“Toplumun değişimi kadının gücünden geçer” diyerek CHP İstanbul 3. Bölge’den Aday Adayı olan Ayfer Önder, gazetemizin sorularını yanıtladı. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu siyasal konjonktürü analiz eden Önder, ekonomiden kentsel dönüşüme kadar pek çok konuda kendisine yönelttiğimiz soruları içtenlikle cevapladı.

Neden milletvekili adayı oldunuz?

Aday olmak için birçok sebebim var. Ancak biraz geçmişe dönecek olursak, Türkiye ilk kırılmayı 1994 yılında yerel seçimlerde yaşadı. İki büyük kentimiz olan İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını, din eksenli siyaset yapan, demagog bir zihniyete teslim ettik. Bugünlerde yaşadığımız karanlık dönemin sinyalleri, o tarihlerde verildi. Bugün bir yol ayrımındayız: Ya hep beraber uçuruma ya da kurtuluşa gideceğiz. Ben bir kadın olarak, bu karanlık dönemi geride bırakacağımıza inanarak, kurtuluşumuza ortak olmak için CHP’den aday oldum.

Hükümet yönetimine talip olmak için yola çıktık. Kadın-erkek, genç-yaşlı insanlık hakları, hukukun egemenliği, laikliğin korunması, kuvvetler ayrılığının yeniden yapılandırılması, Gezi olaylarında gençlerimizin haklı başkaldırışı rüzgarının devamıyla 2015 seçimlerinde CHP’yi iktidara taşıma umudu ve kararlılığıyla aday oldum.

‘DONANIMLI MESLEK LİSELERİNE AĞIRLIK VERİLMELİ’

Sizce Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?

Türkiye’nin tek bir sorunu yok. Türkiye’nin birden çok sorunu var. Bunlardan bir tanesi hukuk. Şu anda uygulanan hukuk sistemine büyük bir güvensizlik söz konusu. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ve laiklik Türkiye’de ciddi bir tehlike içindedir. Din eksenli, Ortadoğu ülkelerine indirgenmek istenen bir Türkiye söz konusu.

Bir diğer konu ise kadınlarımız. Kadının birer birey olduğunun topluma özümsetilmesi gerekiyor. Donanımlı, iyi eğitimli, özgür düşünceli, sorgulayan gençlerin yetiştirilmesi gerekiyor. Ara meslek gruplarının yetişmesi ise donanımlı meslek liselerine ağırlık verilmesiyle mümkün olur.

18 yaşın altındaki çocuk işçilerin çalıştırılması da önde gelen sorunlarımızdan birisi. Beyaz ve mavi yakalı emekçilerin ücret, çalışma şartları ve saatleri, örgütlenme, mobbing gibi sorunlar da çözüm bekleyen konular arasında yer almakta.

Türkiye ekonomisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye ekonomisi son yıllarda faaliyetlerini arttıran inşaat sektörüyle, rant ekonomisine ve sıcak paraya dayalı bir işleyişe sahip oldu. Sanayi ürünlerinde biz girdi olarak dışa bağımlıyız. Hammaddelerin yüzde 80-90’ını yurt dışından temin ediyoruz. Burada üretiyor, bir katma değer katıyoruz ve tekrar satışını yapıyoruz. Cari açığın en önemli nedenlerinden biri de özellikle kimya demir-çelik sektöründe üretmiş olduğumuz ürünlerin yüzde 80-90 gibi önemli bir girdi miktarını yurtdışından temin etmiş olmamız. Yeterli ihracat yapamadığımız için de bu açık büyüyor.

Türkiye’nin cari açığı 2014 Aralık ayı rakamlarına göre 45 milyar dolar. Bu sadece bizim değil, aynı zamanda çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğinin ipotek altına alınması demektir.

‘KOBİ’LER GÜÇLENİRSE EKONOMİ GÜÇLENİR’

Çözüm nedir?

Bizim girdisi de yurt içinden temin edilecek ürünler üretmemiz gerekiyor. Tamamen kendi kaynaklarımızdan, katma değeri yüksek olan ürünlerin teşvik edilmesinden yanayım. Böylece yurt dışına ihracat yaptığımız zaman bu cari açık dengemizi düzeltebilsin. Bunu başarmak, bağımsız, yerli bir ekonomiyi yeniden yaratmak amacıyla önemli. Ayrıca katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi için mutlaka Ar-Ge çalışmalarının yapılması gerekiyor.

KOBİ diye adlandırdığımız küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ki bu işletmeler Türk finans dünyasını lokomotifi durumundadır, 2000 yılından bu yana gittikçe zayıflayan, güçsüzleşen bir çizgide yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. İşletme sermayesi yetersizliğiyle ya da küçülmeyle karşı karşıyalar. Yeni yatırımlara yönelemiyor, kapasitelerini artıramıyorlar. Bu üretimlerin, işletmelerin teşviklerle hibelerle ve ucuz kredilerle desteklenmesi gerekiyor. Aksi takdirde istihdam ve işsizlik sorunu özellikle gençler arasında gittikçe büyüyecek.

Ekonominin büyük sermaye gruplarında, yatırım fonlarında toplanması sonucu halkın tabanına inememe sorunu var. Bu gelir adaletsizliği, milli gelirin eşit ölçüde dağılamaması sorununu yaratıyor. Sendikalaşmanın önünü açarsak, işçi örgütlenmelerinin önü açılırsa dengeli paylaşım gerçekleşir.

‘KENTSEL DÖNÜŞÜME DEĞİL, RANTSAL DÖNÜŞÜME KARŞIYIM’

Kentsel dönüşüme nasıl bakıyorsunuz?

Kentsel dönüşüm adı altında Türkiye’nin büyük sermayeli inşaat şirketlerine hükümet tarafından para aktarımı yapılıyor. Bu durum beni ve toplumun büyük bir kesimini çok rahatsız ediyor. Kentsel dönüşüme karşı değilim, ancak bunun bir rant ekonomisine dönüşmesine karşıyım. Ayrıca rant amaçlı dönüşüm demek, şehrin tarihi dokusunun bozulması, bir başka deyişle kentin tarihinin yok olması demektir. Bu tarih toplumun bir parçasıdır. Kentsel dönüşümde tarihi dokunun bozulmadan, rant ekonomisine dönüşmeden nasıl yapılacağının tartışılması gerekiyor.

‘ÖZGÜR DÜŞÜNEN BİREYLER YARATACAĞIZ’

CHP’yi iktidara taşıyacak ana unsur sizce nedir?

Amacımız özgür düşünceli bireyler yaratmak olmalıdır. Özgür düşünceli birey yaratmanın temeli ise bireyin ekonomik açıdan özgürleşmesinden geçer. Siz ekonomik özgürlüğe sahip bireyler yaratamazsanız özgür düşünen bireyleri, özgür düşünen toplumları yaratamazsınız. Özgür toplum yaratamazsanız da emperyalizme tutsak, biat kültürünün hâkim olduğu toplumları yaratırsınız.

Emperyalizm, sizin toplum olarak gelişmenizi istemez; her fırsatta sizi kontrol altında tutmak ister. Özgür düşünemeyen, birey olamayan insanların yetiştiği toplumlarda biat kültürü gelişir. Bunlar zamanla din eksenli siyaseti umut olarak algılayan toplumlar haline dönüşür. CHP iktidarının ana gövdesini özgür düşünen bireyler oluşturacaktır.

 ‘YOLSUZLUKLARIN ÜZERİNE GİDECEĞİZ’

CHP iktidara geldiğinde ilk yapacağı şey ne olmalı?

2002’de iktidara gelen AKP, yolsuzlukları ve çıkar ortaklarını ortadan kaldırmaya söz vermişti. Ancak görünen o kadar açık ki, kendileri yolsuzlukta tavan yapmış durumda. ‘Paralel’ algısı yaratarak yolsuzlukların üstünü örtmeye çalışıyorlar. İktidara geldiğimizde ilk olarak bu yolsuzlukların üzerine gidilecektir. Kimsenin bundan şüphesi olmasın.

