23 Haziran’da (yarın) yenilenecek İstanbul Belediyesi seçimi öncesi adayların ve siyasi partilerin seçim çalışmaları alabildiğine tempolu sürerken, iktidar kanadının ”İstanbul’u veremeyiz, verilmemeli” türünden yaptığı açıklamalar, iç barış adına kaygı vermektedir.  

Ne demek, ”İstanbul’u veremeyiz, ne demek İstanbul’u vermeyeceğiz.” Madem ki demokrasiyle yönetilen bir ülkeyiz, madem ki demokratik bir seçim yaşanıyor, neden veremeyeceksiniz? O zaman seçime ne gerek var?  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İmamoğlu’nun Ordu Valisine yönelik sözlerini “hakaret” olarak kabul edip, ”böyle biri O makama yakışmayacağı gibi, O makama gelemez bile” demesi neyin göstergesi? Devlet Bahçeli’nin son konuşmasında ısrarla vurguladığı ”İstanbul’u veremeyiz, vermeyeceğiz” ifadesi neyin işaretidir? Hani demokrasi vardı, hani demokratik bir ortamda seçim vardı? Ne oldu şimdi? Demokrasi sadece siz alırsanız mı oluyor, rakip seçimi aldığında olmuyor mu…?

Cumhur ittifakı tarafından iç barışa ve toplumsal hayatımıza hiç ama hiç yaramayacak türden açıklamalar yapılması genel anlamda kaygı yaratmaktadır. Neyin telaşıdır, neyin paniğidir veya neyin hesaplaşmasıdır belli değil. Ama bilinen bir gerçek var ki, kullanılan dil çok sert ve endişe vericidir. Bu dil, iç barışımız ve ekonomimiz adına kötü sonuçların habercisidir.

“APO KURTARICI OLDU”

Bebek katili Abdullah Öcalan’ın, seçimler öncesi KÜRT seçmene yönelik ‘’ tarafsız olun” dediğini iddia eden mektubun, Cumhur ittifakını temsil eden AKP ve MHP tarafından ‘olumlu’ karşılanması ve memnuniyet duyulması özellikle Milliyetçi kesimde büyük tepkilere neden oldu. Öte yandan, Devletin haber Ajansı olan Anadolu Ajansının, CHP’nin haberine yer vermemesi ve Bebek Katili APO’nun mektubunun yayınlaması da ayrıca etik olmadı.