Anneme Selam Olsun

Abone Ol

Yıllar önceydi, ilk gençlik günlerimdi, ilk öğretmen olduğumun köye tayinim çıkmış, babam köyden bir araç tutarak çok az eşya ile beni yolcu ediyordu. Annem ise akşamdan birçok eşya hazırlamış, birçok yiyecek paketlemiş, hepsini vermek, hepsini araca koydurmak için çabalıyordu. Araç doldu diyenlere de, “Yok olmaz, daha bunlarda var, bunlarında gitmesi gerek”, diye adamları ikna etmeye çalışıyordu. Şimdi o günlerin üstünden yıllar geçtikçe bende saklı kalan anılarımın güzelliğinde zaman zaman düşünüp, zaman zamanda gözlerimin yaşardığı olur. Ve ben bir anne yüreğinin ne kadar derin, ne kadar duygusal ve ne kadar korumaya azimli olduğunu çok iyi bilir ve hayretler içinde kalırım. Hiç bir ana, hiç bir baba, hiç bir aile çocuklarının ve yakınlarının kötü olmasını asla ve asla istemez. Kimi zaman çok kötü olaylara şahit olsak da, kesinlikle o insanların ruhsal dengesinde bir sorun olduğundan öyle yapmışlardır. Bu tüm canlılarda böyle... Tüm hayvanlarda da böyle...

Hepimiz biliriz, anaç bir tavuğun civcivlerini nasıl koruduğunu, yavrularıyla birlikte gezerken kanatlarını hep kabarık tutarak güçlü görünüp zarar gelmesini engellemek istediğini ve bulduğu her lokma yiyecekte “cik cik” diye seslenip yavrularını çağırdığını çoğumuz biliriz. Bir anaç tavuğun bulduğu yiyeceği, kendisi yemeyip yavrularına yedirdiğini yine hayretler içinde izlerim.

Bu hatıra, bu fotoğraf yine çocukluk günlerimden beynimde yer etmiş çok eski bir hatıradır. Okul bahçemizde bizimde tavuklarımız vardı. Nedense bu anaç tavuğun hayalini hiçbir zaman unutmadım. Sanki ben, okulumuzun bahçesinde oturmuş, bahçenin kenarlarında yavrularıyla gezinen bir anaç tavuk varmış gibi hayal ediyorum. Küçük, minik, hala uzun don giyen bir çocuğum. Babam, sınıfında o gür sesiyle öğrencilerine ders anlatıyor... Annem ise okul bahçesinde süt kazanını hazırlamaya çalışıyor. Az sonra bir çığlık, bir gülüşme, bir heyecan içinde zil çalıyor ve tüm çocuklar bahçeye koşuyor. Annem, o kocaman kazanda okullara yardım olarak verilen süt tozundan süt kaynatıyor. Bahçe içinde kocaman bir kazan dolusu süt... Babam öğrencilerini sıraya sokuyor. Küçükler önde, büyükler arkada, hiç bir kargaşa olmadan, hiç bir telaş olmadan tek tek bardaklara süt doluyor. Ve herkes severek, tebessüm ederek, gülümseyerek sütlerini yudumluyorlar. İsteyen tekrar alıyor, tekrar içiyor. Süt bereketli, süt bol, herkes hakkını doya doya alıyor. Herkesin gördüğü, ne kadar kalıp ne kadar içildiği belli olan süt tozu dolu kutular sınıfın hemen yanındaki odada duruyor.

Hey gidi günler hey...

Zaman ne çabuk geçip gitmiş ellerimizden...

O zamanlar küçük bir çocuktuk şimdi ise kırk yaşına gelmişiz...

Farkında bile değilim çoğu zaman, bende ihtiyarlamışım her ne kadar gönlüm her an bir aşk yolculuğuna çıkmaya hazır olmuş olsa bile...

Zaman sürecinde bir çok şeyi yitirmişim...

Yok olmuş bir çok yakınlarım, yeni doğanlar beni tanımıyor, saçlarıma ak düşmüş...

Şimdi gel de, o günleri özleme işte....

Şimdi gel de, o hatıralar senin en güzel en özel değerin olmasın..

Şimdi geldi, unut unutabilirsen yaşadığın o muhteşem günlerini.

Şimdi gel de, o günleri tekrar yaşa yaşayabilirsen...

Ellerimizde tutamadığımız, ne yapsak durduramadığımız bir nehrin suyu gibi yaşam...

Şimdi gel de tekrar geri döndür zamanı işte...

Nerede...

Zaman su gibi akıp gidiyor..

Keşke diyorum, keşke o günlerden o anaç tavuğun, o süt dağılımın, o teneffüs aralarının, o öğrencilerin bir fotoğrafı olsaydı bugün bir çoğu aramızda yoklar...

Bir fotoğraf bile yok o eski günlerden...

Var olanlar çoktan sararmış, her gün solmaya da devam ediyor...

Hiç bir şey yok, sadece anılarında tutmuş bir çocuk beyni...

Ve ben o fotoğrafı anılarımı yazdığım kitabıma kapak fotoğrafı olarak yapabilseydim...

o kitabı ne zaman görsem, ne zaman elime alsam içimden bir film şeridi gibi akıp giden hatıralarımla her gün defalarca yansam da, defalarca bin bir özlemle içimde derin özlem duysam da, kalbim yerinden sökülürcesine kanamış olsa da bu anılardan aldığım bu tat, hayatımda başka hiç bir şeyden tat almadığım kadar mutlu olurdum.