Türkiye’nin son yıllarda dünya ülkeleri arasındaki itibarının arttığı konuşuluyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Bir ülkenin itibarı hiçbir zaman yapılan sarayların büyüklüğüyle ölçülemez. Yaşayan halkın yaşam düzeyiyle ölçülür. Osmanlı padişahları da saraylarda yaşıyordu. Ama halk fakirdi. Ekonomik açıdan gücü yoktu. Osmanlı’nın itibarı ne hale geldi? Mustafa Kemal Atatürk eğer olmasaydı, emperyalizme karşı mücadele eden bir beyin olmasaydı, Cumhuriyet değerlerine kavuşmamız olanaksızdı. Dolayısıyla dünya ülkeleri arasındaki itibarımız, ancak halkın sömürülmediği, gençlerinin gelecek kaygısı taşımadığı, halkın özgürce yaşadığı bir Türkiye’de, o da CHP iktidarında mümkündür.

Son olarak, ön seçim hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Ön seçim, parti içi demokrasi kültürü açısından ve diğer partilere öncü olması açısından son derece onur verici. Seçmenlerimiz güçlü, donanımlı, sorgulayan, yürekli, ses getiren kişileri meclise taşısınlar. Bu anlamda ben de Türkiye’nin aydınlık yüzlü insanlarından, CHP’lilerden destek bekliyorum.

Son olarak seçmenlerinize neler söylemek istersiniz?

Türkiye’de CHP olarak hemen şimdi yeni bir atılım dönemine girmemiz gerekiyor. 7 Haziran seçimleri bunun en büyük uğraklarından bir tanesi olacaktır. Türkiye’deki düzenden memnun olmayan herkesi bu seçimde CHP’ye oy vermeye çağırıyorum.

Ben de İstanbul 3. bölgeden aday adayı olarak mecliste halkımın sesi, kulağı, yüreği olmaya söz veriyorum.

Ayfer Önder kimdir?

İzmir doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi İzmir’de tamamladım. Üniversite eğitimimi lisans ve yüksek lisans düzeyinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kimya Mühendisliği bölümünde tamamladım. Aynı bölümde Doktora programına devam ettim.

Çalışma hayatına ODTÜ Kimya Mühendisliği’nde araştırma asistanı olarak başladım. DESİYAB (Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası) ve BAŞBAKANLIĞA bağlı Türkiye Kalkınma Bankası’nda uzman düzeyinde görev yaptım. İPEK yönetim ve kalite danışmanlığı şirketinde genel müdür yardımcısı, ZÜLFİKARLAR şirketler grubunda (TURKUAZ PETROL) stratejik planlama ve iş geliştirme müdürü, TEKFEN Holding’in grup şirketlerinden TAYSEB A.Ş.’de genel müdür olarak çalıştım.

ODTÜ’deki öğrencilik yıllarımdan bu yana özgür, demokratik, laik çağdaş hukuk sisteminden yana, emeğin ve emekçinin hakkını savunan sol siyasetin içinde yer aldım. Gezi’nin devrimci ruhunu arkamıza alarak CHP’yi iktidara taşımak için yola çıktım. Eşimle birlikte aydın, demokratik, laik düşünceli, cumhuriyet ilkelerine bağlı, sorgulayan bir gençliğe destek olmak amacıyla kurulan Mustafa Kemal Gençlik Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldım.

Bir erkek, ikisi kız olmak üzere üç çocuk annesiyim. Oğlum Ahmet Onur Önder, Sabancı Üniversitesi (tam burslu) mezunu ve London Business School’da işletme-finans master’ı yaptı. Harvard ve California Berkeley Üniversitesi’nde eğitim gördü. Şu anda yurt dışında ARAMCO şirketinde çalışıyor. Kızlarım Melike Nur Önder Bilgi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde burslu son sınıf öğrencisi, Gökçe Gül Önder Koç Üniversitesi’nde tam burslu olarak Hukuk Fakültesi’ne devam etmektedir.

(Özgür Deniz KAYA-Kent Yaşam)

Editör: Haber Merkezi