AK Parti İstanbul Milletvekili Aday Adayı Prof.Dr Metin Toprak "Türkiye'de eğitim sistemi, Batıyla büyük bir paralellik içindedir" dedi.

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Toprak: Türkiye'de eğitim sisteminin Batı eğitim sistemiyle eğitim materyali, ölçme-değerlendirme, eğitim kademelerindeki hiyerarşi ve diğer birçok konuda büyük bir paralellik gösterdiğini söyledi.
Eğitimdeki başarılı çalışmalarda bulunan Prof. Dr. Metin Toprak, Türk eğitim sistemi hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Türkiye'de uygulanan eğitim sistemi, son dönem eğitim sistemi, mezun kalitesi, Osmanlıca, YÖK gibi konularda açıklama yapan Toprak, 2009 yılından bu yana Bologna uzmanı olarak Türkiye Ulusal Takımının aktif bir üyesidir. YÖK bünyesinde oluşturulan Yeterlilikler, Kalite Güvencesi ve Akreditasyon Komisyonu (YÖKAK) yürütücülüğünün yanı sıra, Türkiye eğitim sisteminin Avrupa ile referanslaması için oluşturulan heyetin üyesi ve Referanslama Raporu yazım ekibinin de lideri Toprak ile ilköğretimden yükseköğretime, Türkiye’nin eğitim gündemini konuştuk.

Prof. Dr. Metin Toprak ile yapılan röportaj:

-Türkiye’deki eğitim sistemi ile Avrupa eğitim sistemi karşılaştırıldığında, benzerlik ve farklılıklar konusunda neler söylenebilir?

Cevap: Cumhuriyet Türkiye’si eğitim sisteminde sürekli bir reform arayışı içinde olmuştur. Ayrıca Batı ülkelerine lisansüstü eğitim için gönderilen öğrencilerin mezuniyet sonrası dönüşleri de sistemin modernizasyonunda önemli bir işlev görmüştür. Türkiye eğitim sistemi, Batı eğitim sistemi ile eğitim materyali, ölçme-değerlendirme, eğitim kademelerindeki hiyerarşi ve diğer birçok konuda büyük bir paralellik içindedir. Türk eğitim sistemi çıktı odaklı olmaktan ziyade süreç odaklıdır. Ancak süreç odaklılığın temel eksikliği, kalite güvencesinin işlevsel olmaması ve bunun neticesinde mezun niteliğinin yetersiz kalmasıdır.

Soru: Eğitim sistemi benzer olduğu halde, Türkiye’de mezun kalitesinin nispi olarak yetersiz olmasını neye bağlıyorsunuz?

Cevap: Birincisi, kalite güvencesi ve akreditasyon yaklaşımı ve mekanizmalarının etkin kurgulanıp işletilmemesi başlıca faktördür. İkinci olarak, Türkiye içindeki yüksek nüfus hareketi, düşük ve eşitsiz gelir düzeyi ile anarşi ve terör olayları eğitim planlamasını oldukça güçleştirmekte ve karar alıcıları yeni sorunlar için yeni çözümler arayışına itmektedir. Bu durum da sürdürülebilirliğe halel getirmektedir.

Soru: Son birkaç yıldan bu yana, Türkiye eğitim sistemi ve diplomaları ile Avrupa eğitim sistemi ve diplomaları arasında bir referanslama çalışması yürütüldüğünü biliyoruz. Bu çalışma grubunda siz de aktif görev alıyorsunuz. Referanslama çalışması hangi aşamadadır?

Cevap: Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK (Üniversiteler) ve Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK), Türkiye’de her düzeydeki genel, mesleki ve akademik eğitim ve bunların sonunda verilen diploma ve sertifikaların tamamından yetkili ve sorumlu kurumlardır. 2014 yılı Ağustos ayında Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi yönetmeliği ve dokümanı tamamlanmış ve taslak Bakanlar Kurulu yönetmeliği olarak yayımlanmak üzere Başbakanlığa sunulmuştur. Paydaşlardan gelen geri bildirimlerle, yakın zamanda yayımlanacağını sanıyorum. YÖK Başkanı, MEB Müsteşarı ve MYK Başkanı, yönetmelikteki en önemli üç karar alıcı olarak görünmektedir.

Soru: Ekip olarak referanslama raporunu hazırlarken, Türkiye bakımından dikkatinizi çeken en önemli noktalar nelerdi?

Cevap: Milli Eğitim ve YÖK sorumluluğundaki eğitim ve diplomaların (diploma, sertifika) yasal ve kurumsal çerçevesi oldukça iyi kurgulanmasına rağmen, uygulamada etkinliğin sağlanamadığı söylenebilir. İdeolojik düzenlemeler bir tarafa bırakıldığında, gerek Yükseköğretim Kanunu gerekse Milli Eğitim Temel Kanunu kalite güvencesi konusunda yeterli bir düzenleme çerçevesine sahiptir. Ne var ki, şeffaf olma ve hesap verme boyutu eksik bırakılan her sistem gibi Türk eğitim sistemi de mezun kalitesi bakımından tatmin edici profilde mezun vermekten uzaktır.

Soru: Hükümetin son zamanlarda Osmanlıca derslerini yaygınlaştırma ile yabancı dil öğretimini öncelikli hale getirme politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap: Osmanlıca, İngilizce gibi sonradan türetilmiş bir dildir. Osmanlıca esas itibariyle Türkçeye dayanmakla birlikte Farsça ve Arapça ile büyük bir ortaklığa da sahiptir. Türkçe, doğduğu coğrafya itibariyle daha ziyade uzak doğu dilleriyle, Türkler de uzak doğu toplumlarıyla akrabadır. Türklerin Selçuklu ve Osmanlı ile birlikte etnik ve dil olarak geldikleri coğrafyadakilerle kendilerini ortaklaştırdıklarını görüyoruz. Bu da, Türklerin yeni coğrafyalarda yüzyıllar boyunca kalıcı olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla, dilini, etnisitesini ortaklaştıran bir anlayış, geldiği yerde misafir olarak değil eşit haklara sahip ortak biri gibi hissetmiş ve bu coğrafyalarda bulunma, doğal bir hal almıştır. Hükümetin Osmanlıcaya yönelik politikası yüz yıla yakın bir trajedinin ortadan kalkmasına katkıda bulunacaktır, ancak daha sistemli bir yaklaşım ihtiyacı vardır. Yabancı dil konusu, Türk eğitim sisteminin en az başarılı olduğu alanlar arasındadır. Uluslararası alanda en fazla sayıda ülkenin konuştuğu dil olan İngilizcenin, Türk eğitim sisteminde adı konulmasa da Türkçenin yanı sıra resmi eğitim dili olarak kabul edildiğini belirtmek gerekir. Bu yaklaşımın yaygınlaşması da, eğitimin reforme edilmesinde ve bilgi üretiminde önemli bir katkı sağlayacaktır.

Soru: Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Bosna-Hersek (BH) gibi iki farklı ülkedeki üniversitelerde bulunan bir öğretim üyesi olarak, bu ülkelerde alınan diplomaların Türkiye’deki geçerliliğini değerlendirebilir misiniz?

Cevap: Gerek ABD’de gerekse BH’te üniversiteler resmi makamların lisanslamaları ile faaliyet gösteriyor. ABD üniversitelerinden hangilerinin diplomalarının tanınacağı konusunda büyük bir belirsizlik ve risk yok. Ne var ki, yeni oluşan ülkeler grubunda yer alan BH’te ve diğer Balkan ülkelerinde özellikle Türklere yönelik olarak açılmış üniversitelerde ciddi bir kalite sorunu göze çarpıyor. Sadece Balkanlarda değil, Kafkas ülkelerinde de benzer bir eğilim var. Dünyanın birçok ülkesinde de sahte üniversite, sahte eğitim, sahte diploma örneklerine sıkça rastlanabiliyor.

Soru: Sizce bu konularda izlenecek en etkili yol nedir?

Cevap: Özellikle üniversite düzeyindeki eğitimde, farklı ülkelerdeki akreditasyon kuruluşları uluslararası faaliyet gösterebiliyor. Mesleki akreditasyon kuruluşları kapasitelerini geliştirinceye kadar, YÖK’ün kalite güvence ve akreditasyon kuruluşu olarak örnek uygulamaları geliştirebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla, YÖK yurtiçindeki üniversite ve programların yanı sıra yurtdışında bazı ülkelerdeki üniversiteleri ve programları da değerlendirebilir ve buna göre akredite edebilir.

Soru: YÖK’te bu yönde bir yapılanma veya çalışma var mı?

Cevap: YÖK bünyesinde oluşturulan Yeterlilikler, Kalite Güvencesi ve Akreditasyon Komisyonu (YÖKAK) bu eksikliği giderecek bir çerçeveye sahip. YÖKAK aynı zamanda, Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Yönetmeliğindeki kurgu ve yapıya göre tasarlanmıştır. Ne var ki, YÖKAK yönetmeliği taslağı henüz değerlendirilme aşamasındadır. YÖKAK Komisyonu kurulduktan sonra yönetmelik taslağını hazırlayarak YÖK Başkanlığına sunmuştur. Bundan sonraki aşama, YÖKAK yönetmeliğinin yayımlanması ve YÖKAK komisyonunun yönetmelikte öngörüldüğü şekilde oluşturularak faaliyete başlamasıdır. Böylece sadece yurtiçi değil aynı zamanda yurtdışındaki üniversite ve programlar da değerlendirilebilecek ve Türk işgücü piyasası yetersiz kalitedeki mezunlarla çok daha az muhatap olacaktır.

YÖKAK




Prof. Dr. Metin Toprak kimdir?


1966 Ardahan Göle doğumludur. İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümünden 1987 yılında mezun oldu. 1990-93 arasında Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunda uzman yardımcısı olarak çalıştı.

Halen İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışıyor. 2007-2008 akademik yılında ABD’de Georgetown Üniversitesinde konut öğretim üyesi olarak bulundu. 2013’ten bu yana Bosna-Hersek’te Uluslararası Saraybosna Üniversitesinde konut öğretim üyesi olarak görev yapıyor.

1999-2003 yılları arasında Ankara merkezli Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi ANAR’da kıdemli araştırmacı olarak çalıştı ve Ankara merkezli Pollmark Kamuoyu Araştırma Şirketinin kurucu ortakları arasında yer aldı. 2004-2008 yılları arasında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkan Yardımcısı ve Müşaviri, 2011-2013 yılları arasında da Rekabet Kurumu (RK) İkinci Başkanı olarak görev yaptı.

2009’den bugüne kadar Yükseköğretim Kurulunda çeşitli komisyon ve çalışma gruplarında çalışmış ve Başkan Danışmanlığı yapmıştır. Yükseköğrenime ilişkin olarak Bakanlıklar arası çeşitli komisyon ve gruplarda görev yapmıştır. YÖK bünyesinde Türkiye Yeterlilikler, Kalite Güvencesi ve Akreditasyon Komisyonu (YÖKAK) yürütücülüğünü ve TÜBİTAK Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu üyeliğini sürdürmektedir. 2009-2013 arasında Bologna Ulusal Takımı üyesi olarak çalışmıştır. Türkiye’yi Avrupa Konseyi toplantılarına YÖK adına temsil etmektedir.

Popüler ekonomi dergisi Platin’de aylık yazılar yazmaktadır.

2014 yılında bir grup aydınla birlikte Bosna-Hersek’te Komşu Balkan Aydınlar Cemiyetini kurmuştur.

Araştırma ve ilgi alanları: Uygulamalı ekonomi; eğitim; sosyal ve politik alan araştırmalarıdır. 

Editör: Haber Merkezi