Bugün kadar sayısız dergiler okudum, yine çok fazla dergilerde yazılar yazdım. Hala da yazmaya, okumaya devam ediyorum. Herhangi bir edebiyat dergisi genel anlamda zamanın şairlerinden şiirler, basında ünlü olmuş birkaç isimden yazılar koyarak yayın sürecine devam eder. Hatta çocukluğumdan hatırlıyorum yazarlığın ilk adımı dergilerden geçerdi. Mutlaka farklı dergilerde yazılarımız ve şiirlerimiz çıkmalıydı, okunmalı ve eleştiri almalıydık.

https://www.kastamonucepdergi.com/giygasuk/kastamonu_sayi_1.jpg 

Yayın hayatına GIYGAŞUK adıyla yeni bir dergi adımını attı. 

Bu dergiyi, diğer dergilerden ayıran ayrı bir özelliği var. İlk bakışta Kastamonu’ya dair gibi bir izlenim çıkabilir ama öyle değil. Tam tersi, olabildiğince ulusal bir tarafı var. Bunu neden söylüyorum çünkü içeriği tüm ülkemizi ilgilendiren ve Kastamonu’dan çıkıp tüm yurda dağılmış, hepimizle duygusal ve kültürel olarak bizi birbirimize bağlamış ozanlarımız, şairlerimiz vardır, bu anlamda gıyguşak KASTAMONU değerlerini anlatan kıymetli bir dergi.  Okumanın, okurunun giderek yok olduğu zamanımızda kelimelerin, sözlerin anlamı daha bir önem taşıyor. Çünkü geleceği inşa eden toplumun sanatsal eserlerin en başında yazı gelir. Hayatı şekillendiren, yaşama yön veren ve tarihi yazan, yazma sanatıdır. Gelişim ve değişim sadece yazıyla başlamıştır. Yazının olmadığı bir yerde her şey eninde sonunda silinmeye mahkûmdur.

*

Ayrıca edebiyat sonsuzluk demektir. Yani yüzyıllar geçip gitse de, edebi eserlerin bir süresi yoktur, her çağda, her devirde ayrı yorumlanabilir, okunabilir. Evrensel olmasının en önemli özelliği ise, her okuyanın kendine göre ayrı bir yorum yapabilmesinden geçmesidir. Bir şiiri farklı kişiler okuduğunda herkesin yorumu kendine göre farklılık gösterebilir. Yine bir eser acıların ve hüzünlerin içinde yazılmış olsa da, bir başka yerde düğünlerde onunla halay da çekildiği oluyor, örneği çoktur. Ayrıca okuyanlar, bir eserin derinliğini kendi derinliğine göre algılayabilir, sanatçının anlatmak istediğini değil. Sanatsal işlemler ayrı bir şeydir. Sanatsız insanların maddi yanları daha çok kuvvetli olup, insanı, doğayı, çevreyi düşünmeden kendi kazancını düşünürler. Sanatçı ise manevi alanı gelişmiş insanlardır. Sanat hep özeldir. Çünkü hep insanla çoğalır ve iyi niyetli insanların başarabildiği bir oyundur.

*

Şairlerin, yazarların değerleri gökyüzü kadar büyüktür. Binlerce Türkçe, edebiyat, dil öbilgisi öğretmenlerinin bir şiir, bir makale bir gazete köşe yazısı yazamadıklarını bütün dünya bilir. Oysa branş olarak yapılan her meslek çalışanı kendi dalıyla ilgili bir başarısı olmalı diye düşünürüm her zaman. Yine akademik kariyer anlamında bir tez yazarken bile birçok danışman ve yardımcılar oluyor, birçok kaynaktan birçok ek alıntı yapılıyor. Var olan bir yazıya yorum yapmak ne kadar basit ve sıradan değil mi aslında… Ve binlerce tez çalışmasının kaç tanesi bu güne kadar ne işe yaradı? Kaç tanesi projelendirilip toplumun yararına sunuldu? Bilmiyorum. Bildiğim kendi kütüphanelerinde saklı kaldığı yazılı metinler. Oysa edebiyat dediğimiz, şiir dediğimiz, roman dediğimiz böyle mi? Binlerce kişinin yüreğine güneş, binlerce kişinin kalbine yağmur, binlerce kişinin gönlüne arkadaşı oluyor. Şimdi sormak lazım, bir şiir, bir roman kaç tez çalışmasına denk gelebilir… Neyse konumuz bu değil, konumuz edebiyat sanat dergimiz gıyguşak…

