Sakin bir anımızda birisi gelip etrafımızdakileri ya da ailemizden birilerini sevip sevmediğimizi sorsa kesinlikle olumsuz cevap vermeyiz.  Kimseye itiraf etmeden iç sesinizle düşünün bakalım ; öfkeli bir anınızda o kişilerden birine çığrınızdan çıkmış bir halde sesli sözlü saldırırken o sevgiden eser var mı?

Kimi zaman sokakta gördüğümüz hırdalaş kavgaların kahramanlarının bir ara iyi arkadaş olduğuna şahit değil miyiz? Ya da gergin  anında diğerinin açıklarını, onu utandıracak mahremlerini dışa vuranları eleştirmez miyiz “Hani siz dosttunuz diye”. Bir veya bir kaç çocuğu olmuş ebeveynlerin , çözüm arayışına bile tenezzül etmeden, şak diye boşanıp ömür boyu yavrularını mutsuz etmeleri bizi üzmez mi?

İlişkilerimi başlatırken kendimi eleştirdiğim kötü bir özelliğim var. “Başlangıçta hiç kimseye temkinli yaklaşmayıp yüz puanı yapıştırmam.  Sonra sonra kişinin hatalarıyla bu notu düşüre düşüre sıfırlamam. “

Oysa yaşam tersini gerektiriyor. Hele hele günümüzde. Gereğinden fazla köpürmüş kavga-gürültülerin en önemli sebebi gibi geliyor bana bu hata. Yanlış kişiyle dostluklar, yanlış evlilikler, yanlış seçilmiş personel vs. Kişisel ilişki olsun, iş ilişkisi olsun kriterler ve öncelikler  çok çok önemli. Bu da seçen kişinin kişilik özellikleriyle veya işe alınacak personelin dolduracağı boşlukla birebir örtüşmeli.  Örneğin bir numaralı kriteriniz GÜVEN ise yaşamınızın bir yerine alacağınız kişiyi bu kritere ilişkin gizli testlere tabii tuttunuz mu, ya da SAMİMİYET ise kuvvetli değeriniz, önce kişinin samimiyetini kendi ölçülerinizle yeterince sorguladınız mı? Sessiz ve derinden, tarafsız gözlemlerle ya da denk gelen kişilerle yapılan sohbetlerle. Yanlış seçilen elemanlar yüzünden işyerini devreden yorgun patronlar tanıyorum.

Kırmadan, dökmeden, sohbet tonunda açıklamalarla ilişkilere konulan noktalar olgunluğun da belirtisi aynı zamanda. İlişkilerimizi bozuk para gibi harcamak yerine çözümlerin mümkün olmadığı hallerde herkes için en güzeli böyle sonlar...