Koltuğu Bırakmadan Parti Değiştirmek...

Abone Ol

Siyasi Ahlak mı, Koltuk Sevdası mı?

Türkiye siyasetinde bir gerçek var: Sandıkla gelenin, halkın iradesini temsil etmesi gerekir. Ama görüyoruz ki, bu ilke her geçen gün daha fazla aşınıyor. 31 Mart seçimlerinde halk, Cumhuriyet Halk Partisi’ne tarihi bir destek verdi, değişim istedi. CHP, bu güvenle büyük bir başarı kazandı. Ancak seçimlerin üzerinden çok geçmeden, bu güveni zedeleyen manzaralar ortaya çıktı: Yıllarca CHP’de siyaset yapmış bazı isimler, koltuklarını koruyarak AKP’ye geçti.

Son örneklerden biri Aydın’ın Söke ilçesinde yaşandı. Belediye Başkanı Mustafa İberya Arıkan, CHP’den istifa ederek AK Parti’ye geçti. Parti değişikliğini duyururken yaptığı açıklama ise ibretlik:

“Bugün Söke için tarihi bir gün. Söke'nin 24 yıllık hasretini sona erdirdiğim için çok mutluyum.”

Şimdi sormak lazım: Hangi hasret? 31 Mart’ta hangi irade ile seçildiniz? Seçmenin oyuyla kazanılan makamlar, kişisel tercihler uğruna bu kadar kolay el değiştirebiliyor mu?

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun açıklamalarını hatırlayın. “Yaşadığım sorunları burada açıklamayı siyasi ahlak açısından doğru bulmuyorum” dedi. Güzel bir söz. Ama ardından ne oldu? Parti içindeki sorunları açıklamayı ahlaka aykırı bulan bir anlayış, koltuğu bırakmadan yoluna devam edebiliyor. Peki bu mu siyasi ahlak?

Sormak gerekiyor: Siyasi ahlak, yalnızca konuşmamak mı? Koltuğu korumak için sessiz kalmak mı? Seçim döneminde kapı kapı dolaşan, gece gündüz afiş asan, sandık başında sabahlayan örgütlere, oy veren yüz binlerce seçmene tek bir kelime açıklama yok. Ama koltuk, sarsılmadan yerinde duruyor! Bu mudur siyasetin etik zemini?

Seçmenin verdiği oy, kişisel mal değil; partinin, halkın emanetidir. O koltuk, o emekler sayesinde kazanıldı. Tercih hakkı vardır, kimse buna itiraz etmez. Ama bu tercih, kişisel ikbal uğruna halkın iradesini yok saymaya dönüştüğünde, orada ahlaktan söz etmek mümkün değildir.

Ve daha vahim bir tablo: İktidar partisi, kaybettiği gücü transferlerle telafi etmeye çalışıyor. 31 Mart’ta sandıkta kaybettiklerini, masa başında geri kazanma hesabı yapıyor. Bu yöntem ne getirir? Siyasete güven kaybı, seçmende umutsuzluk ve “oyumun anlamı yok” düşüncesi… Türkiye’de siyasetin en büyük sorunlarından biri de bu değil mi zaten?

Bugün sessiz kalınan bu tavırlar, yarın daha büyük bir çürümeye yol açar. Soru şu: Bu koltuk sevdası nereye kadar? Ve halk, kendi iradesinin arkasından dönen bu oyunlara daha ne kadar tahammül eder?

Unutmayın: Sandık, bir gün gelir, gelecek, ki gelmek zorunda ve bu soruların cevabını verir. Hem de öyle bir verir ki, koltuk uğruna değiştirilen saflar, tarihin tozlu raflarına karışır.

{ "vars": { "account": "G-LFQRKY8JGD" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }