SESSİZLİĞİN GÜCÜ

Abone Ol

Gerçek iyilik, toplumun kalıplaşmış ahlaki ve insani değerleri karşısında bir meydan okumadır.

Özünde göreceli bir kavramdır ve yanılmaya çok müsaittir. Yani çok iyi diye nitelendirdiğiniz insanlar şeytanın yardımcısı olabilir. Kötü dediğinizin de ilahi güç tarafından aslında size iyiliği dokunabilir. Bütün bu karmaşa insan hayatının tecrübe diye isim taktığı avunmalara sebep olur.

İyilik konusu o kadar derin bir mesele ki üç beş paragrafa sığamayacak kadar uzun cümleler kurdurtur insana. Çünkü toplum iyiyi budala, saf ya da akılsız nitelendirdiğinde artık iyiliğin de özünde bir değeri kalmaz.

İnsanların bencilliklerini ve ikiyüzlülüklerini ortaya dökmesi bir anlamda kendi ahlaki çelişkilerini gösterir.

İyiliğin ve saflığın çıkarcı bir dünyada nasıl yanlış anlaşıldığını ve dışlandığını derinlemesine bizzat yaşayarak anlarız.

İyilik zaman içinde bedeli olan maneviyatında insan ruhunu rahatlattığı düşünülse de aslen bu bedelin çok ağır olduğu bir yaklaşımdır.

Dostoyevski “Budala” kitabında Miskin gibi karakterlerin, çoğu zaman yalnızlaştırır, alay konusu ettirir ve hatta yok edilir hali ile tanımlar. Buna rağmen, iyiliğin gücü, etkisinin derin ve kalıcı olmasıdır. Okudukça iyi miyim kötü miyim sorgularsınız…

İyilik görünüşte zayıf ama aslında dönüştürücü bir güçtür. Sonuç olarak, insanlığın en temel çelişkisi iyilik, dünyanın acımasızlığına rağmen varlığını sürdürür. İyiliğin kendisi bir amaçtır ve istemsizce kişiye zararda verir.

Saf iyilik, dürüstlüğe ve koşulsuz merhamet ile toplumun ikiyüzlülüğüne bir ayna tutar.

Ancak bu özellikler sizi "budala" nitelendirilen bir konuma düşürür. Çünkü toplum, maskeler ardında saklanan bir oyunu oynamayı reddeden iyi karakterini anlamakta zorlanır.

Yani, toplum maskeler ardında saklanan bir oyunu oynamayı reddeden iyi insanları anlamaz.

Hz. Ali ‘ye sormuşlar; Filan kişi senin hakkında kötü düşünüyor diye. "İnanmam..." demiş.

"Ben ona iyilik yapmadım ki, bana kötülük yapsın."

Yapılan bütün iyiliklerin neticesinde de kötülük görür, haksızlık görür insan.

Bu kişinin zayıf olmasından değil, tam tersine, dünyanın onun saflığını kaldıramayacak kadar yozlaşmış olmasından kaynaklanır.

Zamanla insan sorgular;

İyilik, acı çekmeye değer mi?

Bunun karşılığı susmak mıdır, yoksa kötülükle cevap vermek midir?

Sokrat şöyle demiştir:

"Bir eşek bana tekme atarsa, onu dava mı edeyim, şikâyet mi edeyim, yoksa tekme mi atayım?"

Mesele, kazanmakla ilgili değildir. Mesele enerjimizi hak edenleri seçmekle ilgilidir.

"Cehalet bağırır, bilgelik susar!"

Birinin sadece hakaretler ve gürültü sunacak bir şeyi olduğunda, en güçlü tepki sessizliktir.

Çatışma arayan biri yüksek sesten ve söylemlerden faydalanarak kendi kötülüklerinin görünmesini ve duyulmasını istemez. Karşı tarafı suçlamalıdır çünkü kendi suçları örtülsün.

Oysa gerçek zekâ kendini dayatmaya ihtiyaç duymaz, sadece parıldar.

{ "vars": { "account": "G-LFQRKY8JGD" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }