Erzincanlı şeker pancarı üreticilerini izledik geçen gün;

Elbette ki gerçekleri yansıtan bir TV kanalından..

Üreticiler, traktör traktör kuyruktaydı teslimat yerinde…

İçlerinden biri:

‘’ Biz Erzincanlı şeker pancarı üreticileri çok zor durumdayız.

Kimseye derdimizi anlatamıyoruz.

Çünkü kimse bizimle ilgilenmiyor.

Geçen yılki üretim kotamızı yarı yarıya indirdiler. Peki, Niye?

Bugün  de burada kuyruk olmuşuz, pancarımızı teslim etmek için…

Ancak görevliler ağırdan alıyor, almaya yanaşmıyorlar. Onca pancar var tarlalarda.

Sadece günde bir traktör vagonu pancar alırız diyorlar.

Böyle giderse kış basacak tüm şeker pancarları tarlalarda kalacaktır.

Zaten pahalı bir ekim işi var. Zaten sökümden önce, hükümet dışarıdan alma işini kolaylaştırdı. Yani tüccarlar yurt dışından şurup şerbet işi şeker getirip satacak…

Bizim de şeker pancarı böylecde elimizde kalacaktır. Mağduruz. Bizi dinleyen kimse yok.

Şu traktör kuyruğuna bakın halimizi görün’’ diyordu.

O çiftçi vatandaşı dinlerken, gözlerimizden yaşlar akıyordu.

Çünkü can Iğdır’ımızın eski yıllarını hatırlattı bize.

Çünkü vatandaşın içine düştüğü bu durumlar, derinden yaraladı bizi.

Çünkü yazık oluyor ülkeme yazık!

Yazık oluyor bu millete yazık!

GÖZ YAŞLARIMIZ AKMAZ MI?

Geçmiş yıllarda, Iğdır Ovası deyince:

Herkesin aklına önce pamuk, sonra buğday ve şeker pancarı gelirdi.

Elbetteki başta kayısı olmak üzere…

Meyve ve sebzesiyle tüm bağ ve de bahçe ürünleri de öyle…

Çocukluğumuz tarla, bağ ve bahçelerde geçti.

1960’lı yılların sonunda biz ayrıldık Iğdır’dan…

1990’lı yıllardan sonra da:

Iğdır’ın tarımsal ürünleri…

Ülke genelinde olduğu gibi;

Iğdır’da emperyalizmin kurduğu tuzaklardan nasibini aldı.

Artık tarımsal üretimle…

Artık hayvan besiciliğinden uzaklaşan bir Iğdır çıktı ortaya.

Sanki Iğdır, özeti oldu ülkemin.

Çünkü ülkem de uzaklaştırıldı her şeyden…

Çünkü ülkeme de çok gördüler her şeyi…

Artık ne bir çağdaş eğitim projeleri vardı siyasal gündemlerde.

Ne de bir çağdaş üretim projeleri…

Ortada olan projeler, sadece emperyalizme hizmet ediyordu o kadar.

Ya kör bir siyasal ayrımcılıkla kardeş kardeşe düşman edildi.

Ya ırk ve mezhep ayrımcılığıyla toplumsal düşmanlık ekildi.

Ya da çok uluslu şirketlerle damardan damardan girlidi ülkeme.

Darbeler sıra sıra…

Yöneten siyasetler sorumsuz sorumsuzdu ülkemde.

Kimi ırk şemsiyesiyle çıkıyordu meydanlara…

Kimi de inanç şemsiyesiyle…

Oysa bu ülkenin tepesine dikilecek tek bir şemsiye vardı.

O şemsiye:

Sosya adalet ve de sosyal barış şemsiyesiydi.

Ne oldu? O şemsiye bir emperyalizm rügarıyla savrulup gitti.

Şemsiye gitti. Onun yerine:

Ayrıştıran bir kavgacı siyasetle…

Üretmeyen, çağdışı bir ekonomi…

Geleceği görmeyen çağdışı bir eğitim geldi.

Demokrasimiz Ortadoğu kıvamında…

Yurtta ve cihandaki itibarımız yine o ayarda…

Tam da şeker pancarını konuşurken:

Acı siyasetler girdi araya…

Sahi, böyle bir ülkenin hiç tadı tuzu olur mu?