*

Edebiyatla uğraşmak başlı başına ayrı bir sanattır. Burada sadece okumanın zor olduğu, herkesin okuryazar olmadığını anlatmak istememdir. Okur- yazar dediğim kitap okuyabilen insanlardır. Örneğin, müzik ruhun gıdasıdır, olmazsa olmazdır ama yazı hayatı çok daha farklıdır. Toplu taşımalarda bile çoğunluğun kulağında müzik dinlediğini ama kitap okumadığını görüyoruz. Okuyan kişi farklıdır. Okuyan toplumların farklı olduğunu, ortak paylaşılan her şeyin tüm topluma ait olduğunu büyük çoğunluk bilir. Bunun tersi olduğunda bireysel sahipliğin dışında kalan her ne varsa sahip çıkılmaz ve hor kullanılır. Yine bilinen bir söz vardır, “mürekkebin akmadığı yerlerde kan akar sözü.”

*

Edebiyata dair bakalım derginin genel yayın yönetmeni Adem SALCIOĞLU ne demiş; “toplumsal gelişimin sırrı edebiyat” yazısında bu konuyu çok güzel özetlemiş:

“Şimdi size sorsam ki; Edebiyat nedir, ne işe yarar diye. Eminim edebiyatla az çok iştigal eden birçoklarımız bile genel yaşam ihtiyaç hiyerarşisinde çok sonralara konumlandıracaktır edebiyatın yerini. Oysa bana göre temel yaşam gereklerinden hemen sonra gelmesi gereken bir olgudur edebiyat. Hava, su, gıda ve barınmadan hemen sonra gelmelidir. Çünkü öncelikle hayatta kalan insanın, sonraki süreçte hayatını renklendirebilmesi, neşelendirebilmesi ve anlamlandırabilmesi için düşünmesi gerekir. İşte zengin düşüncenin temel kaynağı da edebiyattır. Felsefenin de, fiziğin de temel dinamiğidir edebiyat. Hele toplumsal birlikteliğimizin ana öğesi iletişimin olmazsa olmazıdır. Biz istesek de, istemesek de, farkında olsak da olmasak da hayatımızın tam orta yerindedir edebiyat. Konuşuyorsak, konuşmak zorundaysak, düşünüyorsak, düşünmek zorundaysak orada edebiyat vardır.”

Adem Salcıoğlu, edebiyatı bir düşünsel olarak görüyor. Ek olarak, edebiyat hayal gücümüzü, yaratıcılığımızı, toplumsal davranışlarımızı ve yarınların geleceğini tayin eden en büyük etkendir. Her toplumun ilk önce öğrenmesi gereken kendi dili, edebiyatı yani yazınsal tarihi olmalıdır. Zira yazınsal sanatını bilmezsen ne şiirlerini bilirsin ne destanlarını ne romanlarını…

Yani kendi değerini bilemezsin…

*

Derginin adını nereden geldiğini, neden bu ismi koyduklarını yine yayın yönetmeninden dinleyelim;

“Şimdi aklınıza şu soru gelebilir! Neden Gıygaşuk. İlk başta telaffuzu belki sizi rahatsız da edebilir. Efendim Gıygaşuk Kastamonu coğrafyasında ses itibariyle yöreden yöreye küçük değişimler göstermekle birlikte anlam olarak ortak bir ifade ile “hafif aralık” anlamına gelmektedir. Biz de bu kutlu coğrafyamızı sonsuz düşünce evrenine açmak için ve de bunu yaparken kontrollü bir şekilde yol alabilmek için kapımızı hafif aralık yaptık. Her şeye ve her konuya kapımızı ne tamamen kapatıyoruz, ne de kontrolsüz bir şekilde tamamen açıyoruz. Bu felsefe ile yerel kültürü, yerel düşünceyi, yerel dili koruyarak evrensel dünyaya açılmak gayesiyle, dostlarımızın da çoğunluk itibariyle tercihi olarak adımızı GIYGAŞUK koyduk. Umarım bu ismi ve bu dergiyi siz de seveceksiniz. “

