Sıkıntılı kapanma günlerinde Prof. İlber Ortaylı’nın ‘Seyahatname’ adlı eserini okudum. O günlerde dışarı çıkamasak bile bizleri farklı dünyalara götürebilen bu eserler sayesinde bir anlamda gezebiliyorduk.  İlber hoca, bu eserinde müthiş entelektüel birikimiyle gezdiği gördüğü ülkelerden bizlere önemli bilgiler de aktarıyor. Biliyorsunuz kendisi bir zamanlar Topkapı Saray Müzesi müdürüydü.  Seyahatname adlı eserinde gittiği ülkelerin özellikle müzelerini anlatıyor. Bu da beni açıkçası oldukça imrendirdi.

Daha önce de Yaşam Gazetesi’nde bir röportajda dile getirdiğim bir konuyu hatırlattı. O da şuydu:  Ülkemizde Louvre, Armitage, British Müzesi veya benzerleri gibi büyük bir milli müzemiz neden yoktu?  Hem biz Türklerin uzun tarihini, hem de bulunduğumuz coğrafyanın zenginliğini düşünürsek böyle bir müzemizin olmaması gerçekten çok üzücü bir durum olmaya devam ediyor. Halbuki birden fazla imparatorluğu barındırmış olan ülkemiz sınırları içerisinde milli bir müze kurabilmenin kültürel zenginliğine sahibiz.  İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya büyük geçmişi olan devletlerin hepsinde bu tür müzeler var. Öyle görünmekte ki kendi ülkemizin birikimine, kültürüne, geçmişine yeterli ilgiyi, saygıyı göstermiyor ve değer vermiyoruz.

‘Müzelerin, turizm ve ekonomiye katkısı tartışılmaz’

Dönüp geçmişe baktığımızda ne Osmanlı’da bu konuda yeterli bir girişim olmuş, ne de bugüne kadar böyle bir girişimde bulunan olmamış. Şehir parklarımız pek olmadığı gibi müzeciliğimiz de aynı oranda yeterli gelişememiştir. Halbuki müzecilik birçok açıdan önemli bir faaliyettir. Müzeler bir ülkenin veya coğrafyanın tarihini ve sanatını saklıyor ve sergiliyor.  En bariz argüman da turizmin gelişimine ve dolayısıyla ekonomiye yaptığı katkılardır. Müzeler aynı zamanda eğitici olduğu gibi ilham vericidir.  Müzeler,  tarihi ve sanatı geniş kitlelere ulaştırır, bilgiyi almayı eğlenceli hale getirir ve merak uyandırır. Tarih dersi teorik kalabilir ama bir müze ziyareti ile pekiştirildiği zaman çok daha farklı bir deneyime dönüşür. Bu çerçevede müzeler önemli milli hikayelerin anlatıcısı rolüne de bürünmektedir. Müzeler bir yandan da toplumun ulusal değerlerinin taşıyıcısıdır. Bazen de tartışmalara ve düşüncelere sergileriyle önemli katkılar sunabiliyorlar. Sahnenin arkasında da müzeler koleksiyonlarıyla araştırmacılara önemli bir platform sunmaktadır.

‘Dünyaca ünlü kültürel eserlerimiz yurtdışında sergileniyor’

Şüphesiz müzecilik bir ülkenin yumuşak gücünün (soft power) çok önemli bir parçasıdır. Buna rağmen ülkemizde müzecilik maalesef hak ettiği yerde değildir. Ülke olarak bu konuya yeterli önemi vermediğimiz gibi kimi zaman da özel müteşebbisin bu konudaki girişimlerini engelledik.  Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, muhtelif ülkelerden gelen arkeologlar, araştırmacılar ve gezginlerin ülkemizin önemli eserlerini çalabildiğini görebiliyoruz. İrili ufaklı binlerce eser yurt dışına kaçırılmış, bazı çok önemli eserler ise Osmanlı padişahları tarafından yabancı ülkelere bilinçsizce ve fütursuzca hediye edilmiştir. Örneğin bugün Berlin Pergamon Müzesi’nde sergilenen çok önemli eserler Sultan 2. Abdülhamit tarafından Almanya’ya hediye edilmişler. Başka kaçırılan bir çok eser bugün dünyanın en önemli müzelerinde sergilenmektedir.

Ülkemizden kaçırıldıktan sonra Pergamon (Berlin) Müzesi'nde sergilenen Konya Beyhekim Camii Mihrabı

Pergamon Müzesi

‘Gülbenkyan’ın ülkemizde açmak istediği müze Portekiz’de’

Ortaylı’nın kitabındaki dünyaca ünlü Kalust Gülbenkyan Müzesi’yle ilgili anlattıklarını okuyunca adeta kahroldum. Üsküdarlı bir petrol milyarderi olan Gülbenkyan esasında müzesini Türkiye’de kurmak istemiş. Ama İlber Hoca’nın anlatımına göre bizim bürokratlar bunu istememiş ve engellemiş. Gülbenkyan da bunun üzerine kendisine ve 6000 parça eserine kapılarını açan Portekiz Lizbon’da müzesini kurmuş. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, bir zamanlar İstanbul’da daimi bir modern sanat müzesi kurmak üzere harekete geçmişti. Bunun için Haliç’te, 19. yüzyılda sanayi alanı olan Feshane, çağdaş sanat müzesine dönüştürülmüştü. Bina, 1991 yılında 3. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapmasına rağmen proje orada gerçekleşemedi.

