Röportaj: Tuncay DAĞLI

Kent Yaşam

İYİ Parti Sarıyer İlçe Başkanı Opr. Dr. Cengiz Tamer, AK Parti iktidarı döneminde güçlü bir muhalefet olmamasının ülkeyi yönetenlerin büyük hatalar yapmasına neden olduğunu söyledi. Tamer, Türkiye’de şuan için siyaset, adalet, güvenlik ve ekonomide problemler yaşansa da en büyük sorunun eğitimde olduğunu belirtti.

-Sizce Türkiye’de iktidarı yıpratan ve değişmesi gerektiğini düşünenlerin çoğalmasına neden olan olaylar nedir?

-Bir futbol maçını düşünün bir takım ne kadar iyi oynarsa oynasın gol atıp, galip gelebilmesi için karşı takımın bir hata yapması lazım. İki takım da hata yazmazsa maç sıfır sıfır biter. Ama siyasetin doğası gereği sıfır sıfır biten bir karşılaşma olamaz. Mutlaka biri kazanıp, diğeri kaybedecek. Siyasette iktidar yıpranmışlığı tartışılmaz bir gerçektir. Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de uzun süre siyasette kalan her ekip sonuçta yıpranır.

Türkiye gibi bir ülkeyi idare etmek ise son derece güç. Dinamik dengeleri olması gereken bir konu. AK Parti ise 16 yılı aşkın bir dönemden beri tek başına bu ülkeyi yönetiyor. İyi bir yönetim gösterebilmeniz için mutlak surette bir sigortanızın olmazı lazım. Sigorta olmadığı takdirde bir yerde kaçak veya yanık meydana gelir. Siyasetin sigortası ise muhalefettir. AK Parti yönetimindeki Türkiye’de güçlü bir muhalefetin olmaması nedeniyle, ülkeyi yönetenler büyük hatalar yapmaya başladılar. Özellikle son beş altı seneden beri bu hatalar giderek arttı. En büyük hata ise ekonomide meydana geldi. Çünkü her türlü anarşinin temeli ekonomik anarşidir. Eğer insanların ekonomik bakımdan yarına güvenceleri yoksa, yarında daha iyi, daha mutlu olacaklarına, karınlarının daha iyi doyacağına dair bir beklentileri, inançları yoksa o ülkede huzur ve mutluluk asla olmaz.

MUHALEFET SİYASİ ETKİNLİK GÖSTEREMEDİ

-İktidarın çok güçlü olmasına karşın muhalefetin zayıf olması mı buna neden oldu?

-İktidarın var olan muhalefeti dikkate almamasının yanısıra muhalefetin de kendisini dikkate aldıracak şekilde siyasi etkinliği çok fazla gösterememesinden kaynaklandı. Siyasi iktidarın mecliste çoğunlukta bulunması ile demokrasi, ülkeyi yönetme ve siyaseti yapma mantığının da, evrensel siyasi kurallara uygun olmaması da olabilir. Hem rakamsal hem de fikirsel nedenlerden kaynaklanan bir problem.

Eğer bir şey yanlış yapılıyorsa, bırakın muhalefeti, siyasi iktidarın içindeki bir takım sağduyulu kişiler de “bu yanlıştır” diyebilmeliler. Ama maalesef ki Türkiye’yi yöneten siyasi güçte bir biat kültürü, sorgulamama, sorgulandığı zaman kötü duruma düşebilme mantığı geliştiği için asla ve asla yapılan herşey iyidir düşüncesiyle yola devam ediliyor. Bu da biraz önce söylediğim gibi ortak aklın, sağduyunun Türkiye’yi yönetmesine engel olan en önemli nedenlerden.

İYİNİN DE GÜZELİN DE DAHA İYİSİNİ YAPMAK İÇİN ÇALIŞACAĞIZ

-İYİ Parti iktidara gelirse nasıl davranacak?

-Ortak aklı devreye sokacak. Biat kültürü değil, sogulayıcı kültürle devam edecek.. Doğru yapılan herşeyin sonuna kadar arkasında olacağız. Ama doğrunun, iyinin daha da iyisini, daha da mükemmelini nasıl yapacağız diye araştıracağız. Yanlış olduğuna dair  toplumsal bir eleştiri hissettiğimizde veya algıladığımızda da yanlışa devam etmeyip, düzeltme yoluna gideceğiz. Olması gereken de bu.

-Türkiye’de başta ekonomi olmak üzere, eğitim, sağlık ve sosyo-kültürel yaşamdaki sorunlar giderek büyüyor. İktidar değişirse, bunların düzeltilmesi kolay olur mu?