*

Bir dergiyi, bir türküyü, bir gazeteyi, bir şarkıyı en çok kimler dinler, okur ya da sever? İnsan dinlediği eserde geçmiş yaşamından bir kesit bulursa sever. Bu hep böyledir. Hiç değişmez. Bunun farkında bile değilizdir aslında. Bizim geçmişimizden izler taşımayan bir eser ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar mükemmel olursa olsun, bizi bağlamaz, sevemeyiz. Eserin sahibi kendi acısıyla yazmıştır, biz dinlerken, okurken eser sahibinin acısını değil, kendi acımızı duyarız. Yazarın acısı umurumuzda bile değildir, bizi hiç ilgilendirmez. Yanan yanmıştır zaten. Bizde kendi acımızla yanarız. Biz kendi dünyamıza bakarız. Filmler de böyledir, dizilerde. En çok tutan, en çok izlenen dizilere bir bakın. Toplumun genel durumunu göreceksiniz. Aşk, ihanet, terk etme, ızdırap konularıyla dolu hepsi. Severek izlediğiniz dizilere, okuduğunuz kitaplara bir bakın. Aynada yansıyan kendi fotoğrafınızdır.

Bu noktada gıygaşuk hepimizden izler, tarihimizin kahramanlarından, ortak amaçlarımızın dili olan insan öykülerini anlattığı için hepimizin, her okuyan mutlaka kendi tarihinden bir iz bulacaktır. Her okuyan kendine iyilik etmiş olacaktır. Ayrıca böyle bir eseri meydana getirmek, derleyip, toparlamak, sıraya sokmak gerçekten büyük bir uğraş, büyük bir emek… Bizim sayfaları çevirip okumak ise pişmiş yemeği hazır yememiz gibi kolay bir iş…

*

Okuyup araştırmak, danışmak, fikir almak, eleştiri almak her zaman insana fayda sağlar. Bu anlamda Âdem Hocamda her zaman bu bilgileri kullanabilen, eleştirileri faydaya dönüştürebilen, yazının o evrensel gücü içinde pozitif tarafını görebilen değerli bir düşünce insanı. Ek olarak bizler, kaldı ki birbirimizin rakibi değil, birbirimizin düşüncelerini üst üste koyup yeni fikirleri birlikte yaratabilen insanlar olmalıyız ki birliğimizden güç doğsun. Birlikte oluşturulan güç, hepimizi kucaklayacak kadar anlamlı olacaktır. Bu anlamda GIYGAŞUK a destek olabilmek, edebiyata, toplumun sanatkâr değerlerine, şair ve yazarlarına değer verebilmekle aynı anlama gelmektedir. Değerli kalemleri buluşturup böyle bir dergiyi hayata geçirebilmekle tüm edebiyat dostlarına, yazarlarına ortak bir güç vermiş durumdadır.    

*

Derginin yayın koordinatörü Hamdi Nalbant ise, Gelecek adına Yeni bir serüven adlı ilk sayıya dair yazdığı yazıda dergi içeriğinin tam bir özetini sunuyor bizlere;

“Bismillâh diyerek başlar sözümüz

Hakk’ın rızasına döndük yüzümüz

Umarak hayırla yâd edilmeyi

Kalsın ardımızda naçiz izimiz.
Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde pek çok edip lebi’nin âlim ve hafızlarıyla
beraber şairi bol memleket diye nitelediği bir kültür ve edebiyat merkezidir Kastamonu...

