BİR KAÇ TÜRLÜ KUŞ

“Parsel parsel eylemişler Dünya’yı

Bir dikili daştan gayrı ne'm kaldı?

Dost köyümden ayağımı kestiler

Bir akılsız baştan gayrı ne'm kaldı?”

 Mahzuni Şerif’in dizeleri geldi aklıma...

Bir yalan dünyanın,boşa sebeplerine küsen mahlûklarıyız biz. Ebediyete kadar yaşayacağımızı sandığımız için.

Uzak dururuz ,çok zamanımız varmış gibi. Uzaklığı ,ayrılık sandığımız gibi...

 Oysa uzaklığın kavuşmak olduğunu ,kimse gerçekten bilmiyordu. Bilselerdi uzaklığın; ne yolları ,ne başka şehirleri, ne farklı ülkeleri, ne değişik zamanları kastetmediğini ... Uzaklığın aslında içinde olduğunu ve km ‘lerin  gerekmediğini. Yüz yüze bakarken bile uzak kalındığını kimse bilmiyordu. 

 Bir selam edememektir uzaklık. Dost gibi görünüp , düşman olmak; düşman gibi görünüp dost kalmaktır uzaklık. Onca sözün varken söyleyecek, susmaktır. 
 Anlatacak tek kelime bulamamaktır uzaklık. Yerden gözünü kaldırmadan ,yan yana geçmektir uzaklık.  Sadece insanların arasındadır mesafe. Varken yok olanlardır onlar. Sağken , kaybolanlar. Yaşayan ölülerdir. Uzak kalmak böyle bir şeydir işte. Bir selamlık mesafen bile yoktur. Giderek uzayan yolların daha da uzamasını umut etmek ve asla geriye dönmemektir uzaklık. Çünkü en yakın dalında duran en uzağa uçmuştur bir kere. Bilerek, isteyerek.

En kötüsü ecel de almamıştır. İnsan özgür iradesi ile yine kendi tercih etmiştir sırtını dağlara dönmeyi. Dağın haberi olmasa bile...

 Ayrılık ölümden beter midir , demiş şair.

Beterdir. Çünkü geçen her güne ; keşke ölseydi dersin. 

Yaşarken ölenler için ,keşke ölseydi de Allah’tan gelene sözüm yok diyebilseydim. Üç gün ağlayıp, kabullenseydim dersin. Yaşayana ölmüş gibi davranmaktır uzaklık. 

Ve devam etmiş Mahzuni Şerif;

“Yiğit geçinenler namert çıktılar

Sonra ettiğine pişman çıktılar

Eski dostlar bize düşman çıktılar

Bir kaç türlü kuştan başka ne’m kaldı?”

EVRİM TOK