Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Konaklı Köyü’nün oradan geçen Özlem Öztürk, gördüklerini sosyal medya hesabından yazdığı bir yazı ve çektiği fotoğraflar ile paylaştı. Köyün kenarında üç katlı bir evin içinde kendini hoca diye tanıtan 80 yaşlarında bir adamın bir yandan okunmuş atlet, sabun,su gibi şeyler sattığını diğer yandan da gelen insanları tedavi ettiğini anlatan Öztürk, insanların doluştuğu ve yaklaşık 50 araçlık kapalı otoparkı bulunan bu evi merak edip, yaklaştığını belirtti.  Daha sonra oradaki insanlara, ‘’Bu köy yerinde burası nedir?’’ diye sorduğu ve cevap olarak, ‘’Burası Hocanın evi. Önündeki kalabalıkta hocaya kendilerini baktırmaya gelen insanların sırası’’ yanıtını aldığını söyledi.

16 Kasım 2019 tarihinde Bursa’nın bir köyünde karşılaştığım olayı sizlerle paylaşmak istiyorum diyerek sosyal medya hesabından yaşadıklarını anlatan Özlem Öztürk, yazdıklarının tam metni şu şekilde:

‘’ Bursa Nilufer'e on dakika mesafede bulunan konaklı köyü ismiyle bir köy. Köye giderken köyün kenarında üç katlı bir ev, evin önü insan kalabalığı, evin hemen yanında resimde de gördüğünüz gibi yaklaşık 50 araçlık kapalı otopark. Onlarca araba. Eee köy yerinde bu nedir diye meraktan sordum tabi. Burası hocanın evi, kalabalıkta hocaya baktırmak için gelenler cevabını alınca nasıl yani diyerek gittim hocanın evine. Ee gelmişken tabi bir nazar duası da ben yazdırayım diye eve girdim. Tabi amacım merak. Evin girişi kocaman bir avlu, içerisi insan dolu bir köşede çay, tost, yöresel peynir, zeytin satışı yapan kantin, bir başka köşede hocanın satışını yaptığı iç çamaşırı, sabun, porselen tabak, mendil ve yedi camiden toplanmış su vb. satan tezgah. Bir diğer tarafta umumi bay bayan wc, bir köşede sıraya yazılma yani danışma masası. Bütün bunları görünce sıra alayım dedim. Masadaki listeye ismini yazıp, sıra gelince içeri girmen gerekiyor. Ama listeye baktım 67. Kişi sırada bekliyor ve ben 68. sıraya yazılacağım. Her sıraya yazılan bir isim, fakat ismin karşısına 3, 2, veya 4 kişi diye yazılmış. Yani anlayacağınız ortalama 3 ile çarparsak, yaklaşık 200 kişi sırada var. Birde içeride sıra kavgası var. Dünden bekleyenler, sırası geçenler, sabah saat 6’dan gelip bekleyenler, telefonla sıraya yazılanlar, birde sıraya yazılıp onca saat bekledikten sonra sırası gelince hocanın bakmadıkları. Neden mi? Çünkü hoca haftanın her günü farklı bir şeye bakıyor. Mesela bahtınız kapalı evlenmek istiyorsunuz cuma günü gitmeniz gerekiyor. Birine baktıracaksınız salı günü gitmeniz gerekiyor falan. Tabi gelen giden sayısı da oldukça fazla. Bu kadar insan sirkülasyonu olan yerde ulaşımı da Belediye çözmüş, hocanın evine dolmuş hattı koymuş. Yani özel arabası olmayan dolmuşla rahatlıkla gelip gidebilir. Neyse ben beklemeye başladım. Sırası gelen içeri giriyor, yaklaşık 15-20 dakika kalıp çıkıyor. Tabi benim gittiğim saat sabah 11.00. Duruma bakılırsa bana sıranın gelmesi yaklaşık aksam saat 8 veya 9 civarı. Fakat hocanın mesaisi saat 8’de bitiyormuş. Yani sıra ya gelir ya gelmez. Sıra bekleyen teyzenin biri tartışıyor ben dünden bekliyorum diye. Sordum teyzeye, hastalığı varmış şifa için gelmiş. ‘’Peki sen neden dün baktırmadın?’’ dedim teyzeye. ‘’Dün bana sıra geliyordu hoca rahatsızmış doktora gitti’’ dedi. Tabi söyleyemedim hoca rahatsızlanınca doktora gidiyor da sen niye hocaya geliyorsun diye.

Baktım bana sıra gelmez, usulca yaklaştım kantincinin yanına. Muhabbet kurmak için çay alacağım ama ortam çok ağır kokuyor, kantin çok pis, peynirler, sinekler falan. Ben bahane bulup adamdan bana sıra konusunda yardımcı olmasını istedim. Kantinci galiba hocanın oğlu veya yakını çok itiraz olur ama ben yine bakayım dedi ve sonunda üç kişiden sonra seni aldıracağım köşede bekle dedi. Bir kaç dakika sonra beni hocanın bulunduğu bölümün avlusuna aldı. Orada da üç beş kişi bekliyor, içeriden çıkanların yerine oradakilerden giriyor. İçeriden çıkana sordum, ‘’neden çok uzun kaldınız?’’ diye. Dedi ki, "Hoca bizimle konuşurken arada uyuyordu, bizde uyanmasını bekliyorduk. Hoca bir kaç kez uyuyup uyanınca uzun sürdü.’’ Sonunda sıra bana geldi, içeri girdim. İçeri de 80 yaşlarında bir hoca oturuyor köşede. Önünde sehpa, kağıt, kalem, defterler, kitaplar falan duruyor, beni görünce buyur dedi. Nazar için geldim dedim. Hoca okuyup üfleyince nefesi güzel koksun diye önündeki sehpada bulunan şekerlikten nane şekeri aldı. Ben etrafa bakıyorum tabi kamera var, duvarda halılar falan ama birde baktım köşede vergi levhası asılı. Fakat kendimi çok zorlamama rağmen vergi levhasını okuyamadım. Hoca dua okudu, eline bir ip aldı, ipe düğümler attı, sonra ‘’Bu ipi üç ay boynunda taşıyacaksın’’ dedi. Ben çıkmak için acele edip çıktım. Çıkışta sınavdan çıkan öğrenciler gibi bekleyen insanlar önümü kestiler. Başladılar soru sormaya, ‘’Hoca nasıl baktı, iyi biliyor mu, neye baktırdın?’’ falan diye. Müşterilerin veya buradan medet umanların çoğu yurt dışından gelen euro ve dolar cinsinden olduğu gibi, üniversite mezunu kızlarda iş ve kısmet derdindeydi.

Anlatacak çok şey varda, kısa keseyim. Sadece insanların nelerden ümit beklediğini bilin istedim. ( bu arada benim gibi meraktan görmek isteyen veya inanarak gitmek isteyene adresi verebilirim.) ‘’ diye belirtti.

Editör: Haber Merkezi