İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü’ne öğrenci olarak girdiğimde ilk dersime giren Hocamdı Profesör Muhibbe Darga.

Çok istediğim bir bölüm değildi eski önasya, çünkü hiçbir bilgim yoktu bölümle ilgili, puanım tuttu yazıldım.

( O zaman üç ayrı bölüm olan prehistorya, eski önasya ve klasik arkeoloji bizden sonra eski çağ olarak tek bölüm olarak devam etmiş).

1973 yılıydı.(Lise öğrenciliğim çok uzun sürmüştü!).

Edebiyat Fakültesi A5 amfisinde ilk dersimize girmişte sevgili Hocam Prof.Dr. Muhibbe Darga.

Profesörlüğünün ilk aylarıydı sanırım. Öylesine sempatik, öylesine candan, samimi ve anlatımı çok yüksek-dinleticiydi ki...

Lise yıllarındaki öğretmenlerimizin bazıları sert mizaçlı ve bazıları kabadayı tavırlı idi. (Diğer büyük çoğunluk ise harika insanlardı).

Bu sert ve kabadayı öğretmenlerimizi tanıyınca kimbilir demiştim üniversite hocaları ne otoriter ne sert insanlardır?

Okula sevgi ve sempatimin oluşmasının ilk öğretmeni idi sevgili öğretmenim Muhibbe Darga. Bırakın otoriteyi arkadaş gibiydi. Ders sonrası koridorda karşılaştığımızda senli-benli konuşur içimize Sıcaklık aşılardı.

İkinci dersimize Refik Duru girmişti (o zaman doçentti) dönemde oynayan 2000 yıllarının dünyasını kurgulayan bir filmin (filmin başlangıcında antik dönemden başlıyor ve bir maymunun ilk silah olarak kullandığı kemiğin havaya fırlamasıyla 2000 yıllarına geçiş yapıyordu) tartışması ile ilk dersine girmişti. Samimi kültürel güzel bir ortamda başlamıştı,başlatmıştı.Çok sevimli öğretmenlerimizle başlamıştık Üniversite öğrenciliğimize.

Olağan üstü bir bölümdü Eski Önasya, dersler ilerledikçe keyifler artıyordu çünkü ölmüş uygarlıklarla ilgileniyorduk.

Çivi yazısı öğreniyorduk!

Yani öğrenmeye çalışıyorduk. Çivilerden oluşan çivi yazısının alfabe kitabı yoktu, derste aldığımız notlarla idare ediyorduk. Ben aldığım ve arkadaşlarımdan edindiğim notları göz aşinalığı olsun ve ezberime girsin diye Atatürk Öğrenci Sitesi’ndeki kaldığım (AÖY yeni açılmıştı,ben ilk öğrencilerindendim kayıt numaram ya 6 veya 12 idi) odadaki dolabıma yapıştırmıştım ki sık sık göreyim diye. Olmadığım bir gün polis arama-tarama niyetli yaptığı baskında odalara girmiş, sahipleri olmayan dolapları eğer kilit yok ise kırarak açmış, benim dolabımı da kırıp açtıktan sonra çivi yazısını gören polis şefi “ne mesajlar var lan bu yazılarda” demiş, oda arkadaşlarım onun ders olduğunu arkadaşımızın dersidir diye zor ikna etmiş polis şefi ni polis şefi “s……böyle dersi böyle ders mi olur mesaj mı veriyor” demişti.

Özel nedenlerle çok sık devam edemediğim Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nü 3 sömestr sonunda terk etmek zorunda kalmıştım ama sevgili öğretmenlerimin verdiği sempati ile bölüm içimde uhde olarak kalmıştı.

Yazları kazılara gidiliyordu, ama en iyi notlara sahip iki veya üç öğrenci götürülüyordu. Kazılar Adana-Kadirli - Karatepe veya Adana-Misis bölgelerinde oluyordu. Ben bırakın iyi öğrenci olmayı doğru dürüst öğrenci bile değildim bazı özel nedenlerin dışında açlığımı ve yurt parasını karşılamak için tiyatro oyunculuğu yapıyor ve iş olursa turnelere gidiyordum. Yaz aylarında turne ve okul olmadığı için kazıların gününü öğreniyor ve Hocalarımı arkadaşlarımı ziyaret ediyordum. Çünkü ben Adanalıyım ve kazılar bölgemde yapılıyor du.Muhibbe Hocam bu tavırlarımı çok sevmişti. Hatta bir defa Adana Müzesi’ne başvurarak kazıda yevmiyeli işçi olmuş bir günlük çalışmam sonu pes etmiştim.

Sevgili öğretmenim eski eserlerin bir sanat gibi görülmesini , korunmasını sık sık dile getirir ve öğrencilerine daha ilk yıldan alıştırır,sevdirirdi. Arkeologların da bir sanatçı olduğunu vurgulardı.

Bölüm başkanımız Prof Dr. Bahadır Alkım’dı. Önder Bilgi docent, Ali Dinçol asistandı.

Dünya çapında arkeolog olan başta Bahadır Alkım ve Muhibbe Darga hocalarım olmak üzere vefat edenlerin mekânlarının ışıkla dolmasını, yaşayan hocalarımın uzun ömürler içinde arkeolojiye katkılarının artarak sürmesini diliyorum…