Orhan Şaik Gökyay, Rıfat Ilgaz, İhsan Ozanoğlu, Oğuz Atay, Behçet Necatigil gibi büyük ustaların yetiştiği, Arif Nihat Asya’nın ruhunun şekillendiği bereketli kültür ve edebiyat tarlasıdır Kastamonu...
Süleyman Nazif’in Tirâje, Abdulahad Nuri ve İsmail Hakkı Uzun çarşılı’nın Doğu, Siyami Özel’in Yeni Kastamonu Sanat dergilerinin yayımlandığı şehirdir Kastamonu...
1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren basın yayın faaliyetlerinin başladığı Kastamonu’da İkinci Meşrûtiyet ile birlikte bu faaliyetler hızlanmış, bu dönemden itibaren önemli bir basın yayın merkezi haline gelen şehir, bu özelliğini önemli ölçüde günümüze kadar sürdürmüş- tür.”
*

Nail Tan hocamızın Örnek Şahsiyeti ve bazı anılara ait uzun yazısında Orhan Şaik Gökyay’ın hayatını anlatıyor,

“16 Temmuz 1902 tarihinde İnebolu’da doğan ( babası İlkokul öğretmeni Mehmet Cevdet Bey, annesi Şefika Hanım) ve 2 Aralık 1994 tarihinde İstanbul’da aramızdan ayrılan büyük şair, edebiyat araştırmacısı, halk bilimci ve devlet sanatçısı Orhan Şaik Gökyay’ın; hayatından, çalışmalarından, insani özelliklerinden gençlerimizin örnek alacağı birçok davranış, güzel yön bulunmaktadır.
Türk Halk edebiyatı örneklerini derleyen, araştıran lise - ortaokul edebiyat - Türkçe öğretmenlerinin en önde gelenlerinden biriydi Orhan Şaik Gökyay.
Henüz on yaşında iken, Kastamonu’da yayımlanan bir gazeteden Edirne’nin düştüğünü öğrenen ilkokul - ortaokul öğretmeni babasının; “Eyvah, Edirne de düşmüş!” sözünü işiten, babasının üzüntüsünden yemek yiyemediğini görüp kendisinde vatan sevgisinin ilk ışıklarını hisseden Hüseyin Vehbi’dir Orhan Şaik Gökyay.
“Bu Vatan Kimin?” şiirinden sonra öğrenciler tarafından en çok ezberlenen “Bayrak” şiirinin şairi Arif Nihat Asya ile Kastamonu Lisesi birinci sınıfta arkadaş olan öğrenci Hüseyin Vehbi’dir Orhan Şaik Gökyay.
Yine Kastamonu Lisesi birinci sınıfında okurken Millî Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya giden Mehmet Âkif Ersoy ve Mehmet Emin Yurdakul’la tanışıp İzmir’in işgali üzerine yazdığı şiirleri gösteren öğrenci Hüseyin Vehbi’dir Orhan Şaik Gökyay.”

Dergide tarihsel bilgiler, eklenen fotoğraflarla çok güzel bir anlatım, mükemmel bir derleme olmuş. Şairin sanat yaşamı, toplumsal hayata bakışını bir film şeridi gibi gözler önüne seriyor.

Dergide birbirinden değerli yazar şair arkadaşlar var;

Adem Salcıoğlu

Hamdi Nalbant

Abdullah Aydın
Adil Karagöz
Ahmet İdrisoğlu
Ali Emre
Bestami Yazgan
Emin Altıntaş
Figen Acar
Halil Serdar Bıyıklı
İbrahim Özgün
İbrahim Tenekeci
İsa Alaoğlu
İsmail Karabıyıkoğlu
Muhammed Cebecioğlu
Mustafa Çifci
Nail Tan
Orhan Salcı
Salim Çağlar
Şevket Özsoy
Yunus Emre Gevgeşoğlu

Hoş geldin Gıygaşuk diyorum,. Gönlümde bir kapı aralığı bırakarak..

GIYGAŞUK SAYI – 1 KÜLTÜR EDEBİYAT SANAT DERGİSİ

https://kastamonucepdergi.com/giygasuk/kastamonu_giygasuk_1.html