IĞDIR’IN KONUMUNU İYİ ANLAMAK GEREKİYOR

Iğdır’a ait bir özellik olan üç ülkeye (İran, Nahçivan, Ermenistan) sınır olmanın avantajlarını gündeme taşımak, daha farklı nasıl çalışmaların yapılabileceğinin önünü açmak olan “bir günde üç ülke, üç öğün” adlı kültürel gezi programımız coşkuyla başladı coşkuyla tamamlandı.

KATILAN HERKES BİR SONRAKİ GEZİYE YER AYIRTTI

21 Nisan sabahı büyük bir heyecanla yola çıktığımız “ bir günde üç ülke, üç öğün” adlı programımızın ilk ayağı olan Iğdır Aralık’ta toplandık. Aralık Belediye Başkanı Bayram Teksay’ın ev sahipliğinde gerçekleşen günün ilk menüsü olan kahvaltımızı yaptık. Aynı zamanda toplanma alanı da olan Aralık Belediye’sinin önünde buluşan ve 50 kişiden oluşan gezi heyetimiz sabah kahvaltısını yaptıktan sonra Nahçıvan’a doğru yola çıktı. Iğdırlı Turizm’in sahibi Hasan Aras’ın tahsis ettiği otobüsle hareket ettiğimiz Nahçıvan’a girişte biraz bizim tarafta, biraz Nahçıvan tarafında uzayan gümrük ve vize işlemlerimizden sonra nihayetinde planladığımız gibi Nahçıvan’a vardık.

LÜLE KEBAP YENMEZ Mİ?

Güneşli bir Cumartesi sabahı vardığımız Nahçıvan’da 'Gelin Gaya' isimli mekânda yörenin özel yemeklerinden biri olan Lüle Kebap ve diğer ikramları yedikten sonra kısa bir şehir gezisiyle birlikte İran sınırına gittik. Nahçıvan’ın Çulfa kentinde bulunan İran kapısına vardığımızda deyim yerindeyse mesai saati bitmek üzereydi. Otobüsü alacaklar mı almayacaklar mı derken nihayetinde gerekli incelemeler yapıldı ve bizleri aracımızla birlikte İran’ın Tebriz kentine girdik. Yabancı bir ülkeye girmenin verdiği tedirginlikle birlikte gümrüğün hemen dibindeki döviz bürolarından veya ayakçı para değişenlerden Tümen aldık. Ancak öyle bir durum ki Tümen İran’ın her noktasında aynı fiyata değilmiş.  Bunu da biraz kazıklandıktan sonra öğrendik.  Kısa bir alışveriş ve etrafı izlemeden sonra programımızın son ayağı olan üçüncü ülkede akşam yemeği yemeğe geçtik. Yine yörenin çok güzel temiz ve leziz lokantalarından birine gittik. Daha doğrusu davet edildik. Böylesi bir kültürel geziye çıktığımızı öğrenen İranlı bir iş adamı heyetimizi yemeğe aldı ve akşam yemeğini de burada 'Çilo' kebap yiyerek tamamladık.

ÇOĞUNLUĞUN GECE KALALIM KARARINA UYDUK

Akşam yemeğinin ardından “bir günde üç ülke, üç öğün” adlı kültürel gezi programımız tamamlamıştık. Artık yurda dönebilirdik.  Ancak arkadaşlar arasında geceyi Tebriz'de geçirme fikri ortaya çıktı. Demokrasiye inanlar olarak oylama yaptık ve Tebriz'de kalma kararı çıktı. Gündüz gözüyle Tebriz'i gezecektik.

NEREDE OLDUĞUMU ŞAŞIRIYORDUM- BEN NERDEYİM?

Nahçıvan herkesin de bildiği gibi Türklerin oluşturduğu Azerbaycan'a bağlı özerk bir yapı. Ancak İran için aynı şeyi söylemek sanırım mümkün olmuyor. İran denince akla ne gelir “kapalı bir toplum baskı altında yaşayan vs yani” Ama hiç de öyle değil. Tamamıyla Türklerin yaşadığı ve yaklaşık 5 milyon insanın yaşadığı Tebriz ile Nahçıvan veya Iğdır arasında hiçbir fark yok. Çok samimi söylüyorum, Tebriz’deyken kendimi Iğdır’da veya Nahçıvan’dayım sanıyordum. Kapalılık anlamında kadınları İstanbul’dan daha modern ve bakımlı.  Ve aklıma hemen yaşadığım semt Başakşehir bölgesi geldi. Tepeden tırnağa kapatılmış 5-7-10 yaşındaki çocukları düşündüm birde İran’dakilere baktım. Onlar gittikçe dünyaya ayak uyduran kadına saygı gösteren, kadını bir birey ve bir insan olarak görürken, bizde ise her geçen gün ve hızla koşar adımla çağdışılığa ve karanlığa doğru bir koşuş var. Dediğim gibi tamamıyla Türk kenti olan Tebriz’de saatlerce gezdik alışveriş yaptık, yemek yedik çay içtik ve bunların tamamını yerine getirirken bir tane Fars’a rastlamadık. Halkı alabildiğine candan, samimi ve misafirperver.. Esnaf Türk olduğumuzu Türkiye’den geldiğimizi öğrendiğinde yemek parası almak istemiyordu. Ve kendimizi o kadar kaptırmışız ki, çoğu kez para biriminden dolayı İran’da olduğumu anladım..

COŞKU DORUKTAYDI

“Bir günde üç ülke, üç öğün” adlı kültürel gezi programımız canlı müzik eşliğinde coşkuyla başladı coşkuyla tamamlandı. Ve geziye katılanların ortak düşüncesi, “bir sonraki gezide yerimizi ayırın” oldu

Iğdır'ın köklü gazetelerini ziyaret

İstanbul’daki Iğdırlıların buluşma adresi olan Iğdırlılar Sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği yöneticileri olarak sıla-i rahim gerçekleştirdik.

Iğdır'daki birçok sivil toplum kuruluşu ile istişare toplantıları gerçekleştirdik. Öte yandan Iğdır'ın sesi konumundaki yerel gazeteleri de ziyaret ettik.   İlk ziyaretimizi yarım asırı devirmiş olan 57 yıllık 'Yeşil Iğdır'  gazetesine yaptık. Günlük olarak yayın yapan gazete dededen toruna üçüncü nesil gazetecilerin elinde Iğdır'a hizmet sunmaya devam ediyor.

 Dernek Başkanımız A. Hadi Akmugan ve beraberindeki heyetimizi gazetenin yöneticisi Cabbar Şıktaş karşıladı. Ziyarette Iğdır’ın dünü bugünü, sosyal yaşamı ve siyaseti konuşuldu.

 “BASIN MİLLETİN MÜŞTEREK SESİDİR”

Iğdır Basınına yönelik ziyaretimizin ikinci ayağını yine yarım asra ( 1971’den beri) dayanan yayıncılık hizmetiyle Iğdır’a yıllarını veren 'Güven' gazetesine yaptık.  1971 yılında Ataman Yalçın’ın kurduğu ve 1987 de İsmail Aras’a devrettiği Güven gazetesi geride bıraktığı 47 yıllık yayın hayatında günlük olarak bölgeye hizmet etmiştir.

Gazetenin 31 yıldır sahipliğini yapan İsmail Aras ve ekibiyle hoş bir zaman geçirdiğimiz ziyarette yine her zaman ki gibi gündemimiz Iğdır özeline oldu. İsmail Aras, sınır ilinde gazete çıkarmanın çok daha zor olduğunun altını çizerken, makinanızda en ufak bir arıza olsa baskı sorunu yaşıyorsunuz. Yeni makine alsanız çalıştıracak usta bulamıyorsunuz. Yani kısacası, sınırda yerel basın görevi yapmak çok zor. Ama ben her zaman Atatürk’ün şu sözünü şiar edindim” BASIN MİLLETİN MÜŞTEREK SESİDİR” bizlerde bu temelde halkımızın sesi olmaya çalışıyoruz” dedi. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti de dile getiren Aras, "Sizler gurbet ellerden bizleri memleketimizi hatırlayıp ziyaret ettikçe bizlerde de ayrı bir şevk oluşmaktadır." diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi