Günümüzde Güney Kafkasya'da yaşanan jeopolitik gelişmelerin nedenlerini anlamak için Karabağ tarihini öğrenmek büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla Karabağ tarihi üzerine yaptığım araştırmanın sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaya karar verdim. Öncelikle Karabağ'daki Hristiyan Albanların gizemli kayboluşunun sorumluluğunu Ermeni Apostolik Kilisesi olarak da anılan Gregoryen Kilisesi'nin taşıdığını belirtmek isterim.

Filoloji dalında Felsefe Doktoru Aziz Alekberli, "Türk Kökenli Ermeni Soyadları" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevi hükümdarları Hristiyanlığa özel önem vererek onu siyasi amaçlarla kullandılar. Müslüman Cahangirler (padişahlar) birbirlerine karşı mücadelelerinde Hristiyan ülkeler arasında müttefik bulmaya ve aynı zamanda Hristiyan tebaalarından yararlanmaya çalıştılar. Bu amaçla 1441 yılında Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah, Ermeni Apostolik Katolikosluğu’nun Sis şehrinden (Adana'nın Kozan ilçesi) Erivan yakınlarındaki Üçkilise Hristiyan tapınağına taşınmasına izin verdi. Böylelikle Orta Doğu'dan Erivan Hanlığı topraklarına Ermeni Hristiyan misyonerlerin akını başladı."

Karabağ tarihi incelendiğinde, Kilikya'dan Erivan'ın 20 km güneyindeki Eçmiadzin'e (tarihi Üçkilise’ye) taşınan Ermeni Katolikosluğu'nun Batı Azerbaycan’da ve Karabağ’da Alban kiliseleri üzerinde artan baskısıyla Genceser Manastırı'nda (Kelbecer ili, Azerbaycan) bulunan Alban Katolikoslarının giderek Gregoryen Kilisesinin etkisi altına girdiği görülmektedir. Karabağ hanlığının Çarlık Rusyası tarafından işgal edilmesinin ardından, Gregoryen Kilisesi'nin ısrarları ve 11 Mart 1836 tarihli I. Nikolay'ın kararnamesiyle Alban (Agvan) Katolikosluğu kaldırılmış ve Alban Apostolik Kilisesi Eçmiadzin Gregoryen Kilisesi'nin kontrolüne geçmiştir. Bu tarihten itibaren Gregoryen Kilisesi tarafından atanan Ermeni rahipler, Azerbaycan'daki Alban kiliselerinde çalışmaya başlamış, böylece Alban kiliselerinde tahribat ve aslını değiştirme süreci devreye girmiştir.

Çarlık Rusyası, Gregoryen Kilisesi'ni Güney Kafkasya'da sömürge politikalarının uygulanmasında güvenilir bir ortak olarak görüyor, bu süreçte Ermenileri söz konusu coğrafyada jeopolitik çıkarları gözetmek için kullanıyordu. Bu amaçla 1828'de İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması ile on binlerce Ermeni ailesi İran'dan ve 1829'da Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan Edirne Antlaşması ile Anadolu'dan Karabağ ve Batı Azerbaycan'a taşınmıştır. Nikolay Şavrov, "Güney Kafkasya'da Rus Politikasına Yeni Bir Tehdit" başlıklı yazısında şöyle yazıyor: “1826-1828 savaşının bitiminden sonraki iki yıl içinde, 1828'den 1830'a kadar 40 bin İran Ermenisi ve 84 bin Osmanlı Ermenisini Güney Kafkasya'ya yerleştirdik ve onları Ermeni nüfusunun az olduğu Gence ve Erivan eyaletlerinin en verimli devlet topraklarına yerleştirdik. Bunları ayrıca Tiflis ilinin Borçalı, Ahıska ve Ahalkalaki ilçelerine yerleştirdik. Onların yerleşimi için 200 bin desyatinden (480 bin dönümden) fazla devlete ait arazi tahsis edildi ve Müslümanlardan 2 milyon rubleden fazla değerde özel mülkiyet arazisi satın alındı. Yelizavetpol vilayetinin dağlık kesimine (Dağlık Karabağ) ve Göyçe Gölü kıyılarına bu Ermeniler iskan edildi. Resmi olarak yerleştirilen 124 bin Ermeninin yanı sıra çok sayıda gayri resmi taşınanların da olduğu ve genel olarak Ermeni göçmen sayısının 200 binden fazla olduğu dikkate alınmalıdır."

Ermeni tarihçi ve California Üniversitesi'nde profesör olarak çalışan George Bournoutian, 1829'da İvan Çopin'in liderliğinde çarın talimatıyla yürütülen nüfus sayımına ilişkin rapora atıfta bulunarak demografik değişimi şöyle özetliyor: "1826 yılında Erivan ve Nahçıvan hanlıklarındaki Ermeni nüfusu 25.151'den 82.377'ye yükselmiş, aynı tarihlerde Müslüman nüfusu 117.849'dan 82.073'e gerilemiştir. 1855-1856 ve 1877-1878 Rus-Türk savaşlarından sonra daha fazla Ermeni Güney Kafkasya'ya yerleştirildi."

Dağlık Karabağ'a yerleştirilen Ermeniler, esasen Hankendi, Hocavend ve Ağdere'ye yerleştirildi. Bugün 55 bin Ermeni'nin yaşadığı Hankendi şehri, 18. yüzyılın sonlarında Karabağ hanlarının dinlenme yeri olarak inşa edilmiştir. 19. yüzyılın başlarında Azerbaycan Türklerinin yaşadığı bir köy iken, Türkmençay ve Edirne antlaşmalarıyla İran ve Anadolu'dan Ermenilerin yerleştirilmesi sonucu Hankendi, bir Ermeni yerleşim birimine dönüştü. Şehrin adı 1923 yılında Stepan Şaumyan’a ithafen Stepanakert olarak değiştirildi ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin merkezi ilan edildi. Böylece, 19-20. yüzyıllarda Ermenilerin Batı Azerbaycan ve Karabağ'a yerleştirilmesi ve bu bölgelerde Azerbaycanlılara karşı gerçekleştirilen katliamlar ve zorunlu göçler sonucunda buradaki demografik durum Ermeniler lehine önemli ölçüde değişmiş, Türk yer isimleri Ermeni toponimlerle değiştirilmiştir.

Şah İsmail döneminde, Karabağ'ın tamamı Gence-Karabağ eyaletine bağlıydı. Safevi-Osmanlı savaşları sırasında (1514-1555, 1578-1590 vb.) Karabağ elden ele geçti. 1588-1605 ve 1725-1735'te Karabağ, Osmanlı Devleti’nin bir parçasıydı. Safevi Devleti ile Osmanlı Devleti arasında 1590 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması'ndan sonra, Osmanlı Devleti'nin bir parçası olan Karabağ’da nüfus sayımı sonucunda "Gence-Karabağ eyaletinin Mufassal Defteri" hazırlandı. Deftere göre Gence-Karabağ eyaletinde nüfusun % 61'i Müslüman, % 39'u gayrimüslim idi. Gayrimüslim nüfus Hıristiyan Albanlardı. 18. yüzyılda Karabağ'ın Otuziki, Cavanşir ve Kebirli bölgelerinin nüfusu, Nadir Şah'ın doğuya yürüyüşlerinde yerel destek kazanmak amacıyla Afganistan'a götürüldü. Onların torunları şimdi Afganistan'da Kabil, Herat, Logar ve Kandahar şehirlerinde yaşıyor.

17. yüzyılda, Safevi döneminde, tarihi Albanya topraklarında Hristiyan nüfusa sahip bölgelerde meliklikler kuruldu ve bu melikliklerin yönetimi Hristiyan feodal beylere emanet edildi. Melikler, Safevi döneminde Gence-Karabağ beylerbeyine, sonraki dönemde Karabağ hanına bağımlıydı. Nadir Şah Afşar (1736-1747) döneminde Karabağ melikleri bir süre yarı bağımsızdı, ancak Panahali hanın baskısıyla yeniden tamamen bağımlı hale geldiler. Karabağ'ın Hristiyan nüfusu, beş Alban melikliğinin (Haçin, Gülüstan, Çilebörd, Varanda, Dizak) topraklarında ikamet ediyordu. Haçin meliki haricinde Karabağ'daki diğer melikler aslen Karabağlı değildi ve bu topraklara başka yerlerden gelmişlerdir. 19. yüzyılda yaşamış İran Ermenisi tarihçi Raffi ve Azerbaycanlı tarihçi Mirza Adıgüzel Bey Karabaği ​​eserlerinde Gülüstan (Talış) meliki Usub’un Şirvan’dan (Gabala-Nic köyü), Varanda meliki Şahnazar’ın Göyçe’den, Dizak meliki Yegan’ın Lori’den, Çilebörd meliki Allahkulu’nun Zengezur’dan Karabağ'a taşındığını yazıyor. Haçin melikliğinin nüfusu, eski çağlardan beri Karabağ'da yaşayan Alban aşiretlerinin soyundan geliyordu. Genceser Manastırı'ndaki Alban Katolikosları, Haçin melikinin soyundandı. Haçin melikliği, Hasan Celal Dövle tarafından kurulan Haçin Alban Prensliği'nin (1261-1603) halefiydi. Bu nedenle, en etkili meliklik olarak biliniyordu. Haçin Melikliği topraklarında birçok Alban tapınağı vardı. Ünlü Hudaveng ve Genceser Alban manastırları Haçin melikliğinin sınırları içindeydi. Genceser Manastırı, 1240-1836 yıllarında Alban Apostolik Kilisesi'nin merkezi olarak Alban Katolikosluğuna ev sahipliği yaptı.

Osmanlı-Safevi savaşlarından zarar gören Karabağ melikleri, 18. yüzyılda Rus çarlarına yazdıkları mektuplarda Müslüman hükümdarlardan şikayette bulunarak Karabağ'da yaşayan Hristiyanları korumalarını istediler. 1701 yılında, Gülüstan meliki II. Abov Rus Çarı I. Petro'ya yazdığı mektupta kendisini "Biz-Udi milletinden Albanlar" olarak tanıtıyordu. Mart 1723'te, Karabağ’ın dört meliki - Esay, Şirvan, Sergey ve Jozef tarafından I. Petro’ya yazılan bir başka mektupta, melikler kendilerini "Hristiyan Agvanlar (Albanlar)" ve temsil ettikleri halkı "Agvan halkı" olarak tanıttılar. Bu mektuplar Ermeni ve Rus arşivlerinde bulunup Ermeni yazarların kitaplarında basılsa da, Ermeni tarihçiler Karabağ meliklerini Ermeni feodal devlet başkanları olarak lanse ederek tarihi gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. Aynı zamanda Karabağ melikleri ile Müslüman yöneticiler arasındaki çatışmalar dramatize edilerek Ermeni okullarında Türk-karşıtı propaganda amacıyla Ermeni-Türk düşmanlığının tarihi olarak öğretiliyor.

18. yüzyılda Karabağ melikleri ile Karabağ hanları arasında iktidar mücadeleleri yaşandı. Haçin meliki Ulubab Ballıgaya'da yenilginin ardından Panahali hanın egemenliğini tanıdı. Karabağ hanı Panahali han, iktidarını tanıyan Varanda meliki Şahnazar ile akraba oldu. Panahali han'ın oğlu İbrahimhalil han, Melik Şahnazar'ın kızı Hurizad hanım ile evlendi. Dizak, Çilebörd ve Gülüstan meliklerinin direnişi birkaç yıl sürdü. İbrahimhalil han, Panahali hanın melikleri bağımlı yapmaktaki başarısını sürdürdü. Varanda meliki Şahnazar ve Haçin meliki Mirzahan, İbrahimhalil hanın iktidarını tanıdı ve onun yarattığı birliğe katıldı. Ancak Dizak meliki Esay, Çilebörd meliki Mecnun ve Gülüstan meliki Baylaryan İbrahimhalil hana itaat etmeyi reddetti. 1783'ten itibaren Rusya, İbrahimhalil han ile melikler arasındaki çatışmaya müdahale etmeye başladı. Güney Kafkasya'yı işgal etmeye çalışan Rusya, Karabağ meliklerinin yardımıyla Azerbaycan topraklarında destek kazanmaya çalıştı. O sırada İbrahimhalil han, yüksek diplomatik becerileri sayesinde direnen melikleri Şuşa'da toplayabildi. Bu meliklerin Karabağ hanlığına ihanet ettiklerini kanıtladı ve onları tutuklattı.

19. yüzyılın başlarında Güney Kafkasya'nın Çarlık Rusya'sının kontrolüne girmesinden sonra Ermenilerin Karabağ'a toplu göçleri başladı, Alban kiliseleri Gregoryen kilisesine bağlandı ve Karabağ'ın Hristiyan Alban nüfusu iki seçenekle karşı karşıya kaldı:

1) İslamiyet’e geçmek ve Karabağ'ın Türk nüfusuna dönüşmek,

2) Gregoryan Hristiyan mezhebini kabul edip Ermeni milli kimliğini taşımak (gregoryenleşmek)

Bu durumda Karabağ'daki Alban meliklerin aileleri yukarıdaki iki seçenekten birini tercih etmek zorundaydı. Şu anda Karabağ Ermenilerinin bir kısmı, Gregoryen mezhebine geçen Alban feodal meliklerinin torunlarıdır. Onlar Ermeni milli kimliğine sahip olmalarına rağmen, aslında Gregoryen Kilisesi tarafından asimile edilmiş Albanlardır. İslam'a geçen Alban feodal meliklerinin torunları arasında Azerbaycan'ın önde gelen şahsiyetleri ve tanınmış aileleri var. Birçoğu 1990'larda göçmen oldu. Az bir kısmı savaştan çok önce Karabağ'ı terk etti ve Azerbaycan'ın diğer bölgelerine yerleşti.

Hocavend’in Tuğ Köyü, Safevi devleti ve Karabağ hanlığı döneminde Dizak ilçesinin merkeziydi. Dizak meliki Yegan'ın ailesi bu köye yerleşmişlerdi. Rus Çarı I. Petro Melik Yegan'a tümgeneral rütbesini vermişti. Melik Yegan'ın oğlu Melik Esay'dan sonra, Yegan ailesi ya dini inançlarına göre gregoryenleşmek ya da etnisitelerine göre çevredeki Türklerle kaynaşmak zorunda kaldılar. Yegan ailesinin büyük bir kısmı İslam'a geçti. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kuruluşunda ailenin iki büyük temsilcisi Cevat Bey Melik-Yeganov ve Hudadat Bey Melik-Aslanov yer aldı. Cevat Bey Melik-Yeganov, Azerbaycan Milli Konseyi üyesi olarak 28 Mayıs 1918'de Azerbaycan Bağımsızlık Bildirisi'ni imzaladı ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucularından biri oldu. Cevat Bey, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti döneminde Lenkeran valisi olarak görev yaptı. 1930'larda birçok Azerbaycan aydını gibi “halk düşmanı” ilan edilerek Medvejyegorsk'a sürüldü. Tuğ köyünden Alban asıllı bir diğer Azerbaycanlı, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk Yol, Posta ve Telgraf Bakanı olarak çalışan Profesör Hudadat Bey Melik-Aslanov'du. O da benzer muamele görerek 1930'larda Sibirya'ya sürüldü. Hudadat Bey'in torunu, Halk Sanatçısı Profesör Ramiz Melikaslanov, Türkiye'nin en ünlü orkestralarından birini yönetiyor. Ramiz Melikaslanov 2019 yılında Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin 100. kuruluş yıldönümü münasebetiyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı tarafından "Yıldönümü Madalyası" ile ödüllendirildi. Melik Yegan'ın soyundan gelen Sadık Bey ve Mehdi Bey Melikaslanovlar 1883 yılında Karabağ'da ilim-irfanın yaygınlaşmasına ivme kazandıran Rus-Avrupa tarzı Tuğ okulunu kurdular. Rusya İmparatoru II. Alexander tarafından 1883 yılında imzalanan bir bildiride, Yelizavetpol ilinin Şuşa ilçesine bağlı Tuğ köyünde 1850 yılından beri faaliyet gösteren dini okula (mollahane) Rus-Avrupa okulu statüsü verildiği belirtiliyor. Azerbaycan’ın ünlü bestecisi Üzeyir Bey Hacıbeyov, Tuğ okulunda öğretmenlik yaptı. Hudadat Bey Melikaslanov ve Cevat Bey Melikyeganov bu okulun mezunlarıydı. "Karabağ Tarihi" kitabının yazarı, tarihçi, şair Mir Mehdi Hazani bir süre Tuğ okuluna müdürlük yaptı. Tuğ köyü 1991 yılında Ermeni birliklerince işgal edildi. 9 Ekim 2020’de 2. Karabağ savaşında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Tuğ köyünün Azerbaycan Ordusu tarafından işgalden kurtarıldığını duyurdu.

Yegan ailesinin bir kısmı Gregoryenliğe geçerek Ermeni kimliği edindi. Gregoryenliğe geçen Yeganovlardan Ermenistan baş terapisti, tıp bilimleri profesörü Gagik Azatovich Yeganyan, ekonomi profesörü Mikael Nikolayevich Yeganyan, Ermeni devlet adamı, ekonomist Gagik Kimovich Yeganyan ve diğerleri biliniyor.

