:
Hayatın tam da orta yerine insanlığı…
En ana arterlerine adaleti…
En derin yerlerine de bir güzel ahlakı oturttular.
Artık her şey yolundaydı.
İnsanlara, hayvanlara ve çevreye güven gelmişti.
Herkes birbirine saygılı…
Herkes duracağı yerin sınırına bağlıydı elbette.
Ne devlet adamları halkı oyalayıp, gerçekleri halı altına süpürüyordu.
Ne de devlet işleri halktan uzakta yapılıyordu.
Çünkü bir doyumsuz fikir ve düşünce hakkı…
Çünkü bir kamçısız haberleşme hakkı…
Çünkü bir özgür ve öz güvenli medyaları vardı.
Nerede mi?..
Elbette ki Müslümanların kaçtığı ülkeler var ya oralarda…
Çünkü oralarda:
Eğitim birilerine göre değil, evrenin gerçeklerine göreydi.
Önce öğrenecek, sonra da öğrendiklerini hayata geçireceklerdi.
Öyle de yaptılar elbette.
Neler icat ettiler neler…
Neler ürettiler neler…
Tarlayı işleyenler de rahatladı.
Makine işiyle fabrika işletenler de…
Haberleşmeden, ulaşıma her bir şey rahatladı.
Çünkü adına teknoloji dedikleri işe sarıldılar.
Artık medeniyet bir halı gibi serilmişti önlerine;
Ne üfürükten gerici rivayetler iş yapıyordu.
Ne de el etek öpme işi…
Ne öteki dünya ile başlayan çağ dışı korkulara esirdiler.
Ne de şeklici bir inanç gidişatına…
Kimler mi?..
Elbette ki Müslümanların kaçıp sığındıkları milletler…
Elbette ki insanların özenip, uzanmak istediği milletler…
İşte o milletler var ya…
Zamanla Müslümanları yakından inceleyen milletlerdir.
Nasıl bölüp nasıl yolacaklarını iyi öğrenen milletlerdir.
Dahası, Müslümanları tek tek bölen…
Çok çok yolan milletlerdir.
Kendi halklarının geleceğine kafa yoran…
Geride kalan, şu gerici halkları soyan milletlerdir.
ABD, İNGİLİZ öncülüğünde…
Müslüman’ın kanını içtikçe içen milletlerdir.
Nasıl mı?
Elbette ki Müslümanları demokrasiden uzak tutarak…
Demokratik kitle örgütlerinden uzak tutarak…
Demokratik Parlamenter Sistem’i değil…
Faşist dikta rejimleri dayatarak bu işi yaptılar.
Müslüman halklar önce içerideki diktaya…
Sonra kendi diktasıyla emperyalistlere kul olacak…
Sonuçta, en tepedekilerle emperyalistlerin kasası dolacaktı.
Oldu mu?.. Elbette.
İşte Ortadoğu, Körfez ve Suudi rezaleti ortada…
Pakistan’dan Cebelitarık’a kadar…
Dünyanın her yerinde ortada…
Müslümanlar ezik, Müslümanlar yaralıdır.
Müslümanlar bölünmüş, Müslümanlar kavgalıdırlar.
Eğer Müslümanlar ortaçağ kafasıyla gitmeyip;
Halkı korku ve susturma işine girmeseydi bunlar olmazdı.
Din korkusu yayarak, tepeye konanlara kanmasaydı bunlar olmazdı.
Eğer Müslümanlar da Batı dünyasında olduğu gibi:
Tam demokrasiyi seçerek…
Konuşan halk, örgütlenen çalışma hayatını seçseydi.
Ahlak ve adalete öncelik verip;
Çağdaş eğitimle çağdaş üretime geçseydi.
Elbette ki bugün olanlar olmazdı.
Bir omurgalı devletler ve insanlar olurdu.
Demokrasi, özgür medya, fikir ve düşünce özgürlüğüyle…
Ülkesinin çıkarını savunacak halkın birliği olurdu.
Ne bölünür ne de yolunurdular…
ABD ve İngilizler, hiçbir Avrupa ülkesini bölüp yolamaz!
Çünkü oralarda bilinçli ve örgütlü bir halk vardır.
Ne var ki Müslümanların tam da iliğine kadar girmişlerdir.
Çünkü Müslümanlar konuşamayan…
Demokratik yoldan örgütlenemeyen halklardır.
Şimdi Müslümanların ağlanacak hali ortada…
Müslümanların kaçtığı ülkeler ortada…
Müslümanların, şu faşist Kral, Emir ve Sultanlarıyla…
Şu bölme ve yolma işi yapan herkes ortada…
Ne diyelim?
Öte yanda da bir akıl ve mantık tutulması var ortada…