Maksimalizm, ülkemizde yaygın bir yaşam biçimidir. Maksimalist yaklaşım, bizim günlük yaşamımıza, tüketim alışkanlıklarımıza, geleneklerimize ve dış görünüşümüze yansımaktadır. Maksimalizm, bizim milli bilinç ve düşünce sistemimiz üzerinde de güçlü bir etkiye sahiptir. Bu etkiyi Azerbaycanlıların Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ ihtilafına yaklaşımında da görüyoruz. Ancak toplumumuz, siyasi aktivistler, siyaset bilimciler ve bazı milletvekilleri, bu ihtilafa maksimalist bir yaklaşımın ülkemize verdiği zararların yeterince farkında değiller. Bu bağlamda, Dağlık Karabağ'da 10 Kasım ateşkes anlaşması kapsamında barış gücünün konuşlandırılmasına yönelik sert eleştirilerin, Rusya'ya yönelik olumsuz bir kamuoyu tutumundan ziyade, maksimalist bir bilincin sonucu olduğunu düşünüyorum.

Maksimalizm, Ermeni toplumunun bilinçaltına da kök salmıştır. Ermeni siyasi elitini etkileyen maksimalist fikirler, bölgesel barış, güvenlik ve bölgesel entegrasyonun önündeki en büyük engeldir. Maksimalist yaklaşım, son 30 yılda Ermeniler için trajik sonuçlara yol açtı. BBC'ye verdiği röportajda Ermeni Ulusal Kongresi lideri Levon Ter-Petrosyan, Karabağ'ın bazı bölgelerinin Azerbaycan'a iade edilmesiyle 1997'de Dağlık Karabağ sorununun çözülmüş olacağını, barış anlaşmasının imzalanacağını ve Dağlık Karabağ için bir statü tesis edileceği söylemişti. Ter-Petrosyan, Karabağ liderliğinin maksimalist yaklaşımını bu planın başarısızlığının nedeni olarak göstererek, onların, işgal edilen topraklarda yaşamaya devam ederek daha fazlasına sahip olacaklarını düşündüklerini ve ekibinin bazı üyelerinin de barış planına karşı olduğunu bildirmişti.

Süreci yakından takip edenler, Rus barış güçlerinin savaşın bitiminden hemen sonra Dağlık Karabağ'a konuşlandırılmasına önceden karar verildiğini biliyorlar. Ancak savaşın ne zaman biteceği belli değildi. Hızlı karşı saldırı neticesinde Azerbaycan'ın bu kadar kısa sürede zaferi ve geniş alanların işgalden kurtarılması tüm tarafları şaşırttı. Şuşa'nın kurtarılmasından sonra Rusya, çatışan taraflar arasında ateşkes anlaşmasına vardı. Rusya'nın Azerbaycan'a savaşı durdurması için baskı yaptığına şüphe yok. Azerbaycan, Rusya'nın baskısına rağmen, Hankendi de dahil olmak üzere Dağlık Karabağ üzerinde tam kontrol sahibi olsaydı, Ermeniler bu bölgeleri tamamen terk edeceklerdi. Bu, Ermenistan yanlısı Batılı ülkelerin Azerbaycan ve Türkiye'ye yönelik düşmanlığını artıracak, jeopolitik çıkarları zarar gören Rusya ile ilişkilere zarar verecek ve Azerbaycan'ın bölgesel projelerine gerçek tehditler yaratacaktı. Bu jeopolitik gerilim ne Azerbaycan'a ne de bir numaralı müttefikimiz Türkiye'ye lazım.

Azerbaycan halkı Ermenistan devleti tarafından etnik temizliğe maruz bırakılsa da Azerbaycan devletinin Dağlık Karabağ Ermenilerine misilleme olarak etnik temizlik yapmaya niyeti yoktur. Ulusal çıkarlarımız, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesini, göçmenlerin topraklarına geri dönmesini, her iki halkın Dağlık Karabağ'da bir arada yaşamasını, ekonomik, sosyal ve kültürel entegrasyonunu gerektirir. Bunlar aşamalı olarak uygulanacaktır. Barış güçlerinin faaliyetleri bu süreçte hayati önem arz etmektedir. Ancak gerçek şu ki, Rusya dışında Dağlık Karabağ'da barış gücü misyonunu üstlenmeye hazır başka bir ülke yok.

Azerbaycan devleti kurtarılan topraklara göçmenlerin bir an önce geri dönüşü için gereken çalışmaları hızla tamamlamalı, bu bölgelerde ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamı yeniden canlandırmalı, Dağlık Karabağ Ermenileri ile temas kurmalı, onların Azerbaycan toplumuna entegrasyon sürecini başlatmalı ve onların kendilerini Azerbaycan yönetimi altında güvende hissetmeleri için koşullar yaratmalı. Bundan sonra, barış güçlerinin görevi sona erecek ve barış güçlerinin Dağlık Karabağ'da kalmasına gerek kalmayacak. 10 Kasım ateşkes anlaşmasının 4. maddesine göre, Rusya Federasyonu barış güçlerinin kalış süresi 5 yıl olup, sürenin bitiminden 6 ay önce, Taraflardan herhangi biri karşı olmakdıkça, süre otomatik olarak 5 yıl daha uzatılır. Bu, Azerbaycan'ın önümüzdeki 4.5 yılda Dağlık Karabağ'da Ermenilerin Azerbaycanlılarla birlikte yaşaması için gerekli koşulları oluşturması halinde, barış güçlerinin faaliyetlerini askıya alma hakkını saklı tutacağı anlamına gelir.


Elbette Rusya'nın bölgede jeopolitik çıkarları var. Rusya, bölgedeki jeopolitik çıkarlarını korurken, barış güçlerini Azerbaycan'ın ulusal çıkarlarına zarar verecek şekilde bir araç olarak kullanabilir. Bunu önlemek için Azerbaycan'ın Rusya ile karşılıklı çıkarlara dayalı dostane ve iyi komşuluk ilişkileri sürdürmesi, Azerbaycan'daki Rus karşıtı söylemleri değiştirmesi ve Türkiye ile entegrasyonu hızlandırması gerekiyor. Bölgesel ulaşım altyapısının geliştirilmesi ve bölgesel ekonomik entegrasyon, mevcut koşullarda Güney Kafkasya'da barış ve güvenliği güçlendirecektir.

Son olarak, Ermenistan'daki siyasi gerilim sonucunda rövanşist güçlerin iktidara gelemeyeceğini, ayrıca Azerbaycan'da Ermenilere yönelik nefret söylemlerine bir an önce son verileceğini umuyorum. Karabağ'da her zaman kan dökülsün diye şehit vermedik, Karabağ'da egemenliğimizi ve kalıcı barışı yeniden tesis etmek için şehitler verdik. Dağlık Karabağ Ermenileri ile barış içinde yaşamayı başarırsak, halklar bundan faydalanacaktır. Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ sorununun tarihine bakarsak, çatışmanın halklar tarafından değil, gizli servislerle çalışan ve halkın arasına sızan radikal güçler tarafından başlatıldığını görebiliriz. Onlar halklar arasında düşmanlığın tohumlarını ektiler ve halkları birbirine kışkırttılar. Halklar arasındaki düşmanlığa son vermek için, hem halklar hem de temsilcileri provokatörlere ve radikal güçlere direnmeli ve barışı, sükuneti yeniden tesis etmek için temkinli bir şekilde çözüm yolları aramalıdır.


Yazar: Fazıl Gasimov, İstanbul Üniversitesi doktora öğrencisi

Editör: Haber Merkezi