Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini kendine rehber edinerek, öğretmenlik yaptığı yıllarda öğrencilerine kola değil ayran için, yerli mallarını tüketin dediği sebebiyle muhtıra döneminde gözaltına alınan, baskılar gören ve inandığı değerlerden öğretmenliği bırakıp iş hayatına atıldığı sonraki yıllarda da hiç ödün vermeden yaşamını devam ettiren, iyi bir aile babası olan Cemal Halaman, 7 Haziran’da gerçekleşecek genel seçimlerde milletvekili olmak için partisinden ön seçimle belirlenecek olan milletvekili adaylık başvurusu yaptı. Gezici ofisinde gecesini gündüzüne katarak çalışan CHP İstanbul 2. Bölge Milletvekili Aday Adayı Cemal Halaman, partisinin aldığı ön seçim kararının yerinde bir karar olduğunu belirterek, “Bizi iktidara görecek anahtarı elimize almış bulunuyoruz. Ben de edindiğimi bilgi birikim ve deneyimlerimi halkımın hizmetine sunmak için aday oldum” diye konuştu.





Neden aday oldunuz?

CHP Atatürk’ün kurmuş olduğu bir parti. Bir defa Atatürk’ten dolayı CHP’ye ilgim var. 12 yıldır ülkeyi yöneten partinin ülkeyi yönetiş biçimini tasvip etmediğimden ülkeyi bir karmaşa ortamına sürüklemesi, hele hele son seçimlerde ülkemiz için ülkemizdeki insanlar için, çok daha büyük önem kazandığı için CHP’den bu dönem milletvekili adayı olmak istedim. Siyasi partilerin yönetim biçimlerini beğenmiyorum. Bu seçimlerin Türkiye için bir kırılma noktası teşkil edeceğini düşündüğüm için bu dönemde ülkeme CHP içerisinde yararlı olacağımı düşündüğüm için, benim anlayışıma, yaşam tarzıma, dünya görüşüme en uygun parti CHP olduğu için, CHP’nin daha iyi bir iktidar partisi olacağını düşündüğüm için CHP’den aday oldum.



CHP’ye nasıl bir katkınız olacağını düşünüyorsunuz?


Benim kişi olarak kendimden bahsetmem doğru olmaz. Bir insanı tanımak istiyorsanız onu önce ailesine sormanız lazım. Sonra çocuklarına ve akrabalarına soracaksınız. Eğer bunlar bir kişi için iyi diyorlarsa sizde ona göre davranacaksınız. İş hayatında, gerek mal ve hizmet sattığı kişiler o kişiden memnun iseler o kişi iyidir. Mal ve hizmet satın aldığı kişiler bu adam doğrudur, sözünde durur diyorlarsa iyidir. Gerek iş gerek sosyal yaşamında ilgili olduğu kişiler o kişiden memnun iseler o kişi öyledir. Ben hem aile hem iş hem de siyasi yaşamım boyunca üzerime düşen tüm sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirdiğime inanıyorum. Şimdi tüm bu güzel deneyim ve birikimlerimi halkımın hizmetine sunmak istiyorum.

Tüm vekillerin blok olarak hayır veya evet dediği bir meclis olur mu?

Bizim mevcut anayasamıza göre devlet kurumu, devletin çatısı oluşurken kuvvetler ayrılığı esas alınmış. Cumhuriyet rejimi kabul etmemizin nedeni monarşi yönetimleri kabul etmememizdir. Yasama ve yürütme yetkilerini tek kişide toplanmasının sakıncaları görülmüş ve böylece Cumhuriyet rejimi benimsenmiş. Yetkinin tek elde toplanmamasını sağlamak için bu üç kuvveti birbirinden ayırmış ve bu kuvvetler arasında astlık üstlük münasebeti de yok. Üçü de birbiriyle eşit. Yani güç üçe dağıtılmış. Ama şu anda bizim siyasi partiler ve seçim kanunumuz adeta bu anayasanın temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı prensibini ortadan kaldırmıştır. Bu nasıl olmuş? Bana göre siyasi partiler ve seçim yasaları Anayasa’nın ruhuna ve bazı maddelerine karşı. Bununla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin bir dava açılmış olsa bu yasalar iptal de edebilir. Anayasa’da der ki siyasal partiler iç işleyişlerinde demokratik usullere uyar. Demokratik usul nedir? Ülkeyi yönetenler muhalifler herkes kendine demokratım diyor. Kimse ben demokrat değilim demiyor. Madem demokratsınız o zaman temel ilkelerini sağlamak lazım. Meclisimizde asılan tabelada ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ deniliyor. Yani güç millettedir. Meclisin iki ana görevi vardır: Bunlardan birincisi yasa yapmaktır, ikincisi yürütmeyi denetlemektir. Peki bugünkü meclis bunları yapabiliyor mu? Buna bakmak lazım. Yasama faaliyetlerinin nasıl yapıldığını görüyoruz. İç Güvenlik Paketi’nin tartışıldığı şu günlerde meclisteki vekiller birbirlerinin kafalarını yarıyor. Orada bakıyorsunuz blok halinde evet diyenler blok halinde hayır diyenler var. Bir partinin milletvekilleri aynı anda hep beraber nasıl blok halinde evet ya da hayır diyebilir. Bu işte meclisin nasıl oluştuğuna bakmamız gerekir. Biz halkın vekili olacağız, halkımızın ihtiyaç ve beklentilerine göre hareket edeceğiz.





‘PARTİMİN ÖN SEÇİM KARARINI YERİNDE BULUYORUM’

Rahmetli Turgut Özel Siyasi Partiler Yasası’nda bir değişiklik yaparak seçimlerdeki adayların merkez yoklamayla belirlenebileceğini yasalaştırdı. O günden sonra adayları örgüt seçemedi. Seçimler ağırlıkta merkez yoklamayla yapıldı. Merkezden seçildiği zaman ne olur? Aday olacak kişiler örgütündeki arkadaşlarına gidip kendini anlatma gereğini duymuyorlar. Tersine Merkeze kendini beğendirme yarışına giriyorlar. Şimdi bir veya birkaç kişinin seçtiği kişiler ve meclis bu şekilde oluşuyor. Oysa demokrasilerde görevlendirmeler aşağıdan yukarıya doğru yapılır. Üstten aşağıya doğru görevlendirmelerin yapıldığı yerde demokrasilerden bahsedilemez. Oysa aşağıdan yukarı doğru görevlendirmeler olsa bugün yaşadığımız sorunların birçoğu daha rahatça çözülür ve ülkemiz daha rahat yönetilir. Ayrıca ülkeyi yönetenlerin arasındaki ilişkilerde daha düzeyli olur ve bu ilişkiler yukarıdan aşağıya yansıdığını, insanların gerilimden kurtularak yüzlerinin güldüğünü göreceğiz. Bu anlamda partimin ön seçim kararını da çok yerinde buluyorum.
‘VEKİL OLURSAM MAAŞIMLA EĞİTİME DESTEK OLACAĞIM’
Aday olup milletvekili olursanız nasıl bir milletvekili olursunuz?

Benim de milletvekilliğine aday olmamın temel nedeni de budur. Ben CHP’de demokratik yönetim anlayışına doğru bir açılımın olduğunu gördüm ve bu adaylık belirleme sürecinde ön seçime uyacaklarını deklere edince ben aday olmaya karar verdim. İlla seçileyim diye bir ısrarım yok. Yıllardır demokrasiye inandığım için CHP’nin ilkelerini savundum. Bu ilkelere doğrultusunda atılan doğru adımları gördüğüm için aday oldum. Benim milletvekilliğinin kişisel olarak katacağı maddi hiçbir şeye ihtiyacım yok. Beni tanıyanlar bilir yıllardır özellikle eğitim alanında yaptığımız desteklerle tanınıyoruz. Belki bunu söylemek için biraz erken ama ben milletvekilliğinden alacağım maaşımın tamamını ülkemizde eğitim desteğine ihtiyacı olan gençlerimiz için kullanacağım.


