ZİNDANLARA VEDA

Abone Ol

17 Haziran 2025 tarihinde Prof Dr Ümit Özdağ duruşması sonrası , geçmiş tarih dejavu oldu benim için….

Duruşma sonrası neden bu kadar yorgun hissettiğimi kendimde sorguladığımda, bundan 19 yıl öncesine gitti zihnim ve duygularım….

Aynen Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında da benzer duyguları ve hem de uzun yıllar boyunca her gün yaşamış idik…

Salonda yüzlerce kişi; içeride korku, kaygı, öfke, belirsizlik, çaresizlik, haksızlık, adaletsizlik, ümitsizlik gibi insan ruhunu çok zedeleyen duygular insanın bu enerjiyi emmesine ve sersem gibi olmasına yol açıyordu….

Aynen dün de böyleydi…..

Silivri…..

KARANLIK BİR GARABET artık benim için…..

Cezaevi içinde yargılama! Nerede görülmüş….!

Objektif yargılamanın sağlanması gerekirken, bunu cezaevinde yaratmak hukuk mantığına aykırıdır, insanlarda başka başka korku ve kaygıları tetikler…. Ve bu durum gelişmiş hiçbir ülkede yoktur….

Gerçi ayıp ettim sanırım; zira biz az gelişmiş bir ülkeyiz, kanaatimce gelişmekte olan bir ülke dahi değiliz…

Silivri….

2006 yılında başlayan ilk dalga ile neyin içine düştüğümüzü anlayamadığımız belirsiz bir sürece girmiştik. Müvekkilin ilk gözaltı sürecinde, gözaltı süresinin bitmesi ile salıverileceğini, bir yanlış anlama olduğu kanısı hakimdi. O zamanlarda henüz 16 yıllık hukukçu idim ve siyasi bir dava deneyimim olmamış idi…. Kavramakta zorlanıyordum…

Sonra ard arda gelen dalgalar, olayın vahameti ve siyasi boyutu hakkında şok etkisi yaratmaya yetmiş idi.

Aylar, aylar, aylar geçti ve ne yazık ki tam 8 ay sonra iddianname ile tanışma şerefine nail olduk…

Sayın Mahkeme, ah benim cumhuriyetçi Mahkeme Başkanım….. Rahmetli Köksal Şengün…

Ne yazık ki ve nasıl oldu ise 15 gün içinde iddianname kabul edildi ve 2006 Ekim ayı ilk haftasına duruşma günü verildi….

Tüm Dünya basını ilgi ile takip ediyordu soruşturmayı…Çünkü çok önemli isimlerin yer aldığı, tuhaf bir senaryo vardı ortada…

Silivri….

Cezaevi içine bir duruşma salonu inşa edildi…sözde büyük ve ihtiyacı karşılamaya yönelik…

Oysa kanaatimce Metris Cezaevi içindeki spor salonu, mahkeme salonu haline dönüştürülebilirdi, ki geçmişte sıkıyönetim yargılamaları burada yapılmış idi…

Ama ve sanki adeta insanlar gelemesin, ulaşamasın, süreç zorlaşsın ve zaman içerisinde insanlar bu olayı normalleştirip unutsun diye şehire 80 km öteye bir salon tanzim edildi.

2.500 sayfalık iddianname….

Sıradan bir roman gibi okuyamazsın ki… Tek tek altını çizmek ve not almak sureti ile , özümseyerek okuman ve anlaman gerekir….

Anamız ağladı elbette…ve hatta o tarihlerde yakın gözlüğü ihtiyacım oluşmuş idi…

Çok detaya gerek yok….artık bir çok kimsenin vakıf olduğu ve aslında bir kitaba konu olacak bu yargılama uzun yıllar sürdü….Ölenler oldu, hasta olanlar oldu, evladı ölüp cenazesine katılamayanlar oldu…..

Korkunç bir siyasi yargılama sürecini, toplumun azınlıkta olan bir kısmı sırtlayıp götürdü…Toplumda gerekli bilgi yoktu, insanımız çok da araştırmayı sevmez ya, bu nedenle işte teveccüh de bugünkü kadar yaygın değildi….

Maddi- manevi olarak büyük bir mücadele verildi. O yargılamanın sembol isimleri vardır, büyük emek sarfeden. Bu vatan , o isimlere çok şey borçludur… Aman unutulmasın!

SONUÇ; bir çok kimsenin tüm hayatını derinden etkileyen bu siyasi dava bitti…

BERAAT kararları, “pardon, yanılmışız” söylemleri ortalıkta uçuştu….

O tarihlerde göbeğini kaşıya kaşıya, marka pantolon kemerini göstererek , müstehzi surat ifadesi ile ifade alan dönemin savcısı bugün yurtdışında kaçak….Vatanı ve ailesinden uzakta…. Bazı hakimler yargılandı ceza aldı, bazıları hasta oldu, vefat etti…

VE…..buradan nereye varıyoruz….

GÜN GELİR ADALET HERKESE LAZIM OLUR….

Nefes almak gibidir adalet…. Sudur, havadır….Yokluğu kaos yaratır…

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR cümlesindeki “mülk” bildiğimiz manada mal-mülk demek değildir.

MÜLK; devlet, düzen , ülke demektir.

Bugün gelinen noktada benzeri bir dönem yaşıyoruz…

Ve millet olarak hepimizin içi acıyor, toplumsal bir depresyon içindeyiz adeta…

2020 yılından itibaren atılan X paylaşımlarının Temmuz 2024 yılında Kayseri olaylarında halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiği iddiası, akıllara durgunluk veren kocaman bir hukuksuzluktur.

Ve bunun için bir siyasi parti liderini 4.5 ay zindanlara tıkan, beraat kararı vermeden sadece tahliye ile adeta bir ödül veren zihniyeti, tarih ve gelecek nesiller sorgulayacaktır…

Otoriter rejimin adının çoktan konduğu, hukuki olarak ise adının tam olarak konmaya çalışıldığı, bebek katili için “sayın” denilen bir çağda bunları yaşamak bir hukukçu olarak içimi acıtıyor. Bu gözler bunu da mı görecekti demek dışında yapabileceğim bir şey yok…

Ama evrende hiç bir şey ölümsüz değildir; karma denilen, ilahi adalet denilen kavramların ne olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Elbette devran dönecektir ve dönmeye başlamıştır da….

Demokrasiyi edinmek öyle kolay bir şey değildir, bedeller ödemeyi gerektirir…. Ve bizler yerine, o küçücük tek gözlü zindanlarda bu bedeli ödeyenleri unutmayacağız, tarih de unutmayacak….

Tek ihtiyacımız olan şey; ülkümüze sahip çıkmak ve cesaret…

Bıkmadan, usanmadan, korkmadan, gerekirse bedeller ödeyecek yolumuzda devam etmek….

Zafer Partisi mensubu değilim …Tek derdim hukuksuzluğa karşı bir duruş sergilemek ve adaletin tevsikine katkıda bulunmak…. Bu yolda destekçi olmaya devam edeceğim. Çünkü, çünkü, çünkü…. Evlatlarımızın daha iyi bir ülkeye ihtiyaçları var…

Geçmiş olsun Sayın Prof Dr Ümit Özdağ…

Ananıza, evladınıza, sevdiklerinize, sizi sevenlere kavuştunuz.

Darısı diğer bedel ödeyenlere…..

Mücadelemiz bakidir ve elbette “MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR”…

Unutmayalım, unutturmayalım!

Sevgi ile kalınız….

{ "vars": { "account": "G-LFQRKY8JGD" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }