FİLMİN SONU

Abone Ol

Her şey bir film stüdyosundan ibaret artık.Gerçeğe uyarlanmış, film sahnesi. Tıpkı eski  klasik kovboy filmlerinde olduğu gibi…Sokak sahneleri vardı, hatırlarsanız. Şerifin binası, postahane, restoran ,bar vs sırası ile yanyana dizili…. Önden kasaba görüntüsü fakat arkaları destekli plakalardan ibaret. Varmış gibi ama yok.
 Bu görüntüde şu an memleketin hali. Parlamento var mış gibi…
Meclis var mış gibi…
Vekil var mış gibi…
Kanun var mış gibi…
Adalet var mış gibi…
Basın var mış gibi…
Uzattıkça uzat bu listeyi , görünürde tabelası asılı ama içi boş gibi.
Başkanlık sistemi ile parlamento etkisini tamamen kaybetti.  Eskiden bakanlar parlamento içinden seçilirdi, atama ile bakan olunmazdı. 
Şimdi Milletvekilleri’nin bir kısmı Meclise dahi gelmiyor çünkü vekile ihtiyaç yok. Milletvekili ile muhatap olmuyorlar, kendisini seçen tek seçici var ,partisinin genel başkanı /Cumhurbaşkanı. Bu ülkede her şeyi atayan ya da görevden alan tek mecra var, Cumhurbaşkanlığı.
Dolayısı ile kendini sadece Cumhurbaşkanı’na  karşı sorumlu hissediyor, ona karşı hesap verme durumunda.
Eskiden bürokratlar bakanları sıkıntıya sokmamak için Milletvekilleri’nin telefonlarına çıkar onların taleplerine imkanlar ölçüsünde yanıt vermeye çalışırlardı.  Bugün geldiğimiz noktada bakanları,  bürokratları , milletvekillerini dahi kimse kaale almıyor. Başkanlık sistemi adı altında tüm saygınlığını ve işlevselliğini kaybetmiş durumda meclis . Peki milletvekilleri bu durumdan rahatsız değil mi ? Elbette rahatsız fakat yalnızca muhalefet olanlar.  İktidar mensubu milletvekilleri ise özellikle iktidar destekçisi konumundaki milletvekillerinin rahatsızlıklarını dile getirme özgürlükleri yok.  Milletvekilleri bu sistemle tek yaptıkları Cumhurbaşkanına ve parti genel başkanına ters düşmemek.  Tek ölçüleri bu…
Sistemin işleyişini 100 yıl önce koordine eden ve rayında adaletli bir şekilde gitmesini sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ün sağladığı, Anayasamızın ilk dört maddesine bağlı kalmak ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme, fabrika ayarlarımıza dönmek zorundayız. Mesela ön seçim zorunluluğu vardı eskiden kaldırıldı. Milletvekili , millete dayanarak geliyordu.  Arkasında onu seçen millet vardı. Parlamentoda yeri geldiğinde sesini yükseltebiliyordu. Burada yazdığım sesini yükseltmek desibel olarak değil elbette;
“Beni sen seçmedin, atamadın ben geldim delegeden üyeden oy aldım ,partiliden destek gördüm , benim bir tabanım var ,gücüm var “ diyebiliyordu ve bu güçle çalışabiliyordu.
Başkanlık sistemi adı altında ise verimli çalışabilmeleri neredeyse mümkün değil.

Mecliste danışmanları oylama başladığı sırada ,arada çay kahve içen iktidar mensubu vekillere sesleniyorlar; “Sayın vekillerimiz oylama başlamak üzere” Kahveler , çaylar bırakılıp içeri giriliyor, meclis koltuklarını oturuluyor ve eller kalkıyor. O el niye kalktı, neyi onadı  ya da niye onamadı , bilen yok. 
Alınan kararların bedelini toplum ödüyor, kararları alanlar ödemiyor.
Yani; İktidar partisi ve onun destekçisi, memlekete her şey yolundaymış  gibi davransa da; Bu stüdyoda bu filmin sonu gelmiş gibi…

EVRİM TOK