Kadın-erkek eşitsizliğini irdeleyerek, hem siyasi hem de toplumsal yaşamdan örnekler veren Gamze Akkuş İlgezdi, tarihsel yolculukta ise ilk çağlardan itibaren Anadolu’da filizlenen kadın ve erkek arasındaki eşitlik anlayışını anlattı. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların kazandıkları haklardan da bahseden İlgezdi, sonrasında kadınların nasıl olup da toplumsal yaşamdan, iş hayatından ve politika sahnesinden dışlandığını tartıştı. Konuşmasının son bölümünde de kadına yönelik şiddetin acımasız boyutlarını anlattı.
 
‘Yaşamın her alanındayız’
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, CHP Ataşehir İlçe Başkanı Hakkı Altınkaynak ve çok sayıda kadının izleyici olarak katıldığı söyleşide Gamze Akkuş ilgezdi şunları söyledi: 
“Umudu yeşertmek, dayanışmayı örgütlemek ve nefrete karşı sevgi tohumlarını filizlendirmek için bir aradayız. Öncelikle bütün kadınlar ezilmeye, sömürülmeye, hor görülmeye, şiddete, ötekileştirilmeye ve kimliksizleştirilmeye karşı sadece 8 Mart’larda değil, yaşamın her anında, her yerde, hep birlikte var olduğumuzu, nefes aldığımızı ve yaşam hakkımız olduğunu vurgulamak için bugün yan yanayız.”
 ‘Eşitsizlik her alanda hissediliyor’
Anadolu topraklarının, uzun yıllar eşitliğin, adaletin ve hoşgörünün beşiği olduğunu vurgulayan İlgezdi şöyle devam etti:
“Eğer Anadolu binlerce yıldır ışık saçıyor, aydınlık yayıyor ve insan sevgisini yüceltiyorsa, bunu bu toprakların kadınlarına borçludur. Aslında süregelen eşitsizlik, daha yolun başında insanoğlu kavramıyla başlamıştır. Çünkü oğul deyince erkek geliyor aklımıza. Tüm insanları tanımlarken “insanoğlu” demek kulağa güzel geliyor da, “insan kızı” denildiğinde bir karşılığı olmuyor. Çünkü güç kavramı, erkeğe tanımlı. Binlerce yıldır toplumları yöneten, yasa koyan, dini yorumlayan, eğitimi ve ekonomiyi denetleyen hep erkekler olarak kabul edilmiştir. Eşitsizlik işte bu noktada, fiziksel gücün zaman içerisinde toplumsal yapılara egemen olmasında, yaşamı şekillendirmesinde ve dönüştürmesinde kendisini göstermiştir.”
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk on yılda Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerin, tarihe Anadolu aydınlanması olarak geçtiğini belirten İlgezdi, “Türk toplumunun yeniden yapılanmasını sağlayan bu devrimler, büyük bir toplumsal değişimi gerçekleştirirken, kadının yurttaş olarak kabul edilmesini de sağlamıştır. Bu bakımdan; 1926 yılında Medeni Kanun’un kabulü ve 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, kadınların Cumhuriyet’in kuruluş döneminde elde ettiği en önemli kazanımlardır” dedi.
 
‘Kadınlar kendilerini yetiştirmeli’
 Cumhuriyet fikrinin kökünde yer alan düşüncenin; yüzyıllardır yok sayılan kadınların kamusal alanda özgür birey olarak hak sahibi olması fikrine dayandığını ifade eden İlgezdi konuşmasında şöyle konuştu: Çağdaş Medeniyetler düzeyine ulaşabilmenin tek yolunun kadınları sosyal yaşamın her boyutunda etkin kılmaktan geçtiğine inanan Cumhuriyet kadrolarının, bu alanlarda yapılacak reform ve devrimlere öncelik verdiğini unutmamalıyız. Cumhuriyet idaresinin bizler için en önemli kazanımlarından bir diğeri de, kadınların sosyal ve siyasi hayatta eşit biçimde yer almasının, ancak eğitimle sağlanabileceğini savunmasıdır. Bu bakımdan Cumhuriyet kadroları özellikle kız çocukların eğitimine önem vermiştir.
 Mustafa Kemal Atatürk açısından, Türk kadını için eğitim görmek yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir ödevdir. Çocuklarının ilk eğiticisi olarak kadınları gören Mustafa Kemal, bizlerin bir erkek kadar, hatta onlardan da fazla kendimizi yetiştirmemiz gerektiğine inanıyordu.
 
‘Sorumluluk siyaset kurumunda’
Kadının toplumdaki rolünün önemini vurgular nitelikteki bu adımları bir cümle ile özetlemek gerekirse, Cumhuriyet’in ilk 10 senesinde, geleceğin “Yeni- Çağdaş Türkiye Kadını” kimliği oluşturulmuştur. Cumhuriyet daha ilk on yılı içinde, kadın hakları konusunda birçok Batı devletini geride bırakmıştır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasının üzerinden 83 yıl geçti. Kadının bilinçlenmesi ve güçlenmesi için yapılan bu doğru başlangıç, ne yazık ki sonraki yıllarda sürdürülemedi. Özellikle 1950’den itibaren, kadının sosyal ve siyasal hayattan planlı bir şekilde, yine soyutlandığını gördük. Ne yazık ki bugün kadının siyasetteki yerini, siyasal katılımdaki rolünü, sosyal konumunu ve eşit eğitim ve istihdam olanaklarına ulaşabilmesini hâlâ tartışıyoruz. Bugün Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan biz kadınlar, toplumsal yaşamdan ve iş hayatından dışlanıyorsak, sorumluluğu öncelikle siyaset kurumunda aramalıyız.
 
‘Kadınların önünde engeller var’
 
Yerel yönetimlerde bile çok sayıda kadının aday olmak istemesine rağmen, 2014 yerel seçimleri de göstermiştir ki, yerel siyasette de kadının adı da yeri de yok.
30 büyükşehir belediyesi başkanının 27’si erkek, 2 bin 93 il, ilçe ve belde belediye başkanının yüzde 99,1’i erkek. 32 bin 392 belediye meclisi üyesinin ise sadece yüzde 4,5’i kadın; yani bin 471’i. Kalan yüzde 95’i erkek. Bu sayılar göstermektedir ki, Türkiye’de yerel yönetimlerde de kadının adı yok. Muhtarlarımıza baktığımızda da çok farklı bir tablo görmüyoruz. Muhtarlar Konfederasyonu verilerine göre; Türkiye'de 31 bin 912’i mahalle, 18 bin 337’si köy olmak üzere toplam 50 bin 249 muhtar bulunuyor ve sadece 636 kadın muhtar görev yapıyor. Kadının siyasal yaşamda yer almasının önünde engeller var. Bu engeller, okuma-yazmadan tutun, iş hayatına, üniversite eğitimine kadar birçok alanda görülüyor.”
 
Söyleşi sonrasında Gamze Akkuş İlgezdi’ye çiçek sunulmasının ardından, protest müziğin usta yorumcusu Melike Demirağ, unutulmaz şarkılarını bu kez Ataşehirli kadınlar için seslendirdi. FİDAN UĞUR- KENT YAŞAM
 
 

Editör: Haber Merkezi