Bu millet, ‘biz, biz, biz…’ Siyasetinden artık bıkıp usandı!

Bu millet, ‘saldırı ve kavga’ siyasetinden artık bıkıp usandı!

Bu millet, ayrıştıran siyasal dilden…

Bu millet, yoksullaştıran ekonomiden…

Bu millet, çağı yakalamayan eğitimden…

Korkutup ürküten adaletten…

Öyle bir bıkıp usandı ki…

Yağcılar gölünde yüzenler görmezlikten gelseler de gerecek budur!

Makam ve para hırsıyla yatıp kalkanlar bilmezlikten gelseler de gerçek budur!

Yumruk atan Türkiye ile yumruk yiyen Türkiye aynı…

Adeta kendi kendimizi döver hale geldik!

Çünkü bir dayanılmaz siyasal ayrışma var!

Çünkü Ortadoğu’ya kayan bir sosyalleşme var!

Demokrasi de yalan, sevgi ve saygı da yalan…

Zaten hoşgörü denen şey oldukça uzakta.

Zaten muhaliflere yükselen sesler ortada:

‘Hain, terörist, kâfir, fetöcü, bölücü, soroscu…’

Velhasıl, aşağılık ve küfür cinsinden nasip alan ne varsa onları duyar olduk!

İnsanlık balansını acımasızca dağa taşa çaldılar.

Kendilerinden olmayanlara, öylesine ‘şusun busun’ etiketi yapıştırdılar ki…

Tıpkı ortaçağ kabile kavgalarında olduğu gibi.

Tıpkı günümüzün Ortadoğu, Afrika ve tüm geri kalmış arazilerinde olduğu gibi.

Bir keser var ellerinde, durmadan kendilerine yontan cinsten…

Bizden olanlar iyi, olmayanlar kötü…

Bizden olanlar doysun, ötekiler doymasa da olur.

Bizden olanlar her yere ilerlersin.

Olmayanlar, ya yerinde ya da hapis damlarında dursun!

Tüm medya bizi gösterip, bizi övsün…

Bizden olmayanlar, medyadan uzak dursun!

Devletin olanaklarıyla rüzgârı bize…

Devletin engelleyici neyi varsa bizden olmayanların önüne konsun!

Yanlış yapsak da en iyi biziz…

Zarar versek de…

Tek yol: Bizim adrese çıkan yoldur!

Biz… Biz… Biz… Sadece biz…

Mademki bizden değil, muhalifler…

Onların fikir ve düşünceler asla itibar görmez!

Onların eleştirileri, şuradan şuraya yürümez!

Varsın dünyadaki özgürlükler sıralamasındaki yerimiz en son olsun!

Varsın, bize demokrasiden yoksun…

Adaletten yoksun…

Fikir ve düşünce özgürlüğüne tahammülsüz desinler…

Kimin umurunda!

Seçim arifesinde memleket manzaraları…

Aynen masallar gibi:

Bir varmış bir yokmuş…

Bir kendileri varmış… Bir de kendilerinden olmayanlar…

Ne zaman ki kendilerinden olmayanlar sesini çıkarsa…

İşte o zaman:

Ne seviye kalırmış, ne ahlak, ne vicdan ne de adalet…

Ne birlik beraberlik… Ne de milli ve de yerli olma işi…

Tam da sevgisiz ve de saygısız işler…

Derken, gökten üç elma düşer:

Biri, Türkiye’ye bu karanlık senaryoyu yazanların başına…

Biri, bu senaryoya kananların başına…

Biri de bu senaryoya seyirci kalanların başına…

Bir seçim… Üç elma…