-Zaman alır ama bir şeye de bir yerden başlamak lazım. Bir kere iyi doktor istiyorsanız, iyi polis, iyi asker, iyi yargıç, iyi savcı istiyorsanız, iyi öğretmen istiyorsanız öncelikle iyi eğitilmiş nesiller yetiştireceksiniz. Bu ülkenin birinci sorunu adalettir, güvenliktir, ekonomidir ama öncelikli birinci sorun eğitimdir. Bir nesil yetiştireceğiz fakat kindar değil, sağduyulu, affetmesini bilen, özgüveni yüksek, dünya gençliği ile her türlü ortamda yarışabilecek, düşünen, biat değil sorgulama mantığını güden bir nesil olacak. Kindar değil, dindar olacak ama dinini kendi aklında yaşayacak.  Çevresindekilerin dini duygularına tahakküm etmeye, onları yönlendirmeye asla ve asla çalışmayacak.

ALDIĞIMIZ BORÇ PARAYLA FABRİKA YAPMAK YERİNE BETONA GÖMDÜK

-Bir doktor gözüyle bakarsanız Türkiye’nin en büyük hastalığı nedir?

-İnat, kendini beğenmişlik,  benim yaptığım en doğrusudur deme hastalığı. Güç zehirlenmesi.. En büyük hastalığımız bu. ABD Merkez Bankası milyarlarca dolar bastı ve bu dolarlar bizim gibi az gelişmiş ülkelere giderken, herkes “aldığınız bu parayı doğru yerlere harcayın, akılcı yatırımlar yapın, çünkü birgün gelecek aldığınız bu borç sizden geri tahsil edilecek” dedi..

On yıl öncesinden beri herkes, her ekonomi okur-yazarlığı olan biliyordu bunu. Ama biz ne yaptık; 540 milyar doları betona gömdük. Hadi şimdi betonu yiyeylim. Hadi şimdi betonu içelim. Hadi şimdi, yaptığımız o betonu dünyanın başka ülkelerindeki insanlara satalım. Halbuki aldığımız o parayla fabrika kursaydık, köylüye, çiftçiye destek olsaydık, tarım ve hayvancılık için kredi verseydik şimdi herşeyi dışardan ithal etmezdik.

Bir ülkenin nüfusunun yüzde 80’ni şehirlerde yaşıyorsa o ülke saman da ithal eder, nohut da, mercimek de. Bizim problemimiz akılcı şeyler yapmak yerine hep kolaya kaçmak. Hep kolay olanı yapmak ve ben yaptım demek. Oysaki öyle değil.. Bugün, “köprü yaptım, yol yaptım, tünel yaptım” diye övünenler, bunları kendi paralarıyla değil, bizim adımıza alınan borç parayla yaptılar. Üstelik geçsek de geçmesek de para ödüyoruz.

ÖNEMLİ OLAN ADALET SARAYININ İÇİNE ADALETİ KOYABİLMEKTİR

Şimdi bir de şehir hastaneleri olayı çıktı. Hastanenin pastanesinden morguna, yatağından ameliyathanesine kadar hasta garantisi verilmiş. O hastaneyi yapmak maharet değil, maharet vatandaşın hasta olmamasını sağlamaktır. Sağlığını korumaktır.

Mesele devasa adalet sarayları yapmak değil, onun içine adaleti koyabiliyor muyuz, ben ona bakarım. Hastaneleri, adalet saraylarını, cezaevlerini görkemli yapan, çok sayıda ve lüks yapan toplumların hastalık düzeyleri, gelişme problemleri gün gibi aşikardır. Gerçekten gelişen ve çağı yakalayan toplumlar sanatevlerini,  operaları, tiyatroları çok görkemli yapar, senfoni orkestralarının bulunduğu mekanların sayısını artırır, eğitim kurumlarını nitelikli ve geniş yapar.

Dünyanın en büyük hastanelerini yaptığı için övünen siyasi zihniyet buna karşın eğitim kurumlarını nitelikli ve niteliksiz diye ayırmaktadır. Biz camilerimizi de, okullarımızı da, sanatevlerimizi, yollarımızı ve köprülerimizi de ayırım yapmadan en yüksek standarda getirmek istiyoruz. Biz işin gösterişinde değiliz. Biz cemaate vaaz veren hocanın ne kadar modern görüşlü ve çağdaş olduğuna, dini ne kadar toplumun menfaati ve kardeşliği için anlattığına bakarız.

-Ramazan Bayramı için nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

-Dini bayramlar da milli bayramlar da hepimizin ortak değeridir Ben dini bayramları kuylayan ama milli bayramları görmezden gelen ya da bunun tam tersini yapan bir zihniyeti asla düşünemiyorum. Bayramlar bu ülkede yaşayan herkesin ortak değeridir. Ramazan Bayramının ülkemin tüm insanlarına mutluluk, sağlık ve huzur getirmesini diliyorum. Bunun yanında 24 Haziran’daki siyasi bayramın da ülkemiz için bir milat olacağına inanıyorum ve her iki bayramın ülkemize hayırlar getirmesini temenni diyor ve kutluyorum.

-Teşekkür ederim, iyi bayramlar..

Editör: Haber Merkezi