‘KENDİNİ YARATAMAYAN KİŞİNİN KİMSEYE BİR KATKISI OLMAZ’


İnsan önce kendisini düşünür. Kendisini düşünmesi de normal bir şeydir. Kendini yaratamayan, kendine çözüm üretemeyen bir birey toplumun hiçbir sorununa çözüm olamaz. Bir canlının en önemli hakkı yaşama hakkıdır. Yaşama hakkına tecavüz edildiği zaman herkes aslan kesilir. Bazıları böyle de ortaya çıkıyor. Hayatımızda önceliğimiz ailemiz, ikincisi işimiz. Yani ekmeğimizi ve hayatımızı kazanmak için işimize önem vermeliyiz. Ben bir kişinin ailesini ihmal ederek, işinde çalışmayarak partiye gidip gelmesini çok yararlı görmüyorum. Bu kişilere de nasihatim önce kendinizi oluşturun.


‘CHP’DE DEMOKRASİ BİR GELENEKTİR’

CHP’ye yönelik temennim parti içinde başlatmış olduğu demokratik açılımı devam ettirmesidir. Bu büyük bir eksiklikti. 1971’de 12 Mart Muhtırası verilmiş hükümet görevden alınmış ve darbeyi yapanlar CHP’den rahmetli Nihat Erim’i istifa ettirmişler ve ona bir tarafsız, bir milli hükümet kurma görevi vermişti. Nihat Erim Hükümeti teşkil ederken her partiden bakan talebi oldu. Tabi CHP’den de oldu. CHP’nin o zaman Genel Başkanı İsmet İnönü, Genel Sekreteri de Bülent Ecevit. Nihat Erim’in hükümete üye talebine İsmet İnönü sıcak bakıyor ve üye veriyor. Tabi bu oluru verirken Genel Sekreteri Bülent Ecevit ile görüşüyor. Bülent Ecevit Nihat Erim’e bakan verilmesine karşı çıkıyor. İnönü ile bir anlaşmazlığa düştü. İnönü’ye bu darbenin CHP’ye karşı yapıldığını ifade ediyor. İnönü de devlet tecrübesiyle bu darbecilere bakan vermeyi kabul ediyor. Bunun üzerine Bülent Ecevit, İnönü’ye istifa dilekçesini veriyor ve genel sekreterlikten istifa ediyor. İnönü istifayı kabul ediyor.

‘CHP DEMOKRATİK GELENEĞİNİ SÜRDÜRMELİDİR’

Aradan bir zaman geçiyor. Bu arada Ecevit’i yerine genel sekreterliğe Kamil Kırıkoğlu getiriliyor. İnsanlar heyecanlı, düşüncelerini herkes söyleyebiliyor. Meseleleri tartışabiliyorlar. Bir süre sonra parti bir kurultay yapıyor. Bu kurultayda İnönü, PM listesini hazırlıyor, Bülent Ecevit de bir liste hazırlıyor. İki liste kurultayda yarışıyor. Bu yarışta Bülent Ecevit’in listesi galip geliyor. Bunun üzerine Sayın İnönü demokratik bir tavır göstererek Genel Başkanlıktan istifa ediyor. Bu istifadan sonra hemen tüzük gereği tek maddelik bir seçimle genel başkanlığa Bülent Ecevit seçiliyor. Rahmetli İnönü o kurultayda ayağa kalkıp Ecevit’e teslim ediyor. CHP’de o demokratik gelenek var. Demek ki o demokratik geleneği daha da geliştireceğimiz yerde bunu bozduk. Bozduktan sonra oylarımız gittikçe azaldı. Türkiye’nin birinci partisiydik. O zaman tüm adayları partililer seçiyordu. Hatta bir ara CHP barajın altında bile kaldı. Eğer CHP bu anlayışı sürdürürse CHP’nin iktidar olmaması için hiçbir neden yoktur. CHP gibi marka değeri olan bir parti yok. Kaldı ki kurucusu Atatürk.

‘ÜLKENİZE YARARLI OLACAK KİŞİLERE OY VERİN’

Örgüt üyelerine mesajım, adayları iyi tahlil etsinler, adaylar hakkında iyi araştırma yapsınlar ve hangi adayı beğeniyorlarsa ona karar versinler. Arkadaşım diye değil ülkesine en çok yararlı olabileceğine oy versinler. Tüm partideki arkadaşlarımızın seçimlerini yaparken ülkeye ve topluma yararlılık şartını göz önünde bulundurmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü insanlar geçmişte yaptıkları bir yer de gelecekte yapacaklarının teminatı olacaktır.


KUTU

Cemal Halaman Kimdir?

1947 yılında Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti'nde, Adana'nın Kozan ilçesinde doğdum. Füsun Halaman ile 41 yıldır evliyim. İki oğlum, gelinlerim ve üç torunum var. İlk ve orta öğretimi Kozan'da bitirdim. Liseden mezun olduktan sonra 'Öğretmen Okulu' meslek dersleri eğitimini tamamladım ve O'nun gösterdiği hedefi takip ederek öğretmenlik yapmaya başladım. Bir yandan da Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne kaydoldum. Yüksek öğrenimim süresince öğretmenlik yapmaya devam ettim.
Bu büyük dünya liderinin ilke ve inkılapları öncülüğünde, o ışık dolu yolda ilerleyerek akademinin Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldum. Üniversitede çağdaş uygarlık yolunda şekillenmiş bir genç olarak da hayata atıldım. Çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden istifa ettim ve özel sektörde çalışmaya başladım. Beş yıl sonra da kendi işimi (matbaamı) kurdum ve karton ambalaj üretimi yapmaya başladım.
Yine O'nun gösterdiği hedefi izleyip teknolojiyi yakından takip ederek, üretim miktarını ve üretim kalitesini arttırdım. Bunu tek başına değil sıfırdan kuruluşunu yapmış olduğum firmadaki yüzlerce çalışanımızla birlikte başardım. İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya'dan aldığım siparişlerle yaptığım anlaşmalarla ülkeme girdisi sağladım. Üretimimizin tamamına yakınını, çoğunluğu Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine ihraç ederek, firmanı Türkiye'nin ve dünyanın önemli matbaalarından biri haline getirdim. En önemlisi de, benimle birlikte çalışıp alın teri döken yüzlerce insanıma istihdam, ailelerine refah sağladım. Ve bütün bunları, iş hayatı denilen satranç oyununda hiç 'Mat' olmadan, hep 'Şah' çekerek başardım.
Şimdi yeni bir hedefim var. Bu tecrübe ve birikimimi, 12 yıl önce bu aydınlık ülkenin üzerine çöken kara bulutları dağıtmak için kullanmak. Daha çok çalışmak ve O'nun gösterdiği yolda, çağdaş uygarlık hedefine, aydınlığa yürümek. Öğretmenlik yaptığım dönemde, Adana'da TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) il yöneticiliği ve TÖS kapatıldıktan sonra TÖBDER kuruluculuğu yaptığım için 12 Mart zulmünden nasibini almış bir yurttaş olarak, özgür bir Türkiye için çalışmak. Çünkü, uygarlık yolunda yürümek ve başarıya ulaşmak yaşamanın ilk koşuludur. Bu yol üzerinde duraklayanlar, durup da ileri değil geriye bakıp imrenmek bilgisizliğinde ve dalgınlığında bulunanlar genel uygarlığın coşup gelen seli altında bir gün boğulacaktır.
 Fidan UĞUR- Kent Yaşam

Editör: Haber Merkezi