Türkiye'nin iç ve dış politikasının ekonomiye etkileri hakkında Yıldız TV’de ‘’Ekonomi Gündemi’’ programı sunan Yeminli Mali Müşavir Abdülhadi Akmugan ile Sefaköy’de bulunan gazete merkezimizde bir röportaj yaptık. Dolar kurunun her geçen gün artmasının sebepleri nelerdir? Pandeminin ekonomiye etkisi nasıl oldu? Ülkeler sınırsız para basabiliyorlar mı? gibi sorularımızı cevaplayan Akmugan, gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin kaynaklarının bu ülkede yaşayan vatandaşları doyuracak kadar güçlü olduğunu belirten Akmugan, ‘’Birçok Avrupa ülkesi yeraltı kaynaklarını bitirdi biz ise bırakın bitirmeyi daha keşfetmedik bile’’ dedi.

 




 

 ‘’TÜRK ŞİRKETLERİNDE SERMAYE BİRİKİMİ YOK’’

Türkiye’de ekonomik krizin pandemiden önce başladığını anlatan Akmugan, ‘’Bu ciddi kriz pandemi ile birlikte katmerli oldu. Birde hükümetin yürüttüğü dış politika ekonomiye yansıdı. Ülkenin tam krediye, paraya ihtiyacı olduğu dönemde dış politikada yapılan yanlışlar sonucu kredi bulanamaması sıkıntı yarattı. Özellikle Suriye politikamız bize çok pahalıya patladı. Bizzat kendiler, ‘Suriyeliler için 40 milyar dolar para harcandı’ diye açıklama yaptılar. Bugün Türkiye’de 40 milyar dolar değil, 10 milyar dolar bile olsa ekonomiyi bir nebze rahatlatırdı. Öte yandan Türkiye’deki şirketlerin şöyle bir eksiği var. Bu ellerinde olan bir şey değil ama sermayenin birikimi ile ilgili. Avrupa’da şirketler yüz ile yüz elli yıllıkken Türkiye’de ise ortalama şirket ömrü 30 yıldır. Dolayısı ile onlar her yıl kar ettiklerini, düşününki yüz yıl boyunca bir kısmını yedek akçe olarak ayırıyor. İkincisi Avrupalı bir şirket için faiz neredeyse sıfır. İstediği kadar gidip bir bankadan bürokrasi olmadan kredi alabiliyor. Sen yeterki işini yap diyorlar. Onlarda dolar patlaması yok. Şimdi bizde de sıfır faiz ile dolar aldığımızı düşünelim. Faiz olmasa bile dolar patlıyor, kur yükseliyor. Amerikadaki iş adamı için böyle bir şey yok. Dolar alıyor, dolar veriyor. Kurun bu kadar dengesizleşmesi Türk iş adamlarına ciddi bir kriz yaşatıyor. Aynı zamanda devletinde aleyhine bir durumdur. Uluslararası piyasada dolar ile borç alıyor. Türk parasının değer kaybetmesi ile borçlar yükseliyor. Bakın dolar artmıyor, Türk lirası değer kaybediyor.

- Türk lirasının değeri neden düşüyor?

Çok basit bir denklem var. Arz ve talep. Şimdi mesela Dünya da en çok ihtiyacımız olan şey soluduğumuz havadır. Ücretsizdir, arzı fazladır o nedenle kıymeti yok. Ama altın, elmas gibi ürünler kıttır, üretimi zordur ve bu nedenle değeri yüksektir. Para da aynı böyle. Basit bir şekilde örnek verelim. Diyelim ki Türkiye’de üretilen tüm mallar 100 tane olsun. Karşılığında da 100 dolar ya da TL olsun. Biz şimdi o 100 malı 200’e çıkarırsak, para yerinde kalırsa değer kazanır. Ama üretimle birlikte para sayısını da 200’e çıkarırsak, para değerinde bir azalma ya da artma olmaz. Yani Merkez Bankası piyasaya para sürdüğünde bunun karşığını verecek bir üretim ülkenizde yoksa paranız değer kaybeder. Bizde de böyle oldu. Merkez Bankası para bulamadığı için para basarak piyasaya sürdü. Kamu bankalarına millete bol bol para dağıtın denildi. İşte bunun sonucu Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin toplamı yüzde 50 artarken, para yüzde 200-300 artınca değer kaybı yaşandı.

Devlet şuan piyasadaki paranın yarısını geri çekebilse otomatik olarak lira değer kazanır ama çekemez. Çünkü bizde şöyle bir durum oluyor. Devletin memura, işçiye derken iç borcu var. Normalde hazinesinde para varsa bu paraları öder. Ama hazinede o kadar para yok. Durum böyle olunca hükümette bir kurnazlık yapıyor. Çaktırmadan piyasaya para sürüyor ve bunun sonucu dolar artıyor.

 



 

- Para basmanın bir sınırı yok mu?

Eskiden altın para dönemi varmış, o dönemlerde ülkenin elinde ne kadar altını varsa o kadar para üretebiliyormuş. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demişler ki bu olmuyor, biz bunları hükümetlerin tasarrufuna bırakalım. Ama Merkez Bankası’da özerk olsun. Gerçekten de eskiden Merkez Bankası, başbakan ve cumhurbaşkanının dediğini yapmazdı. Realiteye bakıyorlardı. Ama şuan Türkiye’de Merkez Bankası’nda da bir özerklik kalmadığı için sorun oluyor. Tabi şunun da altını çizelim. Hükümetlerin kriz dönemlerinde şirketleri canlandırmak için para basması normaldir. Bunu daha önce Amerika’da, Fransa’da yaptı ama onların ekonomisi bunu kaldırıyor. Bizim ekonomimiz zayıf olduğu için bunu kaldırmıyor ve para değer kaybına uğruyor. Dengenin korunması lazım.

‘’ERTELENEN BORÇLAR NASIL ÖDEYECEK?’’

Salgın hastalığın ekonomiye etkisi ile birlikte firmalar kapanmaya başladı. Hükümet baktı ki her kapanan işçisini kapı önüne koyarsa ciddi bir kriz olur. O yüzden devlet olarak iş verenlere denildi ki, işçilerinizi işten atmayın. Biz onlara geçinebilecekleri kadar maaşı belirli bir süre öderiz. Süreçle birlikte bu ödemelerde ay ay uzadı. Devlet tarafından verilen karşılıksız olan tek şey bu verilen kısa çalışma ödenekleri oldu. Birde işsizler vardı. Onlarada işsizlik maaşı verildi. Bunların dışında kiralar, çekler, vergiler derken bir kısım şeylerin ödemelerini erteledi. Denildi ki kriz bitince 6 ay sonra öde. Çalışmayı durdurmuş, iş yapmamış firmalar bu borçları toplu olarak nasıl ödeyecek?

‘’TÜRKLER TÜCCAR OLMAYI YENİ YENİ ÖĞRENİYOR’’

Türkiye’deki firmaların krizlerde dayanma gücü yok. Piyasada milyonlarca lira ile kocaman fabrika kuruluyor ama hammadde alacak, işçi maaşı ödeyecek maaş yok. Bu çok yanlış. Nakit akışı ve döner sermaye çok önemli. Her firma en az 6 ay kadar hiç kasaya para girmese bile kendini idare edebilecek imkana sahip olmalı ya da bir banka ile anlaşması olacak ki 6 ay gideri karşılanacak. Bizde bunlar yok. Kriz olduğu gibi maksimum bir ay, iki ay. Çünkü sermaye birikimi bizde çok olmamış. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de ticareti yapanlar hep gayri müslüm olarak nitelendiren yabancılar. Hatta bizde şöyle bir cümle var, ‘’Ya falancı kişi çok tüccar adamdır. İşe yaramıyor.’’ Keşke tüccar olsa. Tüccar olmak kötü mü? Ama Osmanlı da kötü görüldüğü için uyanık ve üç kağıtçı kişilere tüccar denilmiş. Keşke hepimiz iyi bir tüccar olsaydık. Şimdi baktığınızda hepimizin dedeleri, ataları askerdir, çiftçidir. Ama gayri müslümlere gidin, bakın hepsinin ataları dövizci, sarraf ya da tüccardır. Dolayısı ile bizler bu işleri daha yeni yeni öğreniyoruz. Onlar ise kaç kuşaktır o işi yapmayı biliyorlar. Cumhuriyet dönemi ile beraber Türkler bu işlerin içerisine girmiş. Hala bile koca holding sahipleri bile şirketlerini işletme kurallarına uygun olarak yapamıyor.

 




 

‘’DOLAR DÜNYA’DA ORTAK BİR DEĞERDİR’’

Şimdi pandemi hükümetin tek başına bir suçu değil. Dünya’da olan olayların piyasaya etkisi oluyor. Ama hükümetlerde yaptıkları ve verdikleri kararlar ile ekonomiyi etkiliyor. Mesela bir ekonomi bakanının çıkıp, ‘‘Dolar beni ilgilendirmiyor, dolarla alası yok’’ demesi kadar abes bir şey yoktur. Ülkemizin borcu ve birçok şirketimizin borcu dolar üzerinden hesaplanıyor. Dolar artık tüm Dünya’da maalesef ortak bir değerdir. Ülkemizin dış borcu varken, dolar yükselirse doğal olarak borcumuzda artmış oluyor. Aynı şekilde bir şirket içinde aynı durum geçerli.

‘’YER ALTI KAYNAKLARINI BİTİRMEYİ BIRAKIN HENÜZ KEŞFETMEDİK’’

Hukuk yoksa bir ülkede ekonomide olmaz. Uluslararası sermaye kuşlar gibidir. Leylekler nasıl sıcak yerlere göç eder, para da böyledir. Sermaye bakar ki bir ülkede hak, hukuk, demokrasi varsa oraya gelir. Nitekim hükümetini ilk döneminde birçok yabancı sermaye ülkemize hücum etti bunu biliyoruz. Ama şimdi kaçan kaçana. Bu konuların düzeltilmesi lazım.  Çünkü Türkiye’nin ekonomik kaynakları bu ülkede yaşayan vatandaşları doyuracak kadar güçlüdür. Biz Avrupa ülkeleri gibi yer altı madenlerini bitirmedik henüz. Bırakın bitirmeyi keşif bile etmedik. Hala petrol var mı yok mu onu tartışıyoruz. Başka ülkeler petrolü çıkartıp, bitirmiş bile. Dolayısı ile kaynaklarımız yeterlidir ama ekonomiyi yönlendirenlerin bakış açılarını değiştirmeleri lazım. Bunlar olursa Türkiye’ye para akar’’ diye konuştu.

Tolga ÖZDEMİR – KENT YAŞAM

Editör: Haber Merkezi