Önümüzde bir seçim var ya şimdi, bundan nasıl nemalanırım diye düşünüp, bunu yaşama geçirmek isteyen uyanıklar da arttı.

Geçmişten hatırlarım bazı yerlerde gazeteciliği bayramdan bayrama ya da seçimden seçime hatırlayan bazı gözüaçıklar hiç gazete bastırmakla falan uğraşmaz, işi daha kolay yönden hallederlerdi.
Örneğin tanınmış bir yerel gazete ya da çok satan bir ulusal gazetede yayınlanan ilanın fotokopisini çeker, bir dosya içine koyup, boynuna da bir fotoğraf makinesi asıp ilan sahibine giderek, abi, beyefendi, ağam, paşam diye yalakaca yaklaşıp, güzel bir laf ebeliğinden sonra “sizin de bir ilanınızı yayınlamıştık ama gazetemize talep çoktu, dağıttık bitti, ilanınızın fotokopisini getirdik” diyerek ücretini isterlerdi.

İlan sahibi ne yapsın, gelen adam zaten çirkefin teki, istediği de üç kuruş para, vereyim gitsin diyerek başından savardı. Bazıları ise karşı çıkar, vermez, tartışma yaşanır, tehdit, şantaj havalarda uçuşur, gazetecilerin adıda böyle utanmazlar yüzünden kötüye çıkardı.
Böyleleri hala var, çünkü geçtiğimiz günlerde tanıdığım bir siyasetçi öyle bir şey anlattı ki ağzım açık kaldı. “Vay utanmaz” dedim, yüksek sesle.

Öyle cüretkar, öyle ahlaksız, öyle yüzsüz kişiler var ki, gazetecilikle uzaktan yakından alakası olmadığı halde yalnızca para sızdırmak için ne kalıplara giriyorlar duysanız aklınız şaşar.

Mart sonunda yapılacak seçime endekslenen bu gibi tipler şimdilerde yine ortalarda dolaşıyor, duyuyorum. Ne yapsam nasıl etsem de ondan bundan biraz nemalansam diye kıvranıyorlar.

Gazeteci desen değiller, yazar desen okumayı bilmez ki yazsın, ahlak hiç arama, adam sınıfına zaten girmezler.. Ama bu bizim meslek öyle bir şey ki; kendine bir tanıtım kartı yapıp boynuna asan, eline bir fotoğraf makinesi alıp, arka cebine de bir kalem kağıt sokuşturan oluyor sana gazeteci. Arada kaynayıp gidiyor.

Gerçek gazeteciler olarak bizler böylelerinin varlığından utanır sıkılırız, halkı ve haber kaynaklarımızı bunlara karşı her zaman uyarırız ama ne bitmek biliyorlar ne de tükenmek.

“Ben olsam, böyle tipleri kapıdan içeri sokmam, kıçına bir tekme atar, kapı dışarı ederim” diyorum, tanıdığım kişilere.

Çünkü hem sahtekar, hem yalancı, hem de topluma zararı olan kişilerdir bunlar.
Bazen gazeteye benzer bir şeyler yayınlamış olsalar bile içinde yazılı olanları okuduğunuzda tamamen kişisel menfaate yönelik, haber desen değil, yorum desen alakası yok, karman çorman, dereden tepeden karalamalarla aba altından sopa gösterip, ortamdan çıkar sağlayacak şeyler olduğunu anlarsınız.

Meslek örgütlerimiz ne yazıkki bu konuda fazla mücadele edemiyor, basın etiğine uymayanlar, menfaat peşinde koşanlar, insanlara gözdağı vererek ilan, reklam adı altında para sızdıranlar konusunda uyarılarda bulunuyorlar ama maalesefki yaptırım güçleri olmadığından bunları aramızdan temizleyemiyorlar.


Bu nedenle toplumun bizzat kendisinin soruna sahip çıkıp, böylelerine prim vermemesi, arada barınmalarına imkan tanımaması ve sadaka niyetine bile olsa beş kuruş koklatmamaları gerekiyor.

Ancak halkı gerçek haber, röportaj, köşe yazısı, tanıtım ilan ve reklamlarıyla bilgilendirip, aydınlatan gazetecileri de bunlardan ayırt etmek gerekir. Özellikle de yerel gazetelerin ayakta kalmalarının, yaşamalarının değişik kategorilerde yayınlanan ilan, tanıtım yazısı ve röportajlarla olduğunun unutulmaması lazım.
Mesele iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etme meselesidir. Kişisel sorumlukların yerine getirilmesi, toplumsal sorumluluğun gelişmesini sağlar.

Bu da bir sorumluluktur..!

Editör: Haber Merkezi