Ne zaman ki ülke gündemi grileşse…

Ne zaman ki ülke siyaseti sertleşse…

Ne zaman ki siyasal bağırtılar mantık ve de gerçekleri geride bıraksa…

İşte o zaman o ülkenin bir seçilmiş Milletvekillerine…

Bir de milletin müşterek sesi olan medyasına bakmalı;

Vekiller ne dedi… Neye el kaldırıp indirdi.

Medya ne yazdı, neleri manşetlere bindirdi diye.

Doğrusu, tam da onlara kafa yormalı…

Ne bir fanatik amigo kıvamında yan tutup yandaş olmalı…

Ne de kişisel çıkarları, millet ve devlet çıkarlarının üstünde tutmalı… 

Eğer vekiller, millet ve devleti derinden ilgilendiren bir konuda hem fikir değilse…

Eğer siyasal tabelalar millet ve devlet çıkarlarının ön tarafına alınmışsa;

Eğer Yüce Meclis, millet adına yapması gerkenleri, bir başka birimlere kaydırmışsa…

Yani soruşturma ve de araştırma önergeleri el kaldırılıp reddedilmişse…

Komisyonlar kurulup inceden inceye incelenmemişse;

Vay ki vay millet ve devlete…

Yazık olmuştur elbette memlekete!

Oysa bu millet, o Vekilleri kendi adına iş yapsın…

Mevcut önemli gündemlere yanıt arasın diye seçip oraya gönderdi.

Elbette ki, ciddi konuları el kaldırıp ortadan kaldırsın diye göndermedi.

Eğer varsa incelenmesi gereken sorunlar:

Onları komisyonlarda görüşüp, genel kurulda tartışarak karara bağlasınlar diye gönderdi.

Mesle her ne kadar demokratik olsa da…

Mesele her ne kadar partisel çerçeveli olsa da;

Öncelikle millet ve devletin çıkarı gözetilmelidir!

Bunun için:

Ne kafaları karıştıran siyasal afiş kılıklı kağıt üstü medyaya…

Ne perdeleme işi yaparak, siyasal bağırtıyla yan tutan TV’lere…

Ne de yanlışa kılıf giydiren duyarsız rozetli herkese itibar etmeli!

Çünkü itibarı, gerçeklerle tam adaletli tavırlar hak eder!

Yani dünya insanlığının tarih boyunca peşinde koştuğu hayati normlar hak eder!

Bizdeki en büyük yanlış:

Elbette ki ‘’sen-ben… Siz-biz’’ ayrışmasından kaynaklanıyor.

Bu ayrışmayı iyi kullanan, iç hainlerle dış hainlerden kaynaklanıyor.

Nedense bunu bilen siyasal dünyamız bir türlü uyanmaz!

Ya kendi yandaşlarıyla kendi medyasının rüzgarında savurulup giderler.

Ya da plansız ve de projesiz bir kapalı ufkun dayatmasıyla idare ederler.

Sonuç:

Bir anlaşılmaz siyaset yüzünden:

Hem millet zararda…  Hem de devlet…

En acısı da herkese lazım olacak olan adalet zararda.

Öyle ya;
Bir ülkede nice idari, ekonomik ve sosyal yaralar sarılırken…

Sadece adalet yaraları sarılmaz;

Çünkü adalet yaraları, ne kanayan cinstendir.

Ne de görünen cinsten…

Bir insanlık düşmanı olup:

Öldüren, solduran ve de söndüren cinstendir.

Kimi zaman inancı, ahlakı ve vicdanları sızlatır insan insan…

Kimi zaman da millet ve devleti…

O halde; ‘’Önce adalet, sonra da millet ve de devlet’’ demeli.

Demeli, sonra da başını kaldırıp:

Milletvekili ve de medyaya bakmalı!..

Çünkü nerede durduklar çok önemlidir çok…