Zira, 19. yüzyılın ortalarında Gregoryen Kilisesi’nce Karabağ'daki Albanların asimilasyonu tamamlandı. Fakat Gregoryen Kilisesi'nin amacı, Azerbaycan'da yaşayan tüm Hristiyan Albanları Ermenileştirmek, Alban Hristiyan dini mirasını tamamen sahiplenmekti. Alban kiliselerinin Ermeni rahiplerince işgal edilmesine tepki olarak, Şeki, Gabala ve Oğuz'da yaşayan Alban-Udi'lerin çoğu kiliseye gitmeyi reddederek evlerinde ibadet ettiler, böylece ulusal kimliklerini ve dini inançlarını bugüne kadar korudular. 2003 yılında Azerbaycan’da Dini Kurumlarla Çalışma Devlet Komitesi Alban-Udi Hristiyan Cemaatini tescil etti ve Kafkasya'nın en eski kiliselerinden biri olan Şeki bölgesindeki Kiş Alban Kilisesi restore edildi. 2006 yılında Gabala bölgesindeki Nic köyündeki üç Hristiyan Alban Kilisesinden biri olan Kutsal Elisey adını taşıyan Cotari Kilisesi restore edilerek Alban Udi halkının kullanımına açıldı. 2020 yılında ise Nic köyünde bulunan Meryem Ana Alban Kilsesi Haydar Aliyev Vakfı’nca restore edilerek Azerbaycan Cumhurbaşkanının katılımıyla ibadete açıldı. Karabağ'daki Alban kiliseleri (Genceser, Hudaveng, Amaras, Kutsal Elisey, Agoglan, Yürekveng, vb.) her bakımdan Kiş, Cotari ve Meryem Ana Kilisesi ile benzer özellikleri taşımasına rağmen, hem Gregoryen Kilisesi hem de Ermeni tarihçiler ve politikacılar tarafından Ermeni kiliseleri olarak lanse edilmekte ve Karabağ'ın Ermenilerin eski bir yerleşim yeri olduğuna ilişkin gerçekdışı iddialara delil olarak sunulmaktadır. Ermeni politikacılar Alban kiliselerine sahiplenmekle kalmamış, Albanya hükümdarlarına, tarihçilerine ve yasalarına da sahiplenmeye teşebbüs etmişler. 2009 yılında Dağlık Karabağ'ın sözde Ermeni yönetimince Albanya hükümdarı III. Vaçagan adına "Vaçagan Barepaşt Madalyası" tesis edilmiş, işgal altında tuttukları Dağlık Karabağ’a yatırım eden, sözde ermeni yönetimine destek olan işadamlarına politikacılara sanatçılara Vaçagan Barepaşt Madalyası verilmiştir. 2011 yılında Rusya’nın Ermeni yanlısı REGNUM Haber Ajansı’nda yayınlanan bir haberde Dağlık Karabağ'ın sözde Ermeni yönetiminin kararıyla Şuşa’da III. Vaçagan anıtının yapılacağı duyurulmuş, III. Vaçagan’ın faaliyetleri Ermeni devlet yapısının tarihiliğine örnek gösterilmiştir. Dağlık Karabağ'ın sözde Ermeni yönetiminin ABD temsilcisi Robert Avetisyan 2009 yılında Özgür Avrupa Radyosu'nda yayınladığı bir makalede, Albanya hükümdarı III. Vaçagan’ın talimatıyla Karabağ’ın Agdam bölgesinde düzenlenen Aguen Kilise Konseyi’nde onaylanan Aguen (Agvan) kanonlarının, bilinen en eski Ermeni Anayasası olduğunu iddia ederek Alban yasalarını Ermenileştirmekten çekinmemiştir. Dağlık Karabağ’ın Agdere bölgesinde yer alan Albanya hükümdarı III. Vaçagan’ın uyuduğu Kutsay Elisey Manastırı da Gregoryen Kilisesi ve Ermeni tarihçilerince sahiplenmiştir. Albanya hükümdarı Cavanşir’in isteği üzerine “Albanya’nın Tarihi” adlı eseri yazan tarihçi Movses Kagankatvatsi, “Alban Kronikleri” eserinin yazarı Mhitar Goş, “Alban Ülkesinin Kısa Tarihi” eserinin yazarı Alban Katolikosu Esay Hasan Celal vb. da Ermeniler tarafından sahiplenmiştir.

