İstanbul’un en önemli meslek örgütlerinden biri olan İSTOSEO’nun Başkanı Mustafa Keskin, ülkenin temel taşlarından birini oluşturan esnaf kesiminin bu dönemde daha fazla korunup kollanmaya ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Esnaf yaşatılmazsa Türkiye’nin hayat damarlarından biri tıkanmış olur. Esnaf odası olarak biz üyelerimizin gelişip, büyümesi ve modernize olması için her türlü desteği veriyoruz. Devletin de esnafımıza sahip çıkıp, yaşaması için her bakımdan koruyup kollaması gerekir” dedi.

Mesleki ve yöneticilik anlamında yol aldığı arkadaşlarıyla birlikte emek vererek yücelttiği esnaf odasına sonuna kadar sahip çıkacaklarını söyleyen Mustafa Keskin, “Biz sanayi sitelerimizde yaşanılan sorunların çözümü, sanatkarımızın eğitimi, gelişmesi ve modern çağa ayak uydurması için öncelikli olarak elimizi taşın altına koyuyoruz. Elbetteki görevimizi günü gelince başka arkadaşlarımıza devredeceğiz ancak bu görevlere talip olan kişilerin esnaflıktan gelmesi, esnafın sorunlarını birebir yaşayıp ruhunda ve bedeninde duyumsaması, özverili, bilgili, becerikli ve tecrübeli olması gerekir. Böyle insanlar işbaşına gelmediği takdirde, emeğiyle, alın teriyle kazanıp, yaşam mücadelesi veren esnaf kesimi kendi kendini bitirir. Biz bu görevde bulunduğumuz sürece buna izin vermeyiz” dedi.

‘HİZMETLERİMİZİN DEVAMINI GETİRECEĞİZ’

Sekiz yıldan beri İstanbul Oto Sanatkarları Esnaf Odası Başkanlığı yapan Mustafa Keskin aynı zamanda Atatürk Oto Sanayi Sitesi 1. ve 2. Kısım ile İkitelli Oto Sanayi Sitesi Kooperatifi ile S.S. Oto Tamircileri Esnaf Kefalet Kooperatifi Başkanlığı’nı da yürütüyor. 21 Şubat’ta yapılacak İSTOSEO Olağan Genel Kurulu’nda üçüncü kez başkanlığa talip olan Keskin, oto sanayi sitelerinin kurulması ve gelişmesine büyük emek verip, esnaf odasının sahip olduğu gayrımenkullerin elde edilmesinde ve gelir sağlanmasında en fazla katkıyı koyanlardan biri olarak biliniyor.

Mustafa Keskin gazeteci Tuncay Dağlı’ya İstanbul Oto Sanatkarları Esnaf Odası’nın bugünlere gelmesi için yaptıklarını ve bundan sonra yapmak istediklerini anlattı.

-Başkanlık görevine bir kez daha talip oldunuz, hedefiniz nedir?

-Biz bu şektöre çırak olarak girdik. Sektörün tüm badirelerini yaşayarak, tüm acı ve zorluklarını atlatarak hem meslek öğrendik hem de çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçiş yaptık. Zaten bir sektörde bir yere aday olmak için önce orayı yaşamak gerekir. Yaşamazsan ne yapacağını bilemezsin. Ben de bu göreve ilk kez aday olduğumda olduğu gibi şimdi de niçin aday olduğumu biliyorum. Eğer sektörde bir esnaf 50 yaşına kadar kendi istikbalini kazanamamışsa onun başka birine vereceği bir şeyi olamaz. Kendi istikbalini kazanamayan başkasına ne verebilir ki? Ben de kendime bir hedef koydum ve ‘50 yaşıma kadar kendi istikbalimi, rızkımı kazanacağım, Allah bana ömür verirse de iş misyonumu tamamladıktan sonra bu sektörde ihtiyaç gördüğüm, geçmişte acısını ve eksikliğini hissettiğim konulardaki sorun ve eksiklikleri gidereceğim’ dedim. Allah bana bunu nasip etti ve bu günlere geldik. Buraya. Bu görevi üstlendiğimd, ben 1953 doğumluyum, 1953’te de benim esnaf odam kurulmuş. 2007’de başkanlığa seçildiğim de gördüm ki odamız 1953’te kurulduğu gibi duruyor. Bunu geçmişte hizmeti olan, başkanlık yapanları suçlama manasında söylemiyorum. Elbette ki onların da başka hizmetleri var. Ama yapılmayanlar, eksik kalanlar vardı. Başkan olduğum ilk dönemde yönetim olarak kendimize bir hedef koydum ve öncelikle odamızın bir lokali olması için girişimde bulundum. Projesini yaptırıp, esnaf arkadaşlarımın maddi desteği ile temelini atıp, sonra da binayı yaptırdım. Ardından bu binanın yanına bir bina da inşaa ettirdim. Şuan için 4 ve 5 katlı iki binamız var. Odamıza gelir sağlıyoruz. Geçmişte sekreterinin maaşını vermekte zorlanan, esnafa yük olan odanın gelir getiren mülkleri var, parası var, esnafa yük olmaktan çıkmış durumda. Ve İstanbul’daki 153 esnaf odasının içinde 2 bin üyeli odamızın çok ciddi rakamlara ulaşan değerde mülkü var.

 ‘ESNAFIN SIRTINI DAYAYACAĞI ODAMIZ VAR’

-Üyelerinize daha başka ne gibi kazanç sağlayıp, hizmet üretebilirsiniz?

-Bundan sonra yapabileceğimiz şey öncelikle esnaf kesiminin modernize olması, çağdaş teknolojiye uyum sağlaması için eğitimlerini artırarak devam ettirmektir. Esnaf odası lokalinde kurslar, seminerler düzenliyoruz. Uzmanlar sektördeki yeni teknolojileri anlatıyorlar, esnaf da bilgisini yeniliyor, kullandığı araçları, alet edevatı modernize ediyor. Çünkü gelişen teknolojiyle birlikte artık esnaf tanımı da değişti. Yurt dışında şu an esnaf danışmanlığı diye bir dal çıktı. Bizim Anayasamıza göre bedenen çalışıp rızkını kazanan kişi ve yanında çalıştırdığı kişinin esnaf olduğu belirtiliyor.

-Siz günümüzün esnafını nasıl tarif ediyorsunuz?

-Ben günümüzün esnafını teknolojiyle tarif ediyorum. Geçmişte bir dükkan, içinde alet edavat ve biraz mesleki bilgi esnaf olmaya yetiyordu. Ancak şimdi bu yetmiyor, mesleki bilgi, tecrübe, atelye ya da uygun koşullardaki çalışma alanı, teknolojik araç-gerek ile adeta bir mühendis gibi sektördeki güncel gelişmeleri anlık takip edip, uygulamak gerekiyor. Bunu yapamayan esnaf zaten sektörden kendiliğinden çekiliyor. Biz de esnafımızın varlığını sürdürmesi için oda olarak ağırlığı teknolojik eğitime verdik ki ustalarımız çıraklık ve kalfalık döneminde edindiği bilgi ve tecrübeyle kalmasın, sürekli kendini yenileyip, rekabet karşısında zayıf düşmesin.

Bunun yanında esnafımıza her konuda kılavuzluk yapıyoruz. Çünkü esnaf sicil, resmi belge, devlete karşı sorumluluklar gibi birçok konuda pek fazla bilgi ve arşiv sahibi değil ama biz onlar adına tüm bunları yapıyoruz. Odamıza kayıtlı esnafımızın tüm mesleki sicil kaydı bizde mevcut. Kayıt olduğu günden emekli olana kadar gerekli olan tüm kayıtları onlara istedikleri zaman sunabiliyoruz. Bunun yanında yol gösterip, aydınlatıyor, işini kolaylaştırıyoruz. Yani burada esnafımızın sırtını dayayacak bir dayısı var. Arşivi var, bilgi birikimi var, ücretsiz danışmanlık yapan kendinden birileri var. İşte ben burada geçmişte yaşadığım zorluklardan yola çıkarak edindiğiğm tecrübe ve bilgi birikimiyle günümüzün teknolojisini birleştirip, ikisini atbaşı götürüyorum ki ayak izlerimde şimdikilerin o kadar ayak izi olmasın, yani bu yolda yürürken aynı zorlukları yaşamasınlar.

 ‘BU ODAYA ÇOK BÜYÜK EMEK VERDİM’

-Birgün görevinizi devretmek istediğinizde ya da bir başkası bu göreve talip olduğunda, kişilik, yöneticilik ve bilgi anlamında hangi özellik ve niteliklere sahip olmasını beklersiniz?

-Öncelikle belirtmek isterim ki ben hiç bir zaman oturduğum koltuktan güç almadım ve almıyorum, tersine koltuğuma güç veriyorum, değerini artırıyorum. Çünkü ilk göreve geldiğimde neyle karşılaştığımı anlattım. Koltuğun adı vardı ama gücü yoktu. Ben gücümü bu koltuğa verdim, koltuğun gücünü almadım. Kişisel gücümle bu koltuğu güçlü hale getirdim. Şuan bu koltuk çok güçlü.

-Bu güçten ya da değerden nemalanmak isteyenler çıkarsa tavrınız ne olur?

-Bizler Ahi Evran kültüründen gelmeyiz. Bu nedenle sorunuzu esnaf diliyle cevaplamak gerekirse; buraya talip olanlar önce çırak olarak talip olacak, sonra kalfa olacak, ardından usta olacak.. Bizim sektörümüzde hiç kimse çıraklıktan ustalığa atlayamaz. Ahi Evran kültürü bunu gerektirir. Yani odayı yönetmek için de yöneticiliğin çıraklığını, kalfalığını ve ustalığını sırayla yapmak gerek. Ben genç esnafımıza öneriyorum, gelsinler bu işi merak etsinler, yanımızda dursunlar, bilgimizden tecrübemizden yararlansınlar, kendilerini yetiştirelim.. Ard niyetli olanlara, esnafın sırtından geçinmek, onları kullanmak isteyen fırsatçılara meydanı bırakmasınlar. Biz de zamanı gelince onlara koltuğumuzu devredelim.. Benim öyle ömür boyu bu koltukta oturup, bütün enerjimi buraya vermek gibi bir niyetim yok. Ama bedavadan arpa yemek, emek vermeden yemek yemek isteyenler çıkabilir. Anadolu’da ‘boş torbaya at gelmez’ diye bir söz vardır. Şimdi biz torbanın içine arpa doldurduk. Bu bazılarının iştahını kabartabilir. Bedavadan, emeksiz arpa yemek isteyenler olabilir. Ama o torbayı oraya koyup, içini dolduranlar da herhalde, hiç emek vermeyen birine ‘gel bu arpayı sen ye’ demez. Hak eden birine ‘gel buraya otur’ denir. Sözün özü biz buraya emek verdik, yücelttik, bu nedenle hiç bir zaman burayı sahipsiz, boş bırakmayız, hak etmeyenin koltuğa oturmasına razı olmayız.

Bu genel kurulda ben bir kez daha başkanlık görevine talibim ve esnafımızın da hak edene bu koltuğu teslim edeceğinden hiç şüphem yok. Ancak diyelim ki Allah ömür verdi ve ben de bir sonraki dönem aday olmak istemedim, yine de buradan elimi çekmem, gözüm odamızın üzerinde olur. Ayrıca koltuktan güç alan biri olmadığım için gücüm de yerinde durur ve görevi üstlenenin ensesinden ayrılmam. Benim burada geriye dönük çok büyük emeğim ve alınterim var. Çünkü bu odanın güçlü bir şekilde varlığını sürdürmesi gerekir ki esnafımızın işine yarasın, ona kılavuzluk edip, yol göstersin.

Ben, esnafımızın yararlanabileceği tecrübe, güç, bilgi birikimi ve sektörel donanıma sahip biriyim. Benim esnafım akıllıdır, bu imkanları kendi gelecekleri için, yüzde yüz onlara dönecek atılımlar için kullanmasını ve bu anlamda da kime oy vereceklarını çok iyi bilir. Ben ‘birlikte diktiğimiz, birlikte büyüttüğümüz bu ağaca sahip çıkalım, yaşatalım, meyvesinden de, gölgesinden de sektörümüzün esnafı faydalansın’ istiyorum. Aksi takdirde işi bilmeyen biri çıkar büyük emeklerle büyüttüğümüz bu ağacı kurutur.

-Gördüğüm kadarıyla siz mesleğinizde ve oda yöneticiliğinde idealist birisiniz..

-Evet idealistim ama öyle lafla değil, slogan idealistliği değil.. Benim başından beri hedeflerim vardı, hala da var. İdealist insanın geriye dönüp bakıldığında o yoldaki ayak izleri görülmeli. İşte bu göreve talip olmak, bu koltuk idealislik ister. Ama o idealist kişinin de belli katmanları geçerek buraya gelmesi gerekir. Yoksa adama ‘ne yaptın da bu koltuğu istiyorsun?’ diye sorarlar. ‘Üstü cıcık cebi boş ceren yiğitler’den çok var ülkemizde.. Palavradan..! Esnafın, kürkü iyi, içi boş olanlarla hiç işi olmaz. Bize tecrübeli, bilgili, sektörün zorluklarını yaşamış, çilesini çekmiş babayiğitler lazım.

 ‘ESNAF KENDİNİ YENİLEMEZSE AYAKTA DURAMAZ’

- Ülkemizde sizin sektördeki esnafın hali nedir,  oto sanatkarlığı nereye gidiyor?

