ÇAĞ DEĞİŞTİRECEK BİR GELİŞME

Ben de Oksijen Gazetesi’nde bununla ilgili enteresan bir yazı okumuştum. Ayrıca Mark Zuckerberg’in Metaverse tanıtım videosunu izledim. Birçok kişi gibi ben de İzlanda’nın bu filmi tiye alan kendi tanıtım videosuna gülmekten bayılmıştım. Ama bütün bunlara rağmen “Metaverse’e” omuz silkeledim, önemsemedim ve aslında anlamamıştım. Ta geçen güne kadar! Taksim’de Fransız Kültür Merkezi’nin (Institut Français Turquie)  kütüphanesinde düzenlenen sanal gerçeklik etkinliğine katılanlardan biriydim. Sanal gerçeklik etkinliği beni o kadar etkiledi ki açıkçası bunu beklemiyordum. Sanırım insanlar bir şeyleri deneyimlemeden yeterince anlayamıyor, en azından bu benim için böyle oldu. Evet! Şimdi ben de Metavers’ün dünyayı nasıl değiştirebilecek bir potansiyele sahip olduğunu anladığımı düşünüyorum. Aynen matbaa, gazete, radyo, televizyon, cep telefonu ve internet gibi çağ değiştirebilecek yeni bir teknoloji akımı olduğunu anladım. Bu değişimin de insanlığın her şeyini etkileyebileceğini düşünüyorum. Başta kültürümüzü, iletişimimizi, eğlenme biçimimizi, çalışmamızı, gezmemizi, para kazanmamızı, mekan ihtiyaçlarımızı ve daha bir çok sayamadığım ya da düşünemediğim çok şeyi etkileyecek.

‘İNSANLAR SANAL DÜNYADA YAŞAYACAK’

Bu değişim birçok yeni dev şirketler ve bununla beraber dev servetler yaratacak, para kazanmak için büyük fırsatlar yaratacak. Muhtemelen Metaverse de başarılı olacak ve her büyük teknolojik değişimde olduğu gibi (yatırım tavsiyesi değildir) şirketler ve kripto paralar değerlerini binlerce kat arttıracak. Tabi beni düşüncelere daldıran para değil ama insanlık için genel anlamda devrim niteliğinde bir değişiklik. Her teknolojik devrim gibi bu gelişmenin hem çok iyi tarafları ve hem de çok kötü tarafları olacak.  Açıkçası Metaverse’ün yaratacağı değişim karşısında ben kendimi biraz yaşlı hissettim. Çünkü bütün tuhaf etkileyici yapısına rağmen ben böyle bir dünyada yaşamak isteyeceğimi sanmıyorum. Ama gerçek şu ki biz beğenelim ya da beğenmeyelim bu değişim olacak. Görünen o ki birçok insan o kadar da uzak olmayan bir gelecekte sanal bir dünyada yaşayacak. Bir yandan güzel gibi ama bir yandan da o kadar sahte bir dünya olacak orası. Sanal aşklar gerçek olacak ama aslında hiç gerçek olmayacak. Aile kurumu zedelenme yaşayacak ve insanlar daha kolay sosyalleşmelerine rağmen yalnızlaşacak. Dünya daha da entegre olacak ve birbirine yakınlaşacak ama bir o kadar da yüzeyseleşecek. Birçok kişi bu “yeni cesur dünyanın” esiri hatta bağımlısı olacak(tekrar Aldous Huxley’yi okumak gerekiyor). Bir yandan daha demokratik ve eşit olacak, ama öbür yandan da insanlar çok daha kolay köleleştirilecek. William Gibson’un distopik romanları sanki gerçek olacak gibi görünüyor. Bruce Willis’in ‘Siluetler’ filmi, ya da Matrix filmlerindeki gibi mi olacak? İnsanlar sanal bir dünyada uzak ülkelerde seyahat edebilecek ve büyük evlerde yaşayabilecek. Ama aslında hepsi birer yalandan ibaret olduğunu görmeyecek.

SİYASET BU SANAL DÜNYAYA ADAPTE OLABİLECEK Mİ?

Shoshana Zuboff’un “Gözetleme Kapitalizmi Çağı” adındaki kitabında anlattığı gibi gitgide insanlar sanal dünyada izlenerek sömürülüyor ve bilmeden üretim sürecin bir parçası haline geliyor. Yani bir nevi Matrix’teki gibi makineyi(sistemi) besleyen enerji kaynağı haline geliyor. Şirketler böylece tarihte şimdiye kadar hiç erişilmemiş bir güce ulaşabilecekler. Bu gelişme muhtemelen zaman içersinde ulus devletleri de etkileyecek ve belki de tehdit edebilecek. Bence bu yeni distopik dünya, siyaseti de değiştirecek ve yeniden şekillendirecek. Bunun çok uzakta olduğunu ve dolaysıyla bizi ilgilendirmediğini düşünüyorsanız internettin son 30 yılda hayatımızı nasıl değiştirebildiğini hatırlatmak isterim. Bu yeni sanal dünyada siyaset de olacak elbette ve bu gerçek dünyayı da çok etkileyecek potansiyelle sahip olacak. Bu sanal dünyayla mevcut siyasi partiler mecburen ilgilenecek. Ama adapte olabilecek mi bilmiyorum.

KORSANLAR HAREKETİ GELECEK VAAT EDİYOR

Orta ve Kuzey Avrupa’da Korsanlar Hareketi adında yeni sayılabilecek bir siyasi akım var. Sanırım 10 yıl gibi bir geçmişleri var ya da yok. Bazı ülkelerde parlamentolara bile girmeyi başardılar. Daha çok gençlerin üye olduğu ve ilgilendikleri alanlar, İnternet ve teknoloji değişimiyle ilgili. Klasik sol ve sağın dışında, bambaşka bakış açıları var. Henüz Marx gibi büyük bir teorisyenleri yok, ama bence zaman içinde büyük bir gelecekleri olabilir. Benim dikkatimi çektiği bazı fikirlerinden biri demokrasiyi internet aracılığıyla “sıvı” haline getirmek istemeleri. Demokrasi de karar süreçlerini interneti ve yeni teknolojileri kullanarak tabana yaymak istiyorlar. İsteyen herkesin katkı sunmasını hedefliyorlar. Örneğin parti politikalarına ve parti programlarına internetten üye olan herkes katkı sunabiliyor. Bunu Vikipedi’deki gibi yapıyorlar, herkes bir şeyler yazabiliyor veya düzeltebiliyor ve sonunda sürü zekası ortaya çıkıyor. Tabi bu siyası akım hala emekleme aşamasında, ama sol da uzun bir sürede gelişti.

DÜNYA HIZLA DEĞİŞİRKEN BİZ DURMAMALIYIZ

Korsanların bazı fikirlerini tartışmaya değer buluyorum. Avrupa’da zamanında partiler çevreciliğe yeterli ilgi göstermediler, bunun üzerine 1970-1980’lerde o zamanın gençleri Yeşiller Partisi’ni kurdular ve başarılı da oldular. Artık birçok ülkede hükümet ortağı bile olabildiler. Gelecek açısından yeni olarak internet, yapay zeka ve şimdi de Metaverse gibi teknolojilerin yaratacağı muazzam değişime farklı politikalar gerekiyor. Ama biz maalesef ülkemizdeki bambaşka gündemlerden dolayı geleceğimizi önemli derecede ilgilendiren bu tür gelişmeleri yeterince ilgi göstermiyoruz. Ne muhalefetin, nede iktidarın böyle bir gündemleri henüz pek yok. Oysaki bizim de bu kadar hızlı değişen yenidünyaya adapte olmamız gerekir. Ülkemizi dünyadaki bu siyasi trendler ilgilendirecek mi? Şimdi değilse gelecekte muhakkak. Eğer dikkat etmezsek tren kaçar.

Sapiens ve Homo Deus adlı kitaplarıyla son döneme damgasını vuran Tarihçi / Yazar Yuval Noah Harari, birkaç yıl önce Davos Zirvesi kapsamında yaptığı konuşmayla dikkat çekti.

Biyoloji ve verinin bugünkü bilişim kapasitesiyle bir araya geldiğinde yakın gelecekte doğurabileceği benzersiz tehlikelere dikkat çeken Harari’nin konuşmasından önemli başlıklar:

1.​Muhtemelen Homo Sapiens türünün son örnekleriyiz.

2.​Önümüzdeki dönemde bedenimizi ve zihnimizi yeniden inşa etmenin yollarını bulacağız.

3.​Dolayısıyla veri 21. Yüzyılın ekonomisinde yeni bir ürüne dönüşecek.

4.​Tekstil, otomobiller ya da silahlar değil; bedenler ve zihinler geliştireceğiz.

5.​Yaşamın neye dönüşeceğini veriyi yönetenler belirleyecek.

6.​Veriyi kontrol edenler sadece insanlığın değil, yaşamın geleceğini tanımlayacak.

7.​Veri dünyanın en önemli varlığı haline gelecek.

8.​Geçmişte bunun karşılığı araziydi.

9.​Ancak bu çok küçük, kısıtlı bir zümreye aitti.

10.​Endüstri çağında makinelerin önemi arazinin değerini geride bıraktı.

11.​Çok sayıda makinanın az sayıda insanın hizmetine girmesi insanlar arasında sınıfları doğurdu. Sermaye ve işçi sınıfı böyle doğdu.

12.​Bugün ise veri, makinaların yerini alıyor.

13.​Ve aynı şekilde verinin kontrolü az sayıda insanın eline geçerse insanlık sınıflara değil, farklı türlere ayrılacak.

14.​Veri önemli; çünkü bugün sadece bilgisayarlara değil, organizmalara da müdahale edebiliyor, onları bir anlamda ‘hack’ ediyoruz.

15.​İnsanı hack etmek için güçlü sistemlere ve bol miktarda veriye ihtiyacımız var.

16.​Bedenin nasıl çalıştığına dair bilgilere sahip olmamız gerek.

17.​Bugüne kadar kimse insanı hack etmek için ihtiyaç duyulan veriye ve cihaza sahip değildi. Vatandaşların her adımını, her detayını istihbarat ağlarıyla takip eden devletler dahi bu verileri işlemek ve anlamlandırmak için gereken güçten mahrumdu.

18.​Bugün bu değişiyor. İki paralel evrim bunu mümkün kılıyor.

19.​Makine öğrenimi ve yapay zeka ile biyoloji ve beyin bilimi konusundaki gelişmeler insanı çözmemizi sağlıyor.

20.​“150 yıllık” çalışmalarımızın sonucunda organizmaların aslında bir algoritmadan ibaret olduğunu öğrendik.

21.​Ve artık bu algoritmaların şifresini çözme yeteneğine kavuştuk.

22.​Biyokimyasal verileri elektronik sinyallere çevirerek bilgisayarların analiz edebilmesini sağladık.

23.​Yeterince veri ve bilişim gücüyle bizi bizden daha iyi tanıyan yapılar ortaya koyabiliyoruz.

24.​Bu gücün ve bilginin yaygınlaşmasıyla birlikte kendimizi Amazon’dan, Alibaba’dan ya da istihbarat servislerinden saklamamız zorlaşacak.

25.​İnternette dolaşırken, sosyal medyada vakit harcarken ya da video izlerken algoritmalar göz hareketlerimizi, kalp atışlarımızı, zihin aktivitelerimizi takip ederek bizi profilleyebilecek.

26.​Reklamlar bize ürünlerini pazarlarken cinsel eğilimlerimizi dahi bilerek kişiselleştirme yapacaklar.

27.​Biz bunun farkında olmayacağız ancak onlar olacaklar.

28.​Bizim tutkularımızı okuyup ona göre teklifler sunacaklar.

29.​Bu çağ bir ‘dijital diktatörlük’ yaratabilir.

30.​Demokrasi bilgiyi farklı kurumlara dağıtarak karar mekanizmaları yaratır.

31.​Diktatörlüklerse bütün bilgi ve gücü tek noktada yoğunlaşarak işleri yürütür.

32.​“21.Yüzyıl”daki yapay zeka ve makine öğreniminin ortaya çıkardığı güç, demokrasinin üstünlüğünden yana duran ibreyi diktatörlüklere doğru savurabilir.

33.​Demokrasi merkezi veri işlemeyi mümkün kılan yapılara uyum sağlayamazsa insanlar dijital diktatörlüklerin boyunduruğu altına girebilir.

34.​Bugün dahi teknolojileri kullanan demokratik görünümlü (ABD, İsrail gibi) ülkelerin bu tip yapılar kurmak için çalıştığını gözlemliyoruz.

35.​Verinin kontrolü bir elit grubun dijital diktatörlüklerden daha radikal yapılar ortaya çıkarmasına yol açabilir.

36.​Bu elitler insan bedenine hükmetme yeteneğiyle yaşamın geleceğine karar vermeye yönelebilir.

37.​Bilim, doğal evrim süreçlerini akıllı tasarıma aktarma görevini üstleniyor.

38.​Bu tasarım, bulutlardaki Tanrı’nın değil; bulut sistemlerini kullanan IBM, Microsoft gibi şirketlerin aklını temel alıyor.

39.​Bilim, bizi organik sınırlarımızdan inorganik sınırlara taşıyacak.

40.​“4 milyar yıllık organik yaşam”dan akıllı tasarımın şekillendireceği inorganik yaşama sürükleniyoruz.

41.​Verinin kimin elinde bulunduğu bu yüzden her zamankinden daha önemli.

42.​Arazinin ya da makinaların sahipliği ve kullanımına yönelik düzenlemeler konusunda bilgi ve tecrübeye sahibiyiz ancak verinin düzenlemesine yönelik bilgilerimiz yetersiz.

43.​Bu zor, zira arazi ve makinaların aksine bilgi birçok yerde dağılmış halde ve kolayca kopyalanabiliyor.

44.​Sahiplikten söz etmek çok zor.

45.​Bu konuda bir şeyler yapma sorumluluğu devletlere, politikacılara yüklemek de akıllıca değil çünkü onlar da yeterince güvenilir değiller.

46.​Birçok politikacı ve hükümet geleceğe yönelik vizyon çizme konusunda yetersiz.

47.​Toplumlara sundukları geçmişe yönelik nostaljik hikayelerden ibaret.

48.​Bir tarihçi olarak konuşayım: geçmiş sandığınız kadar eğlenceli değildi, o devirlerde yaşamak istemezdiniz. Ve geçmişe dönmek mümkün değil. Bu bir çözüm olamaz.

49.​Verinin sahipliği konusunda bilimcilere, hukukçulara, filozoflara hatta şairlere danışmamız gerek. Bu sadece insanlığın değil tüm yaşamın geleceğini ilgilendiren bir açmaz.

50.​Bu sorun, önümüzdeki birkaç 10 yıl içinde gündemimize gelecek. 200 yıl sonra zaten bugünkü anlamda insanların kalacağını sanmıyorum.

51.​Bambaşka bir tür ortaya çıkacaktır.

52.​Bugün insanların çoğu, “veri” denince ne satın aldığı, hangi linke tıkladığını düşünüyor ancak esas önemli olan biyolojik veriler.

53.​Hack edilecek tek şeyin bilgisayarlar olduğunu sanıyorlar ancak beden çok daha büyük bir hedef.

54.​Asıl hedef beyindir.                                  

55.​Ülkem İsrail, Batı Şeria’da dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir takip sistemi inşa ediyor. İnsanların her anlamda her adımını kontrol etmeye çalışıyor.

56.​Çin, Kuzey Kore ve ABD de öyle.

57.​Ancak bugün bu takip hala geleneksel sistemler üzerinde yürüyor.

58.​Yarın bir akıllı bileklik takmaya mecbur kalacağımız yapılarda işler daha da değişecek. Sokakta liderinizin posterini gördüğünüzde ne hissettiğinizi merkeze rapor edecek tarzda sistemlerden söz ediyorum.

59.​Eğer iyi niyetli bir küresel mutabakat olmazsa hiçbir devlet böyle bir yarışta geride kalmak istemeyecektir.

60.​Bu sorunun çözümü birçok farklı grubun ortak çalışmasını gerektiriyor.

61.​En büyük çelişkileri sağlık alanında yaşayacağız.

62.​Mahremiyet ile iyi hizmet arasında tercihler yapmamız gerekecek.

63.​Daha iyi bir teşhis ve tedavi için bedenimizde ve beynimizde olan bitene yönelik yetkiler vereceğiz.

64.​Sanıyorum sağlık kazanacak. İnsanlar daha iyi sağlık için mahremiyetlerinden vazgeçecek.

65.​Hatta bazı ülke ve durumlarda bu mecburi olacak.

66.​Daha iyi şartlarda bir sigorta istiyorsanız bu verileri vermeniz gerekebilecek.

Bütün bu düşünceler Neşet Ertaş’ın bu şarkı sözleri aklıma getirdi:

Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın?

Ben de gülemedim; yalan dünyada

Sen beni gönlümce mutlu mu sandın?

Ömrümü boş yere çalan dünyada

Ah, yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

Sen ağladın, canım, ben ise yandım

Dünyayı gönlümce olacak sandım                                                       

Boş yere aldandım, boşuna kandım

Rengi gözümde solan dünyada

Ah, yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

Bilirim sevdiğim, kusurun yoktu

Sana karşı benim gayet de çoktu

Felek bulut oldu, üstüme yağdı

Yaşları gözüme dolan dünyada

Felek bulut oldu, üstüme yağdı

Yaşları gözüme dolan dünyada

Ah, yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı

Garip bülbül gibi feryadım kaldı

Alamadım, eyvah, muradım kaldı

Ben gidip ellere kalan dünyada

Ah, yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

Ah, yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada

Editör: Haber Merkezi