1836 yılından Gregoryen Kilisesi’nin kontrolüne geçen Alban Kiliselerinde görev yapan Ermeni rahiplerinin baskılarıyla, Karabağ’ın Hristiyan camiası dışında, Azerbaycan'ın kuzey illerinde yaşayan Alban Udi'lerin bir kısmı Sovyetler döneminde Gregoryenleşti. Oğuz ve Gabala illerinde gregoryenleşen Alban Udiler Sovyetlerin çöküşünün ardından Ermenistan'a ve Rusya’ya taşındı. Ermenistan'da yaşayan Alban Udiler, 2018 yılında "Tarihi Albanya'nın Udi Halkının Dirilişi" adlı bir STK kurdu ve Ermeni hükümetinden Udileri azınlık olarak tanımasını talep etti. Ağırlıklı olarak Ermenistan’ın Tavuş bölgesinde Gürcistan sınırındaki Bagrataşen kentinde yaşayan Alban Udiler ilk etkinliklerini 2018'de gerçekleştirdi. Azerbaycan'daki Alban-Udi Hristiyan Cemaati ve Ermenistan'daki "Tarihi Albanya'nın Udi Halkının Dirilişi" adlı STK arasında temasların kurulması Güney Kafkasya'daki Alban dini mirası ve ulusal kimliğine ilişkin tarihi gerçekleri ortaya çıkaracaktır.

Son olarak, Azerbaycan hükümetinin bu konudaki pozisyonunu paylaşalım. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 25 Kasım'da millete sesleniş konuşmasında Ermenilerin Karabağ'da Alban dini mirasını Ermenileştirme girişimlerini sert bir dille eleştirdi:

"Kelbecer’in tarihi anıtları bizim büyük servetimizdir. Hem camiler hem de kiliseler bizim tarihi servetimizdir. Azerbaycan halkı bunu çok iyi bilir ve Kelbecer'deki kiliselerin eski Kafkas Albanyası devletine ait olduğunu tüm dünya bilmelidir. Bunu doğrulayan birçok tarihi belge vardır. Ermeni tarihçilerin ve sahtekarların Alban kiliselerini Ermenileştirdikleri, kendi yazılarını ekledikleri ve bu kiliseleri kendilerine mal ettikleri bir sır değil. Tarihe bakmak yeterlidir, herkes görsün ki, 1830'larda Çarlık Rusya'sı Alban (Apostolik) Kilisesi'ni kaldırmış, Alban Kilisesi'nin tüm mallarını Ermeni Gregoryen Kilisesi'ne vermiş, Ermeni rahipler ve onların patronları bu kiliseleri sahiplenmeye başlamıştır. Ana görevleri Kafkasya Albanyası tarihini silmek ve unutturmaktı. Ama biz buna izin vermedik. Azerbaycan'ın bu konuda geniş bir bilimsel temeli var, eserler var. Bu çalışmalar sadece bilim camiasına değil, bir bütün olarak dünya kamuoyuna duyurulmalıdır. Kafkas Albanyası büyük bir devletti. Başkenti Gabala idi. Kafkasya Albanyası'na ait tarihi anıtlar ve kiliseler bizim tarihi ve kültürel mirasımızdır. Bu kiliseleri koruyoruz. Şeki, Gabala bölgesinde Udi Alban kiliselerini defalarca ziyaret ettim. Bildiğiniz gibi savaş sırasında Haydar Aliyev Vakfı'nın girişimiyle Nic köyündeki tarihi Udi Alban Kilisesi'nin restorasyon çalışmaları tamamlanmış ve bu kilise açılmıştır. Bu kiliseleri kültürel mirasımız olarak koruyoruz. Bu nedenle kimse endişelenmemelidir. Bu kiliseler devlet tarafından korunmaya devam edecek. Azerbaycan'ın çok kültürlülük ve dinler arası ilişkiler konusundaki politikası dünya kamuoyu ve dünya liderleri tarafından takdir edilmektedir."

Yazar: Fazıl Gasimov, İstanbul Üniversitesi doktora öğrencisi, Azerbaycan "Aşık Şemşir" Kültür Vakfı UNESCO Temsilcisi

Editör: Haber Merkezi