-Öncelikle ve üzerinde durarak şunu belirtmeliyim ki; bizim önce çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batırmamız gerek. Esnafımız içinde tembellik edenler var. Bazılarının ne iğneden haberi var ne çuvaldızdan. Kendini hiç yenilemeyen, ‘ben eski ustayım’ deyip, yerinden kalkmadan iş bekleyenler var. Olmaz kardeşim. Sen kendini günün şartlarına göre geliştirmezsen, üretilen otomobilin teknolojisine ve kullanılan araç-gereçlere uyum sağlamazsan, mesleğin için gerek duyulan yeterli kapasitedeki kapalı alana sahip olmazsan bu işteki rekabet gücünü kaybedersin. Çünkü araç sahibi için zaman artık çok önemli. Otomobilini servise bırakıyor, belli bir süre sonra sorunu giderilmiş halde teslim alıyor. Eskiden olduğu gibi ustanın başında beklemiyor, ya da ‘iş bitmedi yarına kaldı’ gibi mazeretleri kabul etmiyor.

Ayrıca insanlar artık kaportacıya ayrı, elektrikçiye ayrı, boyacıya, tamirciye ayrı zaman ayıracak durumda değil. Entegrasyon var. Aynı mekan içinde tüm hizmetler veriliyor. Bunun için de büyük sermaye sahipleri sektöre girmiş durumda. Küçük esnafın bunlarla rekabet gücü giderek azalıyor. Biz esnafımızdan kendini yenilemesini istiyor ve bu konuda teşvik ediyoruz. Kendini yenilemeyen esnaf bu sektörde artık ekmek yiyemez.

Çünkü ustalığın yerini montajcılık alırken, gelişen teknolojiyle birlikte makine mühendisliği, elektrik-elektronik mühendisliği ve bilgisayar mühendisliğinin birleşimi olan mekatronik mühendisliği devreye girdi. Bu nedenle esnaf kesimi ancak ustalık bilgisini, kişiliğiyle elde ettiği müşteri portföyünü ve yeniliğe adaptasyonu kendi bünyesinda birleştirerek ancak ayakta kalma şansını yakalayabilir.

 ‘DEVLETİN ESNAF TARİFİNİ YENİDEN YAPMASI GEREKİYOR’

-Bu durumda devlete düşen görev nedir?

-Anadolu’da bir söz vardır; adamı dövmüşler ‘ah arkam’ demiş. Bu bir güç meselesi. Siyaseti de güçler yönetiyor. Komisyonlarda, alt komisyonlarda.. Ben sektörümle ilgili bir talebim olduğu zaman gidiyorum, karşımdaki sermaye gücü de aynı yere gidiyor, ikimiz çarpışıyoruz. Orada güçlü olan kazanıyor. Devletin burada yeniden bir esnaf tarifi yapması gerekiyor. Anayasa’nın 72. Maddesi ‘devlet küçük esnafı korur ve kollar’ diyor. İstanbul’da 36 sanayi sitesi var. Herbirinde ortalama bin tane atelye var. Devlet bunu görmezden gelebilir mi, kapattım diyebilir mi, hayır, o zaman yeniden bir düzenleme gerekiyor. Örneğin trafik kazalarında görev yapan eksperlerin ücretlerini sigorta şirketleri ödüyor, buna bağlı olarak da iş küçük esnafa değil büyük servislere kanalize oluyor. Servisler de el emeğinden değil, sattığı yedek parçadan para kazanıyor. Oysaki eksperin ücretini devlet verse iş küçük esnafa da gelir, emek sahibi ekmek parası kazanır. Ancak bunun için de esnafın kendini yenilemesi gerekiyor ki talebe karşılık verebilsin, yoksa iş yine diğer tarafa kaçar.

Bu arada esnafla ve esnaf odalarıyla ilgili yasal düzenlemeler yapılırken bizlerin de görüşü alınıp, ülkenin gerçeklerinin gözardı edilmemesi gerekir. Aksi takdirde yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı çarpıklık olur ki bu da esnafı bitirir. Avrupa’nın süper gücü Almanya’da Esnaf Bakanlığı, Esnaf Müsteşarlığı kurulmuş durumda. Alman diyor ki; ‘bir ülkenin ayakta kalması için güçlü esnaf ve sanatkara ihtiyaç var’. Çünkü esnaf toplumun tabanını teşkil ediyor. Esnaf ve sanatkarı bitiren düzenlemeler kartelleşme ve dışa bağımlılığı getirir. Bu gibi davranışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.

Tuncay DAĞLI-Kent YAŞAM

Editör: Haber Merkezi