Gazeteci Serpin Alparslan’ın sorularını cevaplayan Jeomorfolog Nurdan Erdiş, konuşmasına Jeomorfoloji Bilim Dalı’nın ne olduğunu anlatarak başladı.

Erdiş, “Jeomorfoloji yer altı katmanlarını ve yer yüzü şekillerini yorumlayan ve bunlardaki değişimleri takip eden, aynı zamanda haritalayan ve ülkemizde çok bilinmesede dünyada kentlerin gelişim alanlarını belirleyen, sanayi ve tarım alanlarının yerlerini planlayan bir bilim dalıdır” dedi.

’30 YIL GEÇMEDEN UNUTMUŞUZ’

M.Ö’den bu yana İstanbul ve Anadolu’nun büyük depremlere sahne olduğunu belirterek konuşmasını sürdüren Erdiş, “Bizler daha önce olan depremlerden dersler çıkarsaydık 99 depreminde o kadar büyük can kayıpları yaşamazdık” diyerek, örnek olarak 20 Haziran 1943 ve 22 Temmuz 1967 Adapazarı depremlerinin ardından 3 kat verilen imar izninin 99 öncesine kadar 6 kata kadar çıktığını görmekte olduklarını söyledi. “Daha depremin üzerinden 30 yıl geçmeden unutmuşuz” diyerek devam etti.

İSTANBUL DEPREM GEÇMİŞİ

Erdiş, İstanbul içinde geçmişte yaşanan depremlerin bize bazı şeyleri anlattığını ve 10 Eylül 1509 depremini hatırlattı. Verilere baktıklarında Adalar açıklarında oluşmuş 7,4 büyüklüğündeki depremde Pera Bölgesi, Surlar, Silivrikapı,Edirnekapı ve Yedikule’nin ağır hasar aldığını ve surlara yakın pek çok evin denize battığının görüldüğünü ve aynı yıl ard arda bölgede şiddetli depremlerin devam etmiş olduğunu belirtti. 1766 Mayıs ayında ise İstanbul’un tekrardan İzmit’ten Gelibolu’ya kadar uzanan şiddetli bir depremin etkisinde kaldığını söyleyen Jeomorfolog Nurdan Erdiş, söz konusu depremde tusunami olduğunu ve yine aynı yılın Ağustos ayında büyük bir depremin meydana geldiğini kayıtlardan incelediğini belirtti.

‘YİNE AYNI BÖLGELER ETKİLENECEK’

Geçmişte yaşanan depreme bakınca 99 depremine benzer olayların göstermekte olduğunu ve en çok hasar alan bölgelerin daha çok istanbul’un batısı ve Çatalca, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Avcılar, Kumburgaz  ve Tekirdağ olduğunu, İstanbul’un doğusunda ise İzmit Körfez’i olduğunu ve örfezdeki tüm limanların yıkıldığını belirtti. Önümüzdeki süreçte beklenen İstanbul depreminde de en çok etkilenecek bölgelerin genelde aynı bölgeler olduğunu söyledi.

‘DEPREM GERÇEĞİNİ KABUL ETMELİYİZ’

Özellikle deprem bölgesinde olan ülkemizin körfez bölgesinde, küresel iklim değişikliklerinin ve coğrafi konumunun depreme etkilerinin sorulması üzerine cevap veren Erdiş, “Dünyada yaşıyoruz ve deprem gerçeğini kabullenmemiz lazım. Her şeyinizi doğru yaparsanız, depremden korkmanız için bir sebep yok” diyerek düşüncelerini paylaştı.


‘TÜRKİYE’NİN DEPREM YOL HARİTASI OLMALI’

Depremin acıması ve adam kayırması gibi bir durumun da söz konusu olmadığını belirten Erdiş, “Depremin nerde, ne zaman olacağını bilemezsin. O yüzden Türkiye’nin deprem yol haritası olması gerekiyor” diyerek devam etti.
Deprem önlemlerinin öncelikle devlet tarafından alınarak belli bir kritere bağlanması gerektiğini savunan Erdiş, “Devletin elinde jeomorfologların hazırladığı yeraltı haritaları var. Yeni yapılacak binalar deprem yönetmeliğine uygun şekilde dizayn edilmeli.Ayrıca istanbulda zeminin yapısına göre her bina için olamasada her bölge için yapı tipleri ve imar planları düzenlenmeli.

‘MALZEMEYE DE DİKKAT EDİLMELİ’

Kentsel dönüşümün doğru metotlarla ve doğru koşullardayapılması gerektiğini söyleyen Erdiş, toplumun binalarınıniçinde neler olacağından çok, nasıl beton ve demir kullanılacağı, temelden çıkacak suyun nasıl direne edileceği konusunda da bilgi sahibi olması gerektiğini söyledi. Bunların hayati önem taşıdığını belirterek, “Görseline dikkat ettiğimiz kadar, malzemesine de dikkat etmeliyiz” ifadelerini kullandı. Elimizde jeomorfologların hazırladığı yeraltı haritaları var. Yeni yapılacak binalar deprem yönetmeliğine uygun şekilde dizayn edilmeli. Yeni binaların yönetmeliğe uygun şekilde yapıldığı söyleniyor ama yeterli denetimlerin yapılmadığını düşünüyorum. Denetimin çok iyi yapılması gerekiyor” dedi.

‘SAĞLAM BİNA, SAĞLAM ZEMİNE YAPILMALI’

Bina sağlam olsa da zeminin de aynı ölçüde sağlam olması gerektiğini belirten Erdiş, 99 depreminde Adapazarı’nda binanın değil zeminin yıkılmasından dolayı bunun örneğinin yaşandığını, sağlam olmayan kumlu, killi, suya doygun toprak ve bataklıktan ıslah edilmiş zeminler gibi pek çok etkenin de depremdeki etkini konuştu. İstanbulda son zamanlarda zeminin büyük risk oluşturduğu bölgelerin imara açıldığını görmekteyiz.Mesela E 5 in de üstünden geçtiği ve hep heyelandan etkilendiği Gürpınardaki heyelan alanı.Mesela kıyı kenar çizgisi değiştirilerek nerdeyse denizin içine yapılan binalar ne kadar güvenlidir.Yalovada komple denize kaymış binaları düşündüğümüzde ancak hemen unutuyoruz.Yeni binalar depreme güvenli diye bir şey yoktur.Binaları yıkıp aynı metotlarla yenisini yapmak demek sağlam binalar yaptık demek değildir.Konunun uzmanları ile yapılacak iş birliğinin bu anlamda çok önemli olduğunu belirten Nurdan Erdiş, “Sağlam bina, sağlam zemine yapılmalı” dedi.

‘YER ALTININ DA BİR MİMARİSİ VAR’

Mimar Sinan'nın Osmanlı döneminde yaptığı eserlerininetrafında su kuyuları olduğunu ve bunu da yeraltı zemin suyunu bir yere toplamak, kalan zeminin etkilenmemesini sağlamak amacıyla önlem amaçlı yapıldığını söyleyen Erdiş, “Yeryüzünün üstünün bir mimarisi varsa yer altında bir mimarisi vardır” dedi.

‘ÇALIŞMALARA DESTEK VERİLMELİ’

Mevcut zemine göre yapı temellerini projelendirmek, perde beton, çelik konsensus, ray sistemi, Fore ve Mini Kazıklar, taş kolonlar gibi günümüz teknolojisiyle alınacak pek çok önlemin olduğunu dile getiren Nurdan Erdiş, maliyetten dolayı bunların tam olarak yapılmadığını ve denetlenmediğini söyledi. “Depreme hazırlandığımız söyleniyor ama hazırlandığımız %10 ve daha hazırlamamız gereken %90 var” diyen Erdiş, öncelikle bilimsel verilerin ortaya koyulmasının gerektiğini söyledi.

Marmara Denizi'nde yapılan Sismik araştırmaların devlet desteği ile değil Avrupa'dan alınan fonlarla yapıldığını, biraraştırma laboratuvarı olması gerektiğini belirten Nurdan Erdiş, “Bilim adamlarının çalışmalarına devletin destek vermesi lazım” dedi.

‘DEPREM LABORATUVARLARI YAPILMALI’

Depremi bize önceden haber verecek bir laboratuvarın kurulması gerektiğini, bununda yaklaşık 50 milyon euroya mal olduğu bilgisini aldığını, sözü edilen insan ve mal kaybının karşısında bu miktarın çok büyük bir para olmadığını düşündüğünü söyleyen Erdiş, “Geçmişi okumalı ve geleceğimizi ona göre planlamalıyız. Ayağımızı yere sağlam basmamız için önce neyi nasıl yapacağımızı yine bilim adamlarının öğretilerinden almalıyız” diyerek, Deprem Laboratuvarı ve deprem yol haritası olması konusunda ısrarını dile getirdi. Parça parça yapılan çalışmaların da, yapılacak laboratuvarda arşivleneceğini, gelecek için planlamalar yapılabileceğini ve kanun çerçevesinde alınacak önlemlerde de riskin korkulmayacak ölçülere indirilebileceğini söyledi.

Selvi SARITAÇ-Kent YAŞAM

 

Editör: Haber Merkezi