Merkezi Bakırköy’de bulunan Mimarlar Odası Trakya Bölge Temsilciliği Başkanlığını yapan Mustafa Fazlıoğlu'nun moderatörlüğünü yaptığı panele, Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, Prof. Dr. Asuman Türkün ve Prof. Dr. H. Tarık Şengül konuşmacı olarak katıldı.

Bakırköy ve çevre ilçelerden sivil toplum kuruluşları, siyasi parti temsilcileri ve halkın yoğun ilgi gösterdiği panel için, Bakırköy Belediyesi’nden günlerce öncesinden yer talep ettiklerini söyleyen Mimarlar Odası Trakya Bölge Temsilciliği Başkanı Mustafa Fazlıoğlu, yerel seçimlere gittiğimiz şu günlerde, böylesi önemli bir panel için belediyenin kendilerine yer tahsisi yapmadığını ifade etti.

FAZLIOĞLU, BAŞKAN KERİMOĞLU’NU YALANLADI

İstanbul ve Bakırköy’ün müştereklerini korumak, toplumsal farkındalığı arttırmak ve halkın taleplerini yetkililere duyurmak için öncü rolü üstlendiklerini ve birçok kez eylem yaptıklarını söyleyen Fazlıoğlu, ‘Kamu alanlarını işgal altından kurtardık’ diyerek, gazete ve televizyonlara beyanat veren Başkan Kerimoğlu’nu yalanlayarak “Kentin müştereklerini korumak için sürdürdüğümüz mücadelenin hiç bir yerinde belediyenin olmadığını buradan ilan ediyorum.” dedi.

Mimarlar Odası’nın kurulduğu 1954 yılından beri, kentlerin ve çevrenin kimlikli, planlı ve sağlıklı gelişmesi amacıyla; “toplum hizmetinde mimarlık” anlayışı ile çalışmalarını yürüttüğünü ifade eden Fazlıoğlu, hem İstanbul’un, hem de Bakırköy’ün son yıllarda saldırı altında olduğunu söyledi. Tarihi ve kültürel miraslarımız başta olmak üzere, kentin ortak hafızasının da silindiğini belirten Mustafa Fazlıoğlu, “Rant odaklı devasa yapılar hayata geçirilirken mimarlara, şehir plancılarına, üniversitelere, sivil toplum kuruluşlarına ve kentte yaşayanlara sorulmuyor. Rant dışında hiçbir değer tanımayan egemen güçler, sahip oldukları yetki ile kenti her geçen gün biraz daha yaşanmaz hale getiriyor” dedi.

Anayasal bir zorunluluk olan can güvenliğinin de hiçe sayıldığını söyleyerek konuşmasını sürdüren Fazlıoğlu, toplanma alanlarının yapılaşmaya açıldığını ifade ederek, kentlerin yaşanılabilir hale gelmesi için, yerel yönetimlerin de bu hedef doğrultusunda çalışmaları gerektiğini belirtti.

BELEDİYE BAŞKANLARI DENETLENMİYOR

Günümüzde belediye başkanlarının, meclis üstü denetimsiz yetkilerle donatıldığını söyleyen Fazlıoğlu, meclis üyelerinin de başkana bağlı memur gibi etkisiz bir konumda olduğunu belirtti. Yerel yönetimlerin şeffaf, denetlenebilir, katılımcı bir anlayışla hizmet vermesi gerektiğini söyleyerek konuşmasını tamamlayan Mustafa Fazlıoğlu, “Bakırköy’de yaşayan bileşenler olarak, toplumcu, halkçı, kamucu bir yerel yönetim anlayışının hayata geçmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kentine yabancı olmayan, kentli ve kentlisi ile kavga etmeyen bir ekibin Bakırköy’de iktidar olması için, bu güne kadar sürdürdüğümüz mücadelemizi, bundan sonra da arttırarak sürdüreceğiz” dedi.

TBMM ARTIK CUMHURİYETİN GÜVENCESİ DEĞİLDİR

Düzenledikleri bilgilendirme toplantılarındaki en büyük amaçlarının, yerel yönetimlere aday kişilerin içinde bulunması gereken tutum, yaklaşım ve davranışa katkı sağlamak olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, “İradesi elinden alınmış TBMM artık Cumhuriyet’in güvencesi değildir.” diyerek çıkış yaptı.  

Güdümlü bir yargı düzeninin olduğu ortamda adalet ve hukuktan bahsedilemediğini belirten Muhçu, kentsel rantı ekonominin merkezine koyan politikaların doğal sonucu olarak kent ve çevre değerlerinin yok olduğunu ve bu politikalara bağlı olarak krizin de büyüdüğünü sözlerine ekledi.

Kentleşme politikaları, yerel yönetimlerin niteliklerini ortaya koyan kayyum belediyeciliği süreci ve yerel seçim sürecinde neler yapmalıyız konu başlıklarıyla, düşüncelerini paylaşan Muhçu, uygulanan kentsel dönüşüm uygulamaları ile kentsel yaşam kalitesinin aşağıya indiğini, sosyal ve kültürel kayıpların olduğunu belirtti.

Kentlerin sağlam yapılarla yeni bir sürece hazırlanması söylemlerine karşılık, afet ve depremlerle kentlerin daha da güvencesiz hale geldiğini belirten Muhçu, AKP’nin suyla sınavı olarak isimlendirdiği dönemden de bahsetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İBB Başkanı olduğu dönemde, Ayamama Vadisi’ni yapılaşmaya açan planın iptalini istediklerini ve yargının da kendilerini haklı gördüğünü söyleyerek, “Fakat aynı planın değiştirilmeden yürürlüğe sokulduğunu ve Bakırköy’ün önemli bir bölümünün sular altında kaldığını ne yazık ki gördük” dedi.

Samsun’un Canik bölgesinde TOKİ’nin yaptığı Kuzey Yıldızı projesini de anlatan Muhçu, dere ırmağından su taşabileceğini söylediklerini belirterek, su basması sonucu 4'ü çocuk olmak üzere 13 vatandaşın hayatını kaybettiğini söyledi. Bunun bir cinayet olduğunu belirten Muhçu, “Cinayeti işleyen TOKİ Başkanı, İBB ve Belediye Başkanı ile ilgili hiç bir hukuki işlem de yapılmamıştır” diyerek tepkisini dile getirdi.

YAĞMA VE TALAN POLİTİKASININ BAŞINI ÇEKEN TOKİ’DİR

Son 16 yılda sürdürülen yağma ve talan politikasıyla yapılan kentsel dönüşüm sürecinin başını TOKİ’nin çektiğini belirten Muhçu, “Mimari projeleri kapalı kapılar arkasında, kimlerin yapıldığı belli değildir. Ülke beton yığınları ile dolduruldu. Tarihi kent merkezleri şantiye alanına dönüştü. 15 Temmuz sonrası bahane edilerek askeri alanların betonlaşması da gündeme geldi” diyerek devam etti.

İmar barışı adı altında yaşam değerlerimize savaş ilan edildiğini de belirten Muhçu, bu tasarının TBMM’den oy birliği ile geçtiğini söyledi. Kentlere ve değerlerine darbe söz konusuysa TBMM dışına çıkması ve halka anlatılması gerektiğini belirterek, “İstanbul’un göz bebeği Boğaziçi tehdit altındadır” dedi.

YEREL YÖNETİMLER YETKİLERİNİ KULLANABİLİR

Yerel yönetimlerin bütçe ve plan yapma yetkilerinin kaldırılmasıyla ilgili düzenlemelere rağmen, meclis ve başkanlık yetkilerinin anayasal koruma altında olduğunun altını çizen Muhçu, konuşmasına şöyle devam etti. “Anayasa’nın 127-128 ve ilgili maddelerinde yerel yönetimler yetkilerini kullanabilir. Bu rant politikalarına karşı durmak için anayasal haklarını harekete geçirebilir. İstisnalar hariç neden harekete geçilmediği yorumunu sizlere bırakıyorum. Mevcut yerel seçimler öncesi, toplumsal hafıza unutulmuş, ilkeler yerine bireyler tartışılmaya başlanmıştır. Sanki bir şirketi iyi yönetecek kişi aranmaktadır. Muhalefet açık tutum takınmak zorundadır. Programını ve hedeflerini açıkça ortaya koymalıdır. Halkın bu yerel seçimlerden zaferle çıkması şarttır. Öncelikli görevimiz gerici anlayışı teşhir etmektir. İktidar yada muhalefet ayrımı yapmadan, rant cephesinde kim yer alıyorsa, bizler net olarak tavır almalıyız. Yaşanan kriz ortamında yerel seçim doğru organize edilip yönlendirilirse, 31 Mart karanlık rejiminin failleriyle birlikte tasfiyesi için bir başlangıçtır” dedi.

Türkiye’nin birçok yerinde kentsel dönüşüm çalışmalarını incelediğini söyleyen panelist Prof. Dr. Asuman Türkün, salonda gördüğü kalabalıktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, bu birlikteliğin artarak büyümesi gerektiğini söyledi.

Kentsel dönüşümle ilgili konuşan Türkün, "Dönüşüm mutlaka gerekiyorsa o yerde yaşayan insanların kim olduğunu bilmek lazım. İnsanların ihtiyaçları, beklentileri, ekonomik durumları irdelenmeli. Her yere aynı modelde dönüşüm yaparsanız, insanların farklılıklarını göz önüne almazsanız başarılı olamazsınız. Nitekim başarısız olunduğunu görüyoruz." dedi.

İnsanların bir müddet sonra savaşmak yerine, ‘nasıl olsa dönüşecek ama bende bu ranttan payımı alayım’ diyerek rant sürecinin bir parçası haline geldiğini söyleyen Prof. Dr. Asuman Türkün, vatandaşları bu zihniyetlere karşı uyardı. 

ÜRETEN DEĞİL, SALDIRARAK TÜKETEN MANTIK VAR

Panele katılan ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Tarık Şengül’de, söz konusu Ayamama Vadisi’nin taşmasıyla ilgili kendisinin bilirkişi olarak Ankara ODTÜ’den geldiğini, İBB’yi konuyla ilgili uyardıklarını, ama kendilerini dikkate almayan yönetimlerden dolayı 10 gün sonra 31 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi.

“Bu felaket değil, cinayet” diyerek devam eden Şengül, İstanbullu olmadığını ama dere yatağına bakınca ne olup ne olmaması gerektiğini çok iyi bildiğini söyledi.

Kentleşmeye 3 güç ana maddenin damga vurduğunu, bunlardan birincisinin devlet, ikincisinin emekçi sınıf ve üçüncüsünün de sermaye olduğunu söyleyen Prof. Dr. H. Tarık Şengül, “Bu 3 etkileşim her zaman vardır. Fakat kentleşmeye damgasını vuran devlettir. Devlet her yerde var” dedi.

Son dönemin kentleşme katmanının çok daha farklı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şengül, "Bu günün kentleşme mantığı üreten değil kendisinden önceki birime saldırıp onu tüketerek yapılan kentleşmedir" ifadelerini kullandı.

Belediyelerin topluma en yakın birimler olduğunu, bu yüzden de devletin kendi içinden sorgulanması için önemli bir alan olduğunu belirten Şengün, “Geçmişteki Fatsa  deneyimi, toplumsal bir projeden nasıl bir siyasal proje çıkabileceğini gösterdi. İspanya’da beş gencin kurşuna dizilmesine tepki için İspanya Büyükelçiliği'nin suyunu keserek, yerel siyaseti evrensel değerler etrafında örecek çıkışlar yapan Vedat Dalokay örneği önemlidir. Belediyeler aslında sorguladığımız devlet aparatının demokratik olmayan bir parçaları. İstiyoruz ki belediyeler halkın katılımıyla yönetilsinler. Kentlerden başlayarak toplumsal alanda öyle bir müdahale etsinler ki, bugünün anlayışları boş düşsün. Belediyeleri daha demokratik bir hale getirir, büyük güçlerin değil de halkın gücü haline nasıl dönüştür, birlikte müdahale edersek, yaşanabilir kent kentlerin dönüşümü için de çalışmış oluruz.

İstanbul’un Türkiye’nin kentleşmesi konusunda önemli bir yere sahip olduğunu söyleyen

Prof. Dr. Hüseyin Tarık Şengül’ün sunumunun ardından, kentsel dönüşüm ve afet politikaları, kültürel miras ve kent kimliği ve yerel yönetim politikalarının demokrasiye etkileri tartışıldı. Soru cevap şeklinde devam eden panel, geç saatlere kadar devam etti.

Selvi Sarıtaç /Mahmut Erdinç / Kent Yaşam

Editör: Haber Merkezi