Avukat Dilara Yıldız’ın eski nişanlısı tarafından  katledilmesi üzerine yazarımız  Avukat Eda Ateş Adıyeke değerlendirmelerde bulundu. Şiddetin önlenmesi konusunda mevzuatı yetersiz bulan  Ateş Adıyeke, ülkemizde iktidarların kadın cinayetlerine olan politik yaklaşımlarının da  bu alanda olumsuz yönde yükselen Türkiye grafiğini karşımıza çıkardığını iddia etti.

Tuzla'da  bir restoranda avukat Dilara Yıldız, eski nişanlısı Oktay Dönmez tarafından silahla öldürüldü. Katil  Dönmez'in eski TSK personeli olduğu öğrenildi. Yazarımız Avukat Eda Ateş Adıyeke, Dilara Yıldız cinayeti hakkındaki düşüncelerini açıkladı.

İstanbul'da kadın cinayeti: Avukat Dilara Yıldız eski nişanlısı tarafından  öldürüldü | soL haber

Av. Dilara Yıldız

Ateş Adıyeke;  kadın avukatlar olarak her gün kadınların  erkek şiddetine karşı yanlarında olmaya çalışırken, bir kadın avukatı  koruyamayarak, onun katledilmesine seyirci kalınmasından üzüntü ve utanç duyduğunu söyledi. Ateş Adıyeke “Bu yaşananlar, meclisin üstün iradesi ile aldığı uluslararası bir sözleşmeden, tek bir erkek iradesiyle, imzamızı çekmemizin yansımaları” diye bahsetti.

Ateş Adıyeke; yasama erkinin sahip olduğu dokunulmaz, üstün yetkinin tezahürü olan kadını, çocuğu, aileyi korumayı amaç edinen uluslararası bir sözleşmeden imzasını çeken zihniyetin başlı başına değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çeken yasadışı, antidemokratik yönetim anlayışını bugün tartışmak istemediğini de ekledi.

"SÖZLEŞMEDEN ÇEKİLMEK ERKEK ŞİDDETİNE DESTEK”

Ateş Adıyeke;  “İstanbul Sözleşmesi’ni karşılayan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi  Kanunu şu anda  yürürlükte. İstanbul Sözleşmesi bu kanunların hazırlanmasına yönelik bir taahhüt niteliğinde olması bakımından çok önemli.  İstanbul Sözleşmesi pratikte,  psikolojik etkisi açısından önemli. İstanbul Sözleşmesi’nden imzamızın çekilmesi, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleyi zayıflatmak ve potansiyel erkek şiddetini desteklemek anlamına geliyor. ” dedi. 

Kadın cinayetlerinin, en genel hali ile kadının toplumsal rollerine bağlı nedenlerle öldürülmesi olarak tanımlanabileceğini ifade eden Avukat Ateş Adıyeke şöyle devam etti: “ Cinayet vakalarını çoğu kez öldüren erkeğin eğitim durumu etkilerken, sosyolojik, ekonomik, psikolojik sebepleri de oluyor.  Hatta Türkiye gibi ülkelerde politik nedenlerle de kadın cinayetlerinin işlendiğini görmekteyiz. Öldürülen kadınınsa sadece “kadın” olması öldürülmesinin maalesef öncelikli nedeni olmaktadır.

­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­­

POLİTİK İRADE ELEKTRONİK KELEPÇEYE ENGEL

Kadın ve erkek arasındaki biyolojik yaradılış farklılığı, her daim erkek üstünlüğü, önceliği  olarak erkek lehine yorumlanıyor. Oysa gerek ulusal, gerek taraf olduğumuz uluslararası mevzuat, her fırsatta her maddesinde “cinsiyet eşitliğini” vurgulayan düzenlemeler ile güncelleniyor. Peki tüm bu düzenlemeler neden yetmiyor?  Türkiye’de kadın cinayetleri grafiği her geçen gün neden yükseliyor? Aslında bu durumun tek bir nedeni yok. Yani kadın cinayetlerinin sadece mevzuat düzenlemeleri ile ele alınması yetersiz olur. Ya da erkeğin eğitim seviyesinin düşük, ekonomik kaygılarının yüksek, psikolojik travmalarının fazla olması tek başına kadın cinayetlerini açıklamaz. Ama tüm bu sebepler iktidarların kadın cinayetlerine olan politik yaklaşımları ile birleşince, olumsuz yönde yükselen bugünkü  Türkiye grafiği karşımıza çıkıyor.

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un dayanağı  uluslararası İstanbul Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmeden tek bir erkek iradesi ile ayrılan Türkiye’de, mevzuatta yer almasına rağmen,  erkekler için elektronik kelepçe uygulaması politik irade ile halen yaygınlaştırılmamıştır.

“TÜRKİYE’DE KADIN ERKEĞİN MALI SAYILIYOR”

Kadınların erkeklerle eşit hak ve yükümlülüklere sahip olması elbette önemli. Ama asıl önemli olan kadın ve erkek arasındaki fırsat eşitliği. Eğer bir kişinin cinsiyeti o kişinin herhangi bir konudaki potansiyelini ortaya çıkarmasına engel oluyorsa, o kimsenin cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığını ve fırsatlarının sınırlandığını söylememiz mümkündür. Mesela Türkiye’de kadınlar, maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında ya da su altında yapılan işlerde çalıştırılamaz. Türkiye’de kadınlar, evlendiklerinde erkeğin soyadını alır, erkeğin kütüğüne geçer, erkeğin malı sayılır,  erkeğine erkek çocuk doğurma baskısı altındadır.  Çoğu kez kadının çalışma konusu, doğurduğu çocuğun cinsiyeti de kadın cinayetinin sebebini oluşturmaktadır.

“KORUMA ALTINDAKİ KADINLAR DAHİ KORUNAMIYOR”

Aile içinde çoğu dört duvar arasında yaşanan aile içi şiddet olayların ispatında yaşanan sorunlar, kadını erkek şiddetine hapsetmekte, çoğu erkek şiddeti kadının ölmesi ile neticelenmektedir. Kadınlar şiddetten kurtulmak ya da daha doğru ifade ile erkek şiddetinden dönemlik uzaklaşmak için, çocuklarından ayrı kalmak, tanımadığı insanlarla yaşamak gibi zorlukları göze almak durumunda kalıyorlar. Bu şekilde, güç bela kadın sığınma evlerine yerleştirilebiliyorlar. Ancak istatistikler birçok kadın cinayetinin de gizli olması gereken bu kadın sığınma evlerinde işlendiğini gösteriyor. Yani Türkiye, koruması altına almaya karar verdiği kadınları dahi koruyamıyor. Yine istatistiklere bakıldığında, kadın katillerinin yüzde 40’ı koca, yüzde 13 ‘ü sevgili, yüzde 13’ü akraba, yüzde 10’u eski partner ve yüzde 24’ü diğer erkeklerden meydana geldiği görülüyor.  Bu rakamlar dahi durumun vahametini gösteriyor.

CİNAYETLERİ GÖRMEZDEN GELİŞLER POLİTİK Mİ?

Kadın cinayetlerinin tek bir nedeni olmamakla birlikte,  aslında çözümü noktasında yetkililer biraz düşündüklerinde,  nereden başlayacaklarını kolayca görebileceklerdir. Kadın cinayetlerini bu görmezden gelişler, kadın cinayetlerinin politik olduğu görüşünün kuvvetlendirmektedir.” TAYFUN ERCAN / KENT YAŞAM

Editör: Haber Merkezi