Meydanlarda, sokaklarda, balkonlarda, evlerde; twetter’larda, facebook’larda, sayısı az da olsa bazı televizyon, gazete, radyo, internet sitesi, dergi gibi kitle iletişim araçlarında bas bas bağırıyor bu ülkenin akıl sahibi, bilinç sahibi ve namuslu insanları: Hırsız Varrrr!

Buna karşılık ülkeyi yönetenler ya da öyle sananlar; başta başbakan olmak üzere kimi bakan ve parti yöneticileri zevahiri kurtarma peşinde. ‘Hırsız kim, nerede’ demiyorlar, ‘kim olursa olsun kimseye hırsızlık yaptırmayız, bu ülkenin adalet kurumları var, kolluk kuvvetleri var’ demiyorlar, ‘Kim yanlış yaparsa bağımsız mahkemeler yakalarına yapışır, cezalarını verir. Biz de yönetim olarak ve verdiğimiz namus sözü gereği her türlü desteği sağlarız’ hiç demiyorlar…

Peki ne diyorlar?
‘Bu operasyon yeni değil, 14 ay önce başlatıldı’ diyorlar…
‘Bu operasyonlar hükümeti yıkmak için yapılıyor’ diyorlar…
‘Bu operasyonun arkasında okyanus ötesi var’ diyorlar…
‘Devlet içinde paralel devlet var’ diyorlar…
‘Bu kirli işin içinde ABD ve onun kuklası (malum) var’ diyorlar…
‘Çeteler var, İsrail var, MOSSAD var, CİA var, cehape zihniyeti var’ diyorlar…

Diyorlar da diyorlar.

Hala karın tokluğuna, bilinçsizce ya da aynı çukurda olduklarından ‘kefen giyen’, ‘öl de ölelim’ diye bağıran ve Gezi Direnişi’nin başlangıcından bu yana iddia edilen hemen her şeyin yanlış, yalan, karalama olduğu net bir şekilde ortaya çıkmış olmasına karşın yine de yeni yalanlara kanan kimi zavallı sözüm ona yurttaşların da desteğiyle koltuğu korumanın telaşındalar…

Ucu doğrudan kendilerine, aile bireylerine dayanınca da devletin işleyişindeki tüm normları alt üst ettiler. Ne yargı, ne emniyet, ne de başka bir devlet kurumunun güvenilirliği kaldı. Yargıcı, polisi, mülki amiri işini gücünü bırakmış, hırsıza, arsıza, dolandırıcıya, rüşvetçiye bakmadan başbakan ve ailesini koruma derdine düşmüş. Hiçbir kural tanımadan ve üst üste suçlar işleyerek tabi…

Fethullah Gülen hareketine ve onun kontrolündeki polis ve yargı mensuplarına savaş açmışlar. Daha düne kadar kendilerine hizmet eden bu insanlar için ‘kahraman’ diyen, ‘destan yazıyorlar’ diyen, ‘memleketi pisliklerden temizliyorlar’ diyen kendileri değilmiş gibi…
O insanları o makamlara birtakım anlaşmalar gereği kendileri getirmemişler gibi…

Başta Deniz Baykal ve MHP yöneticilerinin bir kısmı ile ordunun üst kademelerindeki insanlar olmak üzere, yurttaşların mahremlerine girilirken, gizli görüntüleri elde edilirken ve de yeri geldikçe servis yapılırken haberleri yokmuş gibi. Deniz Baykal’a ve ‘bir kasetle geldin, bir kasetle gidersin’ diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’na bu yöndeki alaycı göndermeleri hafızalardan silinmedi henüz…
Sıra kendisine gelince, horozlanmaya başladı. Büyük Usta bilmiyor muydu acaba, başkasını karalayanların elleri kirli olur ve dokunduğu herkesi kirletir!..
Sahi hakkında yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet iddiaları olan; servetinin hesabını veremeyen, elindeki varlığın, paranın, gayrimenkulun nereden geldiğini gösteremeyenler kimin bakanları, kimin vekilleri, kimin bürokratları ve en önemlisi ‘Kimin Çocukları?’
Halkın çocukları gaz, su, cop, mermi yediğine göre!..
Kim bu hırsızlar?
Kim bu hırsızları koruyanlar, ortaklar, arkasındaki güçler?
Hırsızlığın, soygunun, rüşvetin ortaya çıkarılması neden engelleniyor acaba?
Diyelim ki, varsayalım ki Başbakan’ın iddiaları doğru olsun; bu operasyonun arkasında ABD olsun, AB olsun, İsrail olsun, Cemaat olsun ve hatta muhalefet olsun; amaçları da gerçekten hükümeti yıkmak, AKP’ye zarar vermek olsun…
Sormazlar mı adama; ‘iyi de hırsızlığı yapanlar kimler’ diye.

Senin aile efradından hükümetine, partinden bürokratına, yerli yabancı işbirlikçilerine varıncaya kadar yasa ve ahlak dışı eylemlerin içinde olacak, birileri ‘neler oluyor’ dediği zaman da sövüp sayarak kurtulmaya çalışacaksın öyle mi?
Üzgünüm ama bu sefer yemez hafız!
Bu sefer çok kötü yakalandın…

Gencecik iki İranlı ile girilen kirli çuvaldan ne kadar temiz çıkarsın bilinmez ama senin direktifinle halka zulüm yaparken, suçu gösterilmeden insanlar yıllarca içeride tutulur, uyduruk iddialarla ağır cezalara çarptırılırken; ‘Polisimiz destan yazıyor, kahramandır, talimatı da ben verdim…Yargı görevini yapıyor, bizim dönemimizde yargı bağımsızlaştı. Artık dış güçler müdahale edemiyor’ diyeceksiniz ve kısa bir süre sonra aynı polisi, aynı yargıyı, hemen tamamını kendiniz atamışken üstelik; ‘Polis de, yargı da haddini bilecek. Bu bize karşı yapılmış bir komplodur. İninize ineceğiz, hepinizi temizliyeceğiz. Polisi ve yargıyı dış güçler yönetiyor‘ şeklinde esip gürleyeceksin…

Vallahi de billahi de yemezler artık!
Takke düştü, kel göründü bir kere…

Keşke yıllar yılı kader birliği yaptığınız Abdüllatif Şener’i ve son zamanlarda sizden ve partinizden kaçanların söylediklerini dinleseydiniz; belki de bu rezilliklerle karşılaşmazdın ya da en azından izah edilebilir durumda olurdun…

Yazıyı, yıllardır yanı başında kuzu kuzu duran ve sözünden çıkmayan, üstelik prof. Dr. ünvanı taşıyan Anayasa Hukukçusu Burhan Kuzu’nun tesbitiyle bitirelim istersen: “Planlayanlar, yolsuzluğu hükumetin yumuşak karnı olarak görmüş, o noktaya çalışmıştır..”

Sahi, hırsızlığı kimin açıkladığı mı önemli, yoksa hırsızlığın kendisi ve yapanlar mı?
İmdat!
Help!
Ay havar!..
Hırsız varrrr!!!