Bazı yaralar çok derin, dikiş tutmuyor bazı yaralar...
Hayatta bazı şeylerin nedenini sorgulayamıyoruz. Fakat etken olan faktörleri biliyor ve paylaşmıyorsak o zaman yaraları görmeye yaşamaya devam edeceğiz. 
Yaşadığımız topraklarda hayatımızı daha kaliteli, daha doğal, ekonomik olarak daha üstün, sağlık olarak daha dinç, eğitimde daha başarılı toplumlar yetiştirebilmek için evelden ezele çabamız. Cumhuriyet yoktan var edilir iken o kısacık dönemde; neler yapılmış bizim için? Bi göz atalım.
Atatürk ‘ün tarım ve hayvancılık adına ülkemize kazandırdıkları;
•1936 yılında kurulan Kayseri Yem Bitkileri İstasyonu
•Antalya sıcak iklim bitkileri istasyonları
•Erzurum ve Samsun tarım ürünü istasyonları
 Bu istasyonlardaki tohumların tamamı yerli idi ve çiftçi %50 daha iyi ürün alıyordu.
•Köy enstitüleri kurulmuştu
•Tohum üretme çiftlikleri ile Atatürk ‘ün bağışladığı çiftlikler tohum üretim merkezleri olarak kullanıldı.
•Anadolu’da farklı isimlerle zıraat okulları açıldı
•Pamuk ıslahı yapıldı. Türkiye için en uygun pamuk cinsi geliştirilerek , ekildi.
•Meyvecilik alanında; Aydın, İzmir, Giresun, Antalya, Gaziantep ve Malatya meyvecilik istasyonları kuruldu
•Zeytinyağı için ; İzmir, Muğla, Balıkesir,Çanakkale illerinde “Seyyar Zeytin Bakım Teşkilatı” oluşturuldu.
•Narenciye ve çay yetiştiriciliği devlet tarafından desteklendi.
•Hayvancılığı desteklemek amaçlı ülkenin çeşitli yerlerinde haralar, damızlık depoları,inekhaneler, ağıllar ve çiftlikler kuruldu. Hayvan yemlerinin tamamı doğaldı. 
•Hayvancılığın gelişebilmesi için uygulanan teşvik politikaları kapsamında , hayvan sergileri ve yarışmalar düzenlenmiştir. Kaliteli hayvan yetiştirenlere ödüller verilmiştir.
•Milli mücadele yıllarında hayvan ürünleri ihracatı artmıştır. Hayvan ithal edilmemiş bilakis ihraç edilmiştir. Dahada uzatamıyoruz, köşeye sığmıyor... Yoksa memleket hayatını yaşasın diye yapılanları yazmaya kalksak gazetenin tamamı yetmez.

Şimdi gelelim günümüze;

•Kapatılan şeker fabrikaları ile şeker kamışı , şeker pancarı yerine maliyeti daha düşük gerekçesiyle nişasta bazlı endüstriyel şeker üretimine ve satışına müsade edildi.
•2004 senesinde  tarım ürünlerinin üretim,tüketim ve denetlenmesine dair yasa, KHK ile değiştirilerek yeni yasa çıkarıldı. GDO’lu yiyecek ve içecekler aşamalı olarak tohum- yem vs ülkemize sokuldu.
•Ekmeğe katkı maddesi konulmasına görmezden gelindi.
Unu beyazlaşmak için kullanılan E 928 / E 924
Küflenmeyi önlemek için kullanılan E282
Suni tatlandırıcı , kıvam arttırıcı E420
Başta domuz kılı,tavuk tüyü, insan saçından yapılan koruyucu madde E 920
Taş tarafından değirmenlerde ezilen beyaz un yerine kimyasal içerikli unlarla yapılan sanai tipi naylon paket içi ekmekler satışa sunuldu. El değmeyen ekmek olarak, insanların tercih etmesi sağlandı.
•Hastalıklı ithal sığırlar, ithal yem yiyen yerli sığırlar memlekete tırlarla getirildi. Kurban bayramında kendi etimizi kesiyoruz temizce dağıtıp yiyoruz diyenler, ne kestikleri hakkında fikirleri yoktu.
•Kuş gribi hikayesi ile 2006 yılında organik tavuklarımızın tamamı katledildi.Bir tane sağlam tavuk bırakılmadı. Milyonlar ölecek ülkede tavuk kaz kalmasın dediler ,kuş gribinden 260 kişi öldü. Oysa ileride kanserden ölenlerin sayısı katlanarak artacaktı.
•2006 senesinde “Tohumculuk Kanunu” çıkarıldı. Tohumu artık şirketlerden aldık, takas usulü kendi tohumunu ekene para cezası uygulandı. Çiftçi gitti kendi tohumunu yaktı. Yoksa 5 yılda ekip biçme cezası alacaktı. Sertifikalı tohum almayana yani ithal tohum etmeyene devlet de destek vermeyecekti...
•Atadan kalma yerli buğday tohumunun yok edilmesi.Tüm tahıl ürünlerinin genlerinin değiştirilmesi ile tükettiğimiz gıdaların tamamına yakını ithal ve genetiği oynanmış ürünler oldu.
•Palm yağı , GDO ‘lu yiyecek ve içecekler aşamalı olarak tohum , yem vs ülkenize sokuldu. 
Oysa en basiti şeker fabrikalarından kalan şeker pancarı küspesi hayvancılıkta yem olarak kullanılıyordu. Olsundu... ithal  samanımız vardı!

Amerikan Kanser Derneğinin 2015 de yayınladığı kanser Atlas’ına göre ; Türkiye’de kanser her yıl ortalama olarak 148 bin civarında yeni vaka ve 91.800 kanserle ölüm olarak tespit edilmiş.
Dünyada kanserin en az görüldüğü ülke İsrail ve Almanya.Neden mi? Sigara diyeceksiniz. Doğru oda bir etken fakat İsrail’de her 4 kişiden biri, Almanya’da her 3 kişiden biri sigara kullanıyor.  Bu ülkeler gerekli görmedikçe kanser hastaları için kemoterapi ve Işın terapisi kullanmıyor. Tarım konusunda da yiyip içtiklerine dikkat ediyorlar. O sebeple bizim domatesler marullar geri dönüyor. 
Hemen Ulusal Tarım Politikalarına , Ulusal Sağlık Politikalarına ihtiyacımız var! Yerli tohumun ekilmesini yasaklamak, ülkeyi silahsız işgal ettirtmektir. 
Çocuklarımız lokmalarından, sularına kadar sağlıklı ürünler tüketmiyorlar. Ülkemizde genç yaşta kanser vakalarının artması şaşırılacak bir durum değil. Bu kadar bereketli topraklarda zehir yememize kim müsaade ediyor? Etimiz, sütümüz, suyumuz neden hastalıklı? Altın bulunsun diye siyanürle harmanlanan Kazdağları’ndaki suyu torunlarımız da içecek. Unutuyoruz belki ama çocuklarımız altından daha kıymetli.
Diyorum ya dikiş tutmuyoor! 
Türkiye'de siyaset döşemeli koltuklar için değil, Neslican gibi gencecik çocuklarımız gitmesin diye yapılmalı. Yazdıklarımla karamsarlığa kapılmayın ama bunlarında büyük etken olduğunu unutmayın.

EVRİM TOK