Koltuk Gerçeği ve Bölünen Cumhuriyet

Abone Ol

Savcılık makamı, 3 bin 900 sayfalık bir iddianame hazırlamış. Artık bu ülkede neye şaşıracağımızı bilemez olduk. Böylesine kapsamlı bir dosyaya mı şaşırmalı, yoksa bir savcının açıklamalarıyla siyasetin seyrini etkileyecek bir sürece öncülük etmesine mi?
Ama asıl şaşkınlık, bu iddianameyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’nde yaşanan derin ayrışmada gizli.

Bu süreç, CHP’nin yıllardır biriktirdiği iç tartışmaların ve koltuk mücadelelerinin gün yüzüne çıktığı bir dönüm noktası oldu. Bir yanda partinin geleneksel çizgisini korumak isteyenler, diğer yanda değişim çağrısı yapanlar.
Koltuk, yine her zamanki gibi karakterleri, ilkeleri ve duruşları sınamaya devam ediyor.
Ve bu bir yıl bize şunu öğretti: Koltuk, gerçekten insanı değil, insan koltuğu değiştirir.

Son haftalarda ise, yargı süreciyle siyaset arasındaki sınırların yeniden tartışıldığı bir tabloyla karşı karşıyayız.
Aziz İhsan Aktaş davası kapsamında tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir anda “suç örgütü lideri” olarak anılması, hukukla siyasetin birbirine karıştığı yönündeki endişeleri artırdı.
Yine aynı dosyada, CHP’nin bazı belediye başkanlarının “örgüt üyeliği” suçlamasıyla anılması, sadece parti tabanında değil, kamu vicdanında da derin bir rahatsızlık yarattı.

Bir diğer çarpıcı örnek ise Esenyurt gerçeği.
Bir insanı hele ki halkın oyuyla seçilmiş bir belediye başkanını bir yılı aşkın süre boyunca “terör” suçlamasıyla yargılamak, ardından tahliye sürecinde bu kez “terör değil, yolsuzluk” iddialarıyla gündeme getirmek ve nihayetinde bu suçlamalardan da tahliye edilmesini izlemek; hukuk sistemine ve adalet duygusuna olan güveni derinden sarsıyor.


İlçeyi, bölgeyi ve yerel dinamikleri tanımayan geçici yöneticilerle idare etmeye çalışmak ise Esenyurt’un sosyoekonomik dengesine büyük zarar verdi.
Bugün hâlâ Esenyurt’ta bir belirsizlik hâkim; halk adeta kendi seçtiği iradenin askıya alınmasına tanıklık ediyor.

Öte yandan, iddianamede 450 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan ve dosyanın “en önemli şüphelisi” olarak geçen Aziz İhsan Aktaş’ın etkin pişmanlıktan faydalanarak tahliye edilmesi ve kısa süre sonra ev hapsinin de kaldırılması, toplumda ciddi soru işaretleri yarattı.
Bu durum, asıl sorumluluğun kimde olduğu, adaletin kime ve nasıl uygulandığı sorularını yeniden gündeme taşıyor.

Yargılamaların tarafsızlığına dair bu kadar tartışma yaşanırken, hukukun en temel ilkesi olan “eşitlik” algısı da zarar görüyor.
Bir yanda seçilmişler ağır suçlamalarla cezaevindeyken, diğer yanda itirafçı olan bir isim hızla serbest bırakılıyorsa, bu tablo toplumun vicdanında derin bir yara açıyor.

Gerçekten de artık bilemiyoruz:
Bir partinin iç çekişmelerine mi üzülelim, yargının siyasallaşmasına mı, yoksa halkın iradesinin her defasında başka bir gölgeye teslim edilmesine mi?

Ama kesin olan bir gerçek var; Türkiye Cumhuriyeti, tüm koltukların, makamların, çıkarların ve kişisel hesaplaşmaların çok üzerindedir.
Koltuklar değişir, iddianameler kapanır; fakat adalet duygusu bir kez zedelenirse, onu onarmak yıllar alır.

Ve bugün bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey, tam da budur: Gerçek adalet.

{ "vars": { "account": "G-LFQRKY8JGD" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }