Yıl oldu 2022.. İnsanlar hala doğru habere, tarafsız gazeteciye, güvenilir bilgiye ulaşmakta zorluk çekiyor. Haber almak ve vermek insanların temel haklarından olmasına rağmen bu haberleşme hakkı kolay kolay kullanılamıyor. Hangi haber mecrası ve haberci, hangi saiklerle  haberlerini servis ediyor, detaylıca bir araştırma yapmak gerekiyor. 

Pek çok gazeteci mesleğin zamanla şeffaflığını yitirdiğini, habercilik kaygısının yerini bir güruh ya da şahısın menfaatine yönelik algı operasyonlarının hizmetine dönüştüğünü söylüyor. Siyasetin de çok sevip desteklediği yeni sistemle barışık ve uyumlu olanlar halk tarafından bilinen ünlü gazetecilere dönüşüp, mesleğin iyi ekonomik  kazancı olan  kesimini oluşturuyor. Bu oluşumun mensupları doğru haber kaygısı taşımıyor. İnsanların bir konuda ne düşünmesi, neyi nasıl bilmesi isteniyorsa haber öyle sunuluyor.


Türkiye’de yakın zamana kadar  kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı devlet yönetim modeli vardı. Yasama, yürütme ve yargı kurumları demokratik devlet yapısını koruyan üç erk olarak kabul edilirdi. Medya ise gayri resmi olarak bu üçünden sonra gelen ‘dördüncü kuvvet’ olarak kabul görürdü. İlk üçünü devlet sistemi ile kavga ede ede ele geçiren yeni devlet modeli eş zamanlı olarak dördüncü kuvvet ile de çarpıştı.  Çünkü, Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi bu kuvvet ile de uzun zamandır bir husumet vardı. Artık medya açısından herhangi bir itibardan söz etmek mümkün görünmüyor. Zaten cebinde interneti olan herkesin medyaya içerik üreticisi olduğu bir dönemde, herkes kendi doğrularını yayınlıyor. 

YENİ SİSTEM, YENİ MEDYA

Devlet yeni sisteme yavaş yavaş dönüştürülürken ülkenin büyük medya kuruluşlarına yön veren gazeteciler örseleniyor. Patronlar medyadan bir şekilde el çekmek zorunda kalıyor. Bu sürecin en dayanıklısı ise Basın İlan Kurumu’ndan ilan alma hakkı olmayan haftalık, on beşgünlük aylık periyotlarla yayın yapan yerel gazeteler. Çoğunlukla mevzuattaki düzenlemeler ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle doğru habercilikte direnç gösteren pek çok gazete yeni sisteme biat ettiriliyor.Buna rağmen direnç gösterip, mesleği doğru icraa etme çabası içinde olan azımsanmayacak yerel medya organı direnmekte kararlı görünüyor.

Aslında bu yeni sistemi önce iktidar ve muhalifleri sonra etkin diğer siyaset kurumları benimsemiş durumda. Okuru oluşturan halk dahi kendi penceresinden bakan, düşüncesini doğrulayan gazete ve televizyonlara itibar ediyor. Oysaki çoğunlukla aynı haber farklı kuruluşlarca farklı servis edilmiş oluyor. Bu farklılıkların temel sebebindeyse siyaset mahallelerine hizmet etmenin sektörün ivedilikli işi haline gelmiş olması yatıyor.

Aslında kamunun gözetleyicisi olan gazetecilerin; siyasi aktörler tarafından kamuya karşı kendi yanlarında gözetleyici olarak kullanılmaları sonucu demokrasi ve halk derinden sarsılıyor. 

Gazeteci, basın özgürlüğünü; halkın doğru bilgi edinme hakkı adına dürüstçe kullanmalı bu amaçla her türlü sansürle mücadele etmeli, ilettiği haber ve bilginin sorumluluğunu üstlenmelidir. Bununla birlikte gazetecinin karşısına çıkacak gizlilik ve sır gibi engeller hukuka ve uluslararası normlara uygun olmalıdır. 

PEKİ ÖYLE Mİ?  HAYIR! 

 Yukarıda probleme giriş safhasından zaten bahsetmiştim. Bir hukukçu, okur- yazar, yeni nesil siyasetçi ve Kent Yaşam’ın dokuz sütunundan birini zaman zaman fikirlerini yazarak dolduran biri olarak tespitlerimi paylaşmak istiyorum: 

Türkiye tarihi değişen iktidarlar ile güçlenen ya da unutulup giden medya kuruluşlarıyla dolu. Haberler etik ilkelerden uzak, kar marji güdülerek ve güç övücülüğü ile beslenerek varlık buluyor. Nelerin haber nelerin yorum olduğu anlaşılmıyor. Gerek iktidar gerek muhalefet seviciliği yapan kanallarda, işin ucu çoktan kaçmış durumda. 

Şiddet içerikli görüntüler bırakın animasyonlaştırılarak sunulmayı, sansürsüz dakikalarca ya da sayfalarca izleyici/okuyucu ile buluşturuluyor. 
Kamusal kimliği olmayan kişiler, izinsiz çekilen videolarının yayınlanmasıyla fenomen oluyor. 
Hayata karşı işlenen suçların olay yeri incelemesini adli kolluktan önce gazeteciler yapıyor. 
Dijital platformlara taşınan gazeteciler meslek etik kurallarını zedeleyici üslupla içerik üretiyor ve yayıyor. 
İnsanların lekelenmeme hakkına özen gösterilmeden sosyal medya mahkemelerinde infazlar yapılıyor. 
Dayanışma içinde bulunması gereken gazetecilere en büyük hedef gösterici yaftaları, nefret söylemlerini yine kendi meslektaşları yapıyor. Aslında gazetecinin gazeteciye ettiğini kimse etmiyor. 

Haberlerde yanlış politikaların halkta yarattığı bıkkınlığın da etkisiyle habere konu olaydan önce olaya konu kişinin ırkı,milliyeti,dini,vatandaşlığı,cinsiyet kimliği,hastalığı gibi önce özel durumları verilerek ön yargılı haberler yapılarak sunuluyor. 

Kadınlara karşı ayrımcılığa neden olacak, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıracak, özendirecek gerekçeler ön plana çıkarılmaya çalışılıyor.
Pandemi sürecinde özellikle sağlık konusunda sansasyon yaratacak insanları umutsuzluğa sürükleyen ya da insanlara sahte umut veren yayınlar aynı kanallarda peş peşe yayınlanıyor.

PEKİ GAZETECİLER YENİDEN NASIL KAMUNUN GÖZETLEYİCİSİ OLACAK ? 

Aslında bu bozulmalara en başta sebep olan aktörler tarafından oluşturulacak ve uygulanacak politikalarla. Basın özgürlüğünün demokrasinin temel taşlarından olduğunun ön kabulü ile yola çıkacak politikacılar bilecekler ki, Özgür basın kamu siyasetine ilişkin konularda kamuoyunun bilgilenmesine ve tartışmalara katılmasına zemin hazırlayabilirse kamuoyu da siyasi karar alma sürecine katılabilecek ve çoğulcu nitelikler oluşabilecektir.

Sistemde denetim işlevi kazanacak kamuoyu demokrasinin işletilmesini sağlayacaktır. Böylelikle hukuktan güvenliğe, sağlıktan eğitime tüm sorunlar şeffaflıkla çözülecek ve devletlerin ekonomik bunalımları en aza indirgenebilecektir.