Gülbenkyan Müzesi

Ertegün koleksiyonu

Ahmet ve Nesuhi Ertegün kardeşler çok önemli sanat koleksiyonlarına sahipti. Hatta Nesuhi beyin sürrealist koleksiyonunu alanında dünyanın en önemlisi olarak görenler vardı. Başka bir ülke, kendi vatandaşı böylesi bir koleksiyonlara sahip olsa ne yapıp ne edip bunları müzeleştirmek için aileyi iknaya çalışırdı veya bu koleksiyonları satın alırdı. Benzer durumlarda devlet desteğiyle müzeleşen özel koleksiyonlarla ilgili yurtdışında sayısız örnekler var. Maalesef bizim ülke siyasetçilerinin çoğunda böylesi bir vizyon yok.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın ünlü mimarı Frank Gehry'ye ısmarladığı müze projesi neden hayata geçmedi?

Gila Benmayor’un Hürriyet’te yayımlanan bir yazısı şöyle: “İnan Kıraç ‘Suna Kıraç Kültür Merkezi Niye Olmadı’ kitabını yazdı. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın ünlü mimarı Frank Gehry’ye ısmarladığı müze projesinin hayata geçmemesiyle İstanbul nasıl büyük bir fırsat kaçırmış. Bu acı gerçeği dün gece Pera Müzesi’nin 10. yıldönümünde müzedeki yemekte buluştuğumuz İnan Kıraç bir kez daha dile getiriyor. Kıraç, bir yılan hikâyesine dönen, İstanbul’a tam anlamıyla bir eşik atlatacak olan projenin neden hayata geçmediğinin de kitabını yazdığını anlatıyor. “Suna Kıraç Kültür Merkezi Niye Olmadı” kitabının yakından yayınlanacağını belirten Kıraç “Gehry, müzenin İstanbul’a ek 1 milyon turist getirmemesi durumunda proje için bir lira para almayacağını söylemişti” diyor.

‘Her şeye rağmen güzel şeyler de oluyor’

Gehry, Tepebaşı’nda TRT binasının yerine müze projesini tasarladığı dönemde Paris’teki Louis Vuitton Vakfı Müzesi’nin üzerinde de çalışıyormuş. Louis Vuitton Vakfı Müzesi tam bir yıl önce kapılarını açtı. Kıraç’ın hatırlattığı gibi, Paris Belediyesi’nin Louis Vuitton Vakfı’na 55 yıllığına bedelsiz verdiği Boulogne Ormanı’ndaki kocaman araziye kuruldu müze. Gehry imzalı müzeyi günde 7 binin üzerinde kişi ziyaret ediyor. Gelin de İstanbul’un kaçırdığı tarihi fırsata hayıflanmayın! Buna rağmen güzel şeyler de oluyor elbette. İlk başta yukarda belirttiğimiz gibi engellenmiş olsa da daha sonradan Eczacıbaşı ailesi İstanbul’a bir modern sanatlar müzesi kazandırabilmişler. Onun dışında da birçok özel müteşebbisin kurduğu müzeler açılabilmiştir. Ama yazımda anlatmaya çalıştığım gibi maalesef ülkemiz bu konuda hak ettiği seviye de değil.

Louis Vuitton Müzesi (Paris)

Bir sanayi şehri olan Bilbao şehri, şimdi turizm merkezi

“Bilbao Etkisi” tabiri, mimar Frank O. Gehry’nin tasarladığı, açılışından sonra (1997) mimarlık ve sanatseverlerin uğrak merkezi haline gelmiş Guggenheim Müzesi’nin bulunduğu İspanyol kentinden türemiştir. O güne kadar turist çekemeyen sanayi şehri olan Bilbao’da müzenin inşaatından sonra inanılmaz bir turizm devrimi deneyimlenmiştir. 3 sene içinde müzeye 4 milyon insanın gelmesiyle ülke ekonomisi 100 milyon € kar elde etmiş ve global sermaye yatırımları için bir çekim noktasına bürünmüştür. Bilbao, bu tecrübeyle, kültür projelerinin bir şehrin yapılanmasında lokomotif rol alabileceğini kanıtlamıştır. Vizyonla kurgulanmış bir plan, Bilbao’nun markalaşmasını sağlamıştır.

Sanayi kenti Bilbao'yu turizm merkezi haline getiren Guggemhein Müzesi

Yenikapı İstasyonu’na Müze Projesi hayata geçemez mi?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesaplarından Fatih Cerrahpaşa’da İstanbul’un 7. tepesinde bulunan tarihi Bulgur Palas Binası’nın İBB tarafından satın alındığını duyurmuştu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu tarihi yapıyı İstanbulluların hizmetinde  kültürel amaçlı kullanılacağını da ifade etmişti. Bunun gibi sevindirici gelişmelerin yanında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi iken dönemin Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’a, yıllar önce yapacaklarını duyurdukları Yenikapı İstasyonu’na Müze Projesi’ni yazılı soru önergesi ile hatırlatmış yapımına ne zaman başlayacaksınız diye sormuştum. Bilindiği üzere İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından yapılan kazı çalışmalarında 45 binden fazla eser dünya kültür mirasına kazandırılmıştı. Ele geçen 36 batık ile dünyanın en büyük batık kazısı da tüm dünya tarafından hayranlıkla izlenirken ülkemizde hak ettiği değeri görememişti.  Buradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir kez daha hatırlatmak amacıyla sormak istiyorum. Yenikapı İstasyonu’na Müze Projesi yeniden gündeme alınıp bugün depolarda kaderine terk edilen binlerce eser ve ilaçlı suda bekletilen batıklar gün yüzüne çıkarılamaz mı? Bilinmelidir ki tarihine ve kültürüne sahip çıkamayan toplumlar yok olmaya mahkumdur.

Ana Sayfa | Yenikapı Batıkları

Editör: Haber Merkezi