Iğdır Lisesi’nin ilk öğrencileriyiz;
Yıl: 1966-1967
Elbette ki Iğdır’ın en güzel yıllarından…
Ne TV camlarından vatandaşı kandıran siyasetçiler vardı.
Ne inanç ve etnik değerleri kaşıyanlar vardı.
Ne iç ve dış politikayı rezil edenler…
Ne de ülkeyi otla samana bile muhtaç ederek;
Dışarıya avuç açtıranlar vardı.
Tarım ve hayvancılıkta kendine yeten…
Dünyada ön sıraları tutandı ülkem.
O günlerde…
Vatandaşlar barış içinde yaşıyor.
Her bölgemiz kendi ürettiğini satıyordu.
Adeta bir bereket fışkırıyordu her bir yan…
Iğdır’ın pamuğu, buğdayı, şeker pancarı…
Kavun karpuz bostanları...
Bağ ve bahçeleri de öyleydi.
Kamyonlar ürünler taşırdı Iğdır’dan köy köy…
Iğdır kayısısı kokardı güzel Anadolu baştan başa…
Tarla da gelir sağlıyordu. Bağ bahçe de…
Öyle bir güven vardı ki;
Yazın herkes geceler dışarıda yatar…
Bostanlarda yatar…
Kapı bacayı kilitlemeden komşuya giderdi.
Şimdi bu günlere bakıyorum da:
Sanki başka bir gezgende gibiyiz…
Sanki ters yüz bir vaziyette…
Sanki birilerinin oyuncağı olmuş gibiyiz.
Çünkü nice değerlerimizi çaldılar;
Hem yerin altından hem de üstünden çaldılar.
Üretmeyen, sadece dışarıdan satın alarak tüketen…
İşsizlerinin sayısı on milyonlara yükselen ülkeyiz.
Şimdi gel de Zavallı Behçet’i anma…
60’lı yıllarda Iğdır’ın renkli insanlarından biriydi Zavallı…
Günün 24 saati içer, ciddiyetten asla ödün vermezdi.
Ona, niye zavallı dedikleri de bilinmiyordu.
Ancak herkesin bildiği tek şey vardı;
O da Zavallı Behçet’in söz ustalığı...
İçkili kafayla öyle laflar ederdi ki…
Herkesin takdir ve alkışını alırdı.
Yine bir gün Cumhuriyet Caddesi’nde…
Bir tabure üzerinden sesleniyordu.
Dere tepeden nice incileri sıralayarak elbette.
Alkışla gaza gelip, hızını alamayan Zavallı…
Konuşmasının bitmesine rağmen;
Bu kez de karşıdaki dükkânların tabelalarını okumaya başladı.
‘’ Yeşil Sümer mağazası, şu halıcı, şu elektrikçi, şu manifaturacı’’
Diye sıraladı.
Iğdır’ın o günkü renklerinden biri olan Zavallı’yı saygıyla anıyoruz.
Ne zaman ki alkışın sesiyle özünü yitiren siyasetçiler görsem;
Bana hep Zavallı Behçet’i hatırlatır.
Rahmetli dedem, ‘’bak oğul, bu alkış öyle bir şeydir ki, ona kanıp kendini havada görenler, bir gün mutlaka yere çakılır. Sen sen ol böylesi dolduruşlara gelme’’ derdi.
Yaşadığımız geçmiş yıllar da bize öyle dedi elbette.
Çünkü bu ülkenin başına ne geldiyse o alkışlardan geldi.
Eğer Türkiye bugün karalar bağlayarak;
Ekonomisi, demokrasisi, güvenliği, adaleti ve sosyal barışına ağlıyorsa…
Sebebi, bilinçsiz bir şekilde ortalığa yayılan nice alkışlardır.
Hiç değilse Zavallı Behçet, konuşması bitince tabelaları okuyordu.
Oysa bugünkü siyasiler, hem milletin hem de ülkenin canını okuyor.
Demek ki alkış için de EĞİTİM ŞART.