Hoşa gideni yazmak, doğruyu yazmak değildir. Hoşa gideni söylemekte doğruyu söylemek değildir. 
Hani bir söz var ya ;
“Gerçeği söylüyorsam , amacım onu bilmeyenleri ikna etmek değil, bilenleri savunmak.”  
 Hoş , artık gerçeği okumamız, görmemiz ve duymamız da mümkün değil...
                                       *
 Mesela ; Anadolu’da Kurtuluş Savaşı yıllarında gazete mi vardı? Kimsenin kimseden haberi yok. İşgal kuvvetleri kara propaganda için Mustafa Kemal’e hiç benzemeyen resimleri elden dağıtıyordu. Bu sahte resimlerin üzerinde , sahte biyografiler de vardı. Amaç Mustafa Kemal’i yanlış tanıtmaktı. Bu yalana kim inansa kârdı. 

 Şimdiki gibi tıpkı... Söylediklerine kim inansa kâr...Satın alınmış bir basın ordusu. Sonuçta amaç aynı. Doğruyu değil hiç olmayanı göstermek. İnsanları kendi inandıkları şeye inandırabilmek. 
                                      *
 Son yıllarda sadece tek bir amaca hizmet eden basın artık doğru ve gerçek haber alma özgürlüğümüzü sonuna kadar kısıtlıyor. İster print medya ister internet medyası üzerinden okuduklarımızın ise doğruluğu şüpheli. Gerçek ise şedit karartma altında... 
Bu taktiği örnek alan herkes uyguluyor. İşe yaradığını tecrübe ede ede, insanlar hayatın her alanında gerçeği gizleme, olmayanı gösterme peşinde...

 Okuduğumuz izlediğimiz haberler  iki ya da üç kez değiştiriliyor. Haberi siz okuduktan iki saat sonra öyle değil böyleymiş açıklaması geliyor. Tam ona inanırken bu sefer pat diye öyle de değilmiş şöyleymiş yazıyor. Buyurun istediğinize inanın. Arı ve saf habere ulaşmak imkânsız. En iyisi kendi kendinize , okuduklarınızı analiz etmek. Akıl sağlığımız açısından da TV izlememek en doğru seçim. 
                                      *
 Klavyeyi satır olarak görüyorlar.  Satır derken yazıdaki satır değil. Bildiğiniz bıçak çeşidi satır.  Her cümle bir saldırı olarak kullanılıyor. Siz o amaçla yazmasanız bile saldırdı deniliyor. Ya da acımasızca eleştireyim , karalayayım bir kişi inansa kârdır deniliyor. Almış satırı eline ....
 Tek yönlü haber alan kesim yanlış bilgi sahibi oluyor. Ne kadar az bilgi o kadar mutluluk işte...

 Bu ülkede her şey doğru diye duymaktan ve her şey yanlış diye duymaktan sıkıldık artık. İnsanların birbirini dinlemesini nasıl sağlayacağız? Toplumun kılcal damarlarına kadar inen kutuplaşma güvensizliğe sebep oluyor. 
Kimse kimseye güvenmediği gibi, kimse kimseye inanmıyor. Tek doğru kendi bildikleri olduğu için. 
                                    *
 Bir siz bir de biz diye bir şey var. Birbirimizi anlamak zorluğundan kaynaklanıyor. Bir olamamanın tabiri ; siz ve biz demek. Oysa birin bölünmezliği vardır.  Sadece bir şeyi anlamazsanız onu bölersiniz. Bu da toplum olamama, birlik olamama durumu işte. Sizin gibi düşünmüyorsa sizden değil, bizim gibi düşünmüyorsa bizden değil...Anında bizi kavgaya düşürebilirler. Hastalık seviyesine gelmiş yandaşlar var. Bu ketenpereye de gelmememiz lazım...

EVRİM ŞENER TOK