Dünya’nın da bir ömrü var. Vakti giderek azalıyor.  Azalarak her şeyin bittiği gibi.

Konacak dal bulamayan kuşların suçu yok. Dışarıda salıncak kuracak ağaç bırakmayan biziz. Üzerine kalp kazıyacak, arkasına saklanacak, sırtımızı yaslayacak bir can bırakmayan biziz.

Ardımızdakileri tek tek tüketip sonra zamanı suçlamaya gerek yok.

Çocukluğumuzun da suçu yok. Topumuz yan bahçeye kaçtı ,düşüp dizlerimiz kabuk bağladı, avuçlarımızın içi acıdı.

Dostluğu, kan kardeşliğini öğrendik de bencilliği, dönüp gitmeyi ne ara öğrendik?

Şimdi aramızdan çıkan Brütüs’leri  suçlamaya gerek yok.

İnsanlığı da, doğayı da ,dostlukları da, kardeşlikleri de, sevgileri de; her birini bol keseden fütursuzca harcadık.

Biz birlikte koşarız diyerek hızlandık; baktık, arkamızdakiler dağılmış. Önümüzdekiler aradaki mesafeyi açmış. E hani birlikte koşacaktık?

Brütüs’leri gaza getiren Cassius ‘u suçlamaya gerek yok.

 İşinin erbabı olmayı bilen biziz. Ayakkabı boyuyorsak en sağlamını, çömlek yapıyorsak en estetiğini, cama üflüyorsak en güzelini, ekmek pişiriyorsak en güzel kokanını elde ederiz biz.

Liyakat sözü verip cam üfleyene hamur yoğurtturuyorsak o zaman Sezar’ıda suçlamaya gerek yok...

Diyeceğim şu ki aylardır, haftalardır yazdığım en kısa makaledir. Ama her kelimesinde sayfalarca dize birikmiştir.

Her söyleneni duymadığımız gibi, her okunanı da anlamadığımız oluyor.

Evrim’in de bunda suçu yok..

EVRİM TOK