Devlet korumakla yükümlü

Aydoğan, başvuru dilekçesinde, dönemin başbakanı Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemlerine katılanlara ilişkin, “Çapulcu, kemirgen, barbar, vandal, terörist ajan, piyon” gibi ifadeleri kullandığını belirterek, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmenin suç olduğunu vurguladı.

Aydoğan, “Bu söylemlerce kamuoyunda bizleri ve şahsımı ötekileştirerek toplumda bizlerin üzerinde algı yaratarak, toplumun bir kısmını bizlere düşman etmiştir. Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinde 28 Mayıs 2017’de yaptığı konuşmada ‘15 Temmuz’un en büyük kahramanlarından biri de gençlerimizdir. O gece oraya gelenler, Gezi Parkı’nın gençleri değildi’ diyerek, halkı ayrıştırmaya kalktı. Devlet, Anayasa’nın 17. maddesine göre bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür” dedi. Erdoğan hakkında verilen takipsizlik kararının kaldırılmasını ve dava açılmasını talep etti.

AYM’den yetkisizlik kararı

AYM ise Aydoğan’ın “Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine” ilişkin iddiasını, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez buldu. Kararda, “Devletin maddi ve manevi varlığa yönelik müdahalelere karşı etkili mekanizma kurma yükümlülüğü, her durumda mutlaka ceza soruşturması yapılmasını gerekli kılmaz. Somut olayda ileri sürülen iddianın ceza soruşturması yerine tazminat yolu tüketildikten sonra bireysel başvuruya konu edilmesi gerekir. Başvuruya konu olayda, tazminat yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır” denildi. Aydoğan’ın soruşturmanın adil yürütülmediği yönündeki iddiası da ‘konu bakımından yetkisizlik’ nedeniyle reddedildi.

“Bu karar hukukun ve siyasi iradenin baskı altında olduğunun itirafıdır”

Konuyla ilgili konuşan Aydın Aydoğan, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karara ilişkin, “Bu karara hukukun ve siyasi iradenin ne kadar baskı altına aldığının bir itirafı gibidir” diyerek düşüncelerini ifade etti.

Aydoğan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Soruşturma Bürosu ve 10 Sulh Ceza Hakimliği’nin vermiş olduğu karara istinaden Anayasa Mahkemesi ne yapmış olduğu bireysel itirazda, Anayasa’nın ‘Anıl Hükmü’ gereği herkesin kanunlar nezdinde eşit olduğu ve kimsenin kimseye kamuoyu önünde hakaret edemeyeceği ile ilgili AHIM kararları ve ilgili anayasa maddelerini yüksek mahkemeye sunduğunu belirtti. “Sayın Erdoğan’ın sarf ettiği hakaretleri TDK kurumundaki açılımları ile sunduk. AYM, bize ‘Kemirgen, Vandal, Çapulcu, Ateist, Hain, Ajan’ şeklindeki hakaretlerin yüksek mahkeme ceza davasına girebileceğini, lakin manevi tazminat davası açılması gereğinin olduğunu belirtmiştir. Ülkede Sayın Erdoğan’ı yargılayacak bir mahkemenin olmadığını tabi ki biliyoruz. Biz bunu 17/25 davalarında gördük.  Benimki tarihe bir not düşmektir. Bu karar aslında yasaların ve kanunların kişilerinin tekeli altında olduğunun ispatı niteliğinde bir karar olmuştur” dedi.

Aydoğan’a AHIM yolu göründü

Yüksek mahkemenin bu kararını AHIM’e götüreceğini, buradan da olumlu bir karar çıkacağını düşünmediğini ama kimsenin kimseyi toplum önünde aşağılayamayacağını belirten Aydoğan, “Ayrıca 15 Temmuz ve gezi karşılaştırması yaparak toplumun bir kısmı vatansever, bir kısmı hain olarak ayrıştırılamaz. İlgili kanun gereği halk, bölge, sınıf, sosyal dengeler üzerinden de ayrıştırılamaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu kanun maddesinden 1998 de okuduğu bir şiir üzerinden ceza aldığını unutmayalım. O günden bugüne ne değişti? Aynı kanunlar yerinde duruyor. Bizler o gün Gezi Parkı’na her şeyin daha güzel olabileceği umudu ile gitmiştik ve bu umudumuzu yine de kaybetmedik” diyerek açıklamasını tamamladı.

Editör: Haber Merkezi