"Haksızlık ve hukuksuzlukların karşısında olacağım"

Yaptığı basın toplantısından sonra kalabalık ve coşkulu bir tanıtım gecesinde halka aday adaylığınıilan eden genç siyasetçi Akpolat, “Her anlamda özgür bir Türkiye yaratmak için hep birlikte, el ele verip, tüm haksızlık ve hukuksuzlukların karşısında durmalıyız” dedi.
Akpolat, Kent Yaşam gazetesine aday adaylıyla ilgili olarak açıklamalarda bulunurken, ülke ve dünya siyasetiyle ilgili görüş ve düşüncelerini de ifade etti.

Milletvekili olmak istemenizin nedenlerini açıklar mısınız?
Türkiye’de 2002 yılından bu yana insanların yaşam alanlarına müdahale eden, ‘biz vesayete karşıyız’ diye ortaya çıkan, toplumun bütün kesimlerine karşı vesayet uygulamaya çalışan, kendi polisini, askerini yetiştiren ve buna da ‘Yeni Türkiye’ diyerek insanları baskı altına almaya çalışan bir iktidar var. KPSS’de olduğu gibi emek hırsızlığı yapıyorlar. Ben İl’de istifa ederken “Bu bir veda değil, bir başlangıç” demiştim. Askerden geldim ve 25 yaşında CHP gençlik kollarına üye oldum. Babamın CHP’de görevi olması nedeniyle siyasette aktif görev alamıyordum. 2007’de gençlik kollarına üye oldum ve orada mücadeleye başladım. 2009 yılında ilçe yönetim kuruluna seçildim. 2010’da tüzük değişikliği oldu ve örgütten sorumlu başkan yardımcısı ve başkanvekilliği görevini üstlendim. 2011’de önce atanarak, sonra seçilerek Bahçelievler ilçe başkanı oldum. 4 senedir de bu görevi yerine getiriyorum.
Siyaset hedeflerle yapılıyor. 2007 yılında bir haksızlığa karşı siyasete girmeyi tercih etmiştim. Evet o haksızlık hayatın her alanında devam ediyor. Çeşitli kademelerde görev alıp o haksızlığın karşısında durdum. Şimdi bunu bir adım öteye taşımak niyetindeyim. Bu haksızlığa birebir uğramış biri olarak Ankara’da bu özgürlük ve demokrasi mücadelesini vermek istiyorum.
2.5 yaşında bir kızım var. Yarın onun da siyasi tercihleri, bir mesleği olacak. Kendine hedefler koyacak. O, benim uğradığım haksızlığa uğramasın diye böyle bir mücadeleyi vermek zorundayım.

Mevcut milletvekillerimiz hakkındaki yorumlarınız nedir?
İktidar partisinin milletvekillerinin yaptıklarını, yaşadığımız güncel olaylardan örnek vermek istiyorum.Toplumun tamamı tarafından kabul edilen bir yolsuzluk, hırsızlık operasyonu, ses kayıtları, ayakkabı kutuları, para sayma makineleri çıktı. Adli Tıp Kurumu da yayınlanan bu tapelerin doğruluğunu onayladı. Bütün bunlar ortadayken, bakanların yüce divana gönderilmeden, soruşturmaya maruz kalmadan kendini aklamadan bu yola devam etmek istemeleri, bence iktidar partisi milletvekillerinin zaten bir sürü yanlışı olduğunu gösteriyor. Bu, tarihe geçecek bir yanlış oldu.
Hitler, insanları sabun yaparken çok büyük bir insan desteğiyle yapıyordu. Bugün insanları sabun yapanların torunları, atalarını lanetle anıyorlar. İnanın 10-15 sene sonra da mecliste yüce divan kararına red oy verenlerin torunları, kendi atalarını lanetle anacaklar. O yüzden de doğru bir şey yapmıyorlar.
CHP’li milletvekillerininise gerekli mücadeleyi verildiklerine inanıyorum. Çünkü yasama, yürütme ve yargı, STK, basın yayın organları kuşatılmış durumda. Yani iktidar çok ciddi orantısız güç uygulamakta. İktidar gücünü kullanıp toplumun bütün kesimlerine hakim olmaya çalışılıyor. Dolayısıyla bizim sesimiz çok çıkmıyor gibi gözüküyor.
Soma oldu, 301 insanımız öldü. Soma olmadan önce Manisa milletvekilimiz Özgür Özel, “Böyle bir şeyin yaşanma ihtimali var. Yaşam odaları alınsın. Bunları sağlarsanız buradaki insanların güvenliklerini sağlamış oluruz” demişti. Bunun gibi meclise bir dizi önerge getirdi. Bunu söylerken de herhangi bir rant amacı yoktu. Sadece oradaki insanların taleplerini aldı, mecliste önerge hâline getirdi. İktidar partisi her zamanki gibi sayısal çoğunluğa güvenerek red kararı verdi. Resmi rakamlara göre 301 insanımızın canına mâl oldu. Burada bir karne vermek gerekiyorsa, bizim milletvekillerimiz gerekeni yaptı; ama iktidar partisi red vererek oradaki cinayete ortak oldu.
Milletvekili olursanız farkınızı nasıl fark ettireceksiniz?
Siyasetin artık gençlerle yapılması gerektiğine inanıyorum. Ben ilçe başkanı olurken, Türkiye’nin en genç ilçe başkanıydım. Bırakırken de İstanbul’un en genç ilçe başkanı olarak görevimi bıraktım. Siyasette gençlerin çok önemli görev alması gerekiyor. Kitle iletişim araçlarının bu kadar gelişmesi, insanların artık birbiriyle konuşmaması, Anadolu kültürünün yok olması, yozlaşması, kitap okuma alışkanlığımızın kaybolması biraz hazır bilgi almamız dolayısıyla gençlerin siyasete, hayata bakış açısı değişti. Onun yeniden kazandırılması gerekiyor.
Deniz Gezmiş “Tam bağımsız Türkiye” diyerek asıldığında 24 yaşındaydı. Milyonları arkasından sürükleyecek duruma gelmişti. Biz Deniz’i, Mahir’i her toplantımızda anıyoruz. Ama onlar öldüklerinde 23-24 yaşındaydı, bunları başarabildi. Şimdi bakıyorsunuz, Türkiye tüketim toplumuna dönüştürüldü. Gençlerden kitap okumaması, düşünmeden, futbol izlemesi, iddia oynaması isteniyor. Bonzai kullanımı 12 yaşına kadar düştü. Daha pek çok şey sayabiliriz.
Bu politikaları 12 Eylül’den bu yana başarıyla uyguluyorlar. Toplumu birtakım algılarla yönetmeye çalışıyorlar, gençler de o algıların kurbanı oluyor. Okuma alışkanlıklarını kaybettiğimiz, birbirimizle tartışmadığımız, hazır bilgi aldığımız, biraz da takım tutar gibi siyaset yaptığımız için gençlik siyaset dışı kaldı. Gençlerin gelip söz sahibi olması lazım.

“SOKAĞIN TOZUNU YUTMAMIŞADAYLAR BAŞARILI OLAMAZ”

Başarılı olmak için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Ben bu işin tabanından gelen, partinin öz evladıyım. Gençlik kollarından başlayarak her kademesinde görev yaparak bu görevime kadar geldim ve bundan sonrası için bir hedef koydum. Halkın yaşadığı yerlerdeki sıkıntıları bilen arkadaşlarımız meclise giderse halkı doğru temsil edebilir. Örneğin Bahçelievler’de, Yenibosna’da, Bağcılar’da eğitimsiz kalmaya mahkum edilmiş, gelir seviyesinin düşük olduğu yerlerdeki insanların sorunlarının ne olduğunu ancak giderek anlarsınız. Biz yerel politikacılar gideriz, onlarla konuşuruz, sorunlarını, niye o partiye oy verdiklerini biliriz. Vatandaşın bize hak, onlara oy vermesinin nedenlerini çok iyi biliyoruz. Buralardan geçmemiş, sokağın tozunu yutmamış arkadaşların bunu bilme ve başarılı olma şansları yok. Reel siyaset yapamazlar. Biz aşağıdaki sorunun ne olduğunu bildiğimiz için orda olursak o politikalara daha rahat müdahale etme şansımız olacak ve edeceğiz de. CHP’yi iktidara böyle taşıyabiliriz. Onun dışında bir iktidar hayal olur.
CHP 2015’te iktidara geldiğinde öncelikle hangi sorunları çözmeli?
CHP’nin şu anda bir seçim bildirgesi hazırlanmış durumda değil. Genel başkanımız, Parti Meclisi’miz bir seçim bildirgesi oluşturacaklar. Ana 4-5 konu hakkında bir yol haritası çizecekler. Partinin üyesinden genel başkanına kadar herkes o politikaları sokağa inerek anlatacak. O politikaların bir bildirgesi olmadan benim burada bir şey söylemem doğru değil.
Ama “ne olmalı” konusunda şunu söyleyebilirim: Bana göre çok partili hayata geçtikten sonra iktidar olan bütün partiler, ekonomik temelli iktidar olmuşlardır. Onlara oy veren insanlar da ekonomik kaygılarla oy vermişlerdir. Toplumun büyük bir kesimi tüketici, araba, ev kredileriyle borçlu. Bir kısmı da borcunu ödeyemez durumda. Kredilerle, sosyal yardımlarla bu işi finanse etme çalışıyorlar. Bir kısır döngü var. İnsanlar da oy verirken “iyi kötü bir ekonomik refah var” gibi düşünüyor. Türkiye’de şöyle bir durum var: Herkesin elinde en son model telefon, iyi arabalar ve herkesin artık bir evi var gibi bir şey. Ama aslında hiçbir şey kendilerinin değil. Her şey en az 60,120 ay olmak üzere borçlu. Telefonu taahhütlü; arabası, evi kredili. Uzun vadede herkes borçlandırılmış durumda.
CHP iktidara gelmek için size göre nasıl bir yol izlemeli?
İnsanlara CHP ile ilgili geçmiş dönemdeki koalisyon hükümetleri örnek gösterilerek şunlar anlatılıyor: “Bakın yüzde 1 ile aldığınız borcu, eğer CHP iktidara gelirse siz yüzde 5-10 ile geri ödemek zorunda kalacaksınız” diyerek korku üzerinden örgütlenmeye çalışıyorlar. “Tek partili hükümette her zaman istikrar vardır” diyorlar. “Biz bu kredileri vermeye devam ediyoruz” diyip ekonomi üzerinden bir politika üretiyorlar. Bizim insanlara ekonomik anlamda bir umut vermemiz gerekiyor Bu borçlu olan insanların borcunu nasıl ödeyeceği ile ilgili herkesin anlayacağı dilden, kısa cümlelerle anlatmamız, umut vermemiz ve dayanak olmamız gerekiyor. Bana göre bunu yaptığımız takdirde asıl sorunun büyük bir bölümünü çözmüş olacağız.
Türkiye siyasetini genel hatlarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında her şey ortada. Yolsuzluklar, hırsızlıklar, kadın ve iş cinayetleri… Toplumun bütün kesimleriyle ilgili sıkıntı had safhada. Gazeteciler, aydınlar hapiste. Faili meçhuller aydınlanmadı. Yani yapacağız dedikleri hiçbir şey olmadı. Çözüm süreci diye bir şey uydurdular. Çözüm süreci diye bir şey yok ortada. Somut atılmış hiçbir adım yok. Kendi aralarında yaptığı gizli pazarlıklar var, biri Oslo’da yapmış, diğeri Ankara’da yapmış. TBMM de bunu dışarıdan izliyor. Cumhurbaşkanı olan zat, kendi derin ekibi olan beş kişiyle ülkeyi yönetmeyi çalışıyor. Bütün bunların olduğu yerde bizim başka şeyler söylememiz gerekiyor.
Her şeyden önce umut olmamız gerekiyor. Vatandaşlarımız hırsızlıkların, yolsuzluların, çözüm sürecinin olmadığının, ekonominin kötüye gittiğinin farkında. Ama diyor ki: “Ben evime ekmek götürmek zorundayım. Ben bu evi, arabayı aldım, borcu ödeyeceğim. Başbakan ne yaparsa yapsın.”Akşam evine yorgun argın geliyor zaten. Ya televizyon dizisinin başında ya da bir futbol maçında penaltı olup olmadığı ile ilgili 3-4 günlük tartışmaları izliyor ve hayata buradan baktırılıyor. “Sen ülkenin sorunlarını düşünme, sadece bunlarla ilgilen” deniyor. Vatandaş da borç sarmalında olduğu için buna uymak zorunda kalıyor.
Türkiye’yedeki toplum yapısını analiz eder misiniz?
İki tür insan yetiştirdiler: Biri zengin, biri fakir. Fakiri sosyal yardımla, zengini ihaleyle tutuyorlar. Orta kesimi yok ettiler zaten. Orta kesim diye bir dertleri yok zaten onların. Kendilerine göre bir sistem kurdular. Bu sistem AKP hükümetine özgü bir sistem değil. Bana göre itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir cumhuriyet dönemi var, en büyük sorun bu.



“İKTİDAR GEZİ’DEN ÇOK KORKTU”

Gezi Parkı direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim milletvekili olmak isterkenki en büyük hedeflerimden ya da yapmaya çalıştığımız şeylerden bir tanesi gençlerin gençlerin siyasette söz sahibi olması, bu çok önemli. Gezi Parkı’nda “hiç okumuyor, hazır bilgi” denilen gençlerin, aslında isterlerse, doğru örgütlenirlerse, sosyal medya üzerinden nasıl bir mücadele verebileceklerini gördük. Orada verilen tepki hükümetin 12 senedir uyguladığı baskıcı politikaları, insanların yaşam alanlarına müdahale etmesine karşı durulmuş bir şeydi. AVM ya da Topçu Kışlası yapılmasına karşı verilen bir tepkiydi. Ama sonrasında günlük hayatında baskıya uğrayan herkes oraya gitti. Herkes oraya sahip çıktı. Herkes kendi yaşam alanına sahip çıktı. Biz Gezi’de, CHP olarak üyesinden genel başkanına kadar hepimiz ordaydık. Gezi’nin bileşenlerinin içinde, Gezi’yi ayakta tutan gençlerin içinde olduk. Eğer biz de oradan çekilseydik, Gezi daha erken biterdi. 1 Mayıs’ta polisin uyguladığı orantısız güce karşı fitili yakılan, Gezi’de doruğa ulaşan bir süreç var. Biz orada yaşam alanımıza sahip çıktık. 12 senedir uygulanan bu baskıcı politikalara karşı “artık yeter” dedik. İktidar bundan çok korktu. Şimdi Cumhurbaşkanı olan zatımız yurtdışına attı kendini. Türkiye’ye gelemedi, uçağını 1 saat 45 dakika geç getirdi. Havaalanında bir kalabalık toplamak zorunda kaldı başka bir algı yaratmak için. Dünyada Gezi’nin algılanışı tam da bizim istediğimiz noktadaydı. Avrupa, Türk toplumuyla ilgili “bunlar barbar, okumamış” algısı yaratılıp, sadece göçebeliği ve savaşçılığı üzerine vurgu yapılan bir Türk tarihini kendi gençlerine okutuyor. Gezi’deki çocuklar bunun böyle olmadığını, yeşil alanı oluşturan bir park için bile nasıl mücadele edilebildiğini onlara gösterdiler.

Gençliğin bu ruhunu meclise taşıyabileceğinize inanıyor musunuz?
İlk gününden son gününe kadar orada olmuş, hem 1 Mayıs’ta hem Gezi’de zarar görmüş arkadaşların hukuki süreçlerinde de yanında olan biri olarak Gezi Parkı ruhunun ne istediğini çok iyi biliyorum. Dolayısıyla ben de orada o ruha sahip biri olarak oradaydım. Mecliste de aynı ruhla orada olacağımı düşünüyorum. Ankara’da da o ruhla mücadele vermeye devam edeceğiz.

Türkiye’de cumhuriyet rejimi sonlandırılmak mı isteniyor?
Türkiye’de siyaset hep şu algı üzerinden yönetiliyor: Bir kesim çıkıyor “laiklik elden gidiyor” diyor ve oy alıyor, bir taraf da çıkıp “din elden gidiyor” diyerek oylara talip oluyor, bir taraf da çıkıp milliyetçilik üzerinden besleniyor. Hem milliyetçiliğe hem dine hem de Atatürk’e en büyük zararı bu güdüyle siyaset yapan insanlar veriyorlar. Ben sadece AKP ya da Recep Tayyip Erdoğan üzerinden bir algıya kesinlikle kapılmıyorum, ondan da korkmuyoruz. O, zurnanın son deliği. Bir oyunun son perdesini oynuyor.
Bir Kurtuluş Savaşı verildi bu ülkede. Anadolu’da yaşayan Türk, Kürt, Alevi, Sunni Çerkez Türkiye’nin bütün bileşenleri, etnik kökenleri bir araya geldi. Bir bağımsızlık mücadelesi verdiler. Bitmiş bir imparatorluktan bir enkaz aldılar.Birçok işgalci kuvvetin burayla ilgili planı vardı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları bir savaş vererek, Avrupa’nın Orta Doğu ve Anadolu ile ilgili planlarını attılar ve cumhuriyet kurdular. Hem savaş alanında hem cumhuriyeti kurarak parlamenter sisteme geçtiler, hem de kültürel anlamda da bir devrim yaptılar. Bu devrimleri hayata geçirmeye başladılar. Osmanlı’nın savaş ve tazminat borçları dâhil olmak üzere tüm borçlarını ödediler. “Tam bağımsız Türkiye” şiarını hem ekonomik hem kültürel anlamda bütün ayaklarını yerine oturttular. Sanayileşme adımları attılar. Türkiye gelişmekte olan, yeni bir sürece doğru yelken açtı, ilerledi. Tabi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün erken ölmesi, 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan sıkıntılar, ekonomik buhranın Türkiye’ye yansımaları çok kötü oldu. Ama Avrupalı ülkelerin planlarına geri dönmeleri gerekiyordu. Bunu savaş alanında yapamadıklarını gördüler. Genç, birbirine bağlı ve duygusal bir nüfusla savaş alanında mücadele edemeyeceklerini anladılar. Uzun vadeli bir planı devreye koydular. Bunu sadece Türkiye’ye değil, himayelerinde tutmak istedikleri ülkelere uyguluyorlar, borçlandırarak kendine mahkum etme modeli.
İlk borcu Demokrat Parti döneminde aldık. Çok partili yaşama geçince birtakım derin anlaşmalar imzalandı. Eğitim Komisyonları’nın Birleştirilmesi Anlaşması’yla başında ABD’nin olduğu bir heyet, 1923-46 arası okutulan Kemalist Devrim’in bütün kitapları ortadan kaldırdı. Yeni bir Türk tarihi önümüze konuldu. Türklerin savaşçı ve göçebeliğinden başka bir özelliği olmadığını tanımladılar. Türklerin savaşçı ruhuna atıfta bulunup bilimden, sanattan uzak tutmak istemişlerdir. Türkiye’nin yüzü her zaman Batı’ya değil, Doğu’ya dönsün istemişlerdir. Avrupa’nın Türkiye’den beklediği şey radikal İslam’la yönetilmesi. Dünyanın bütün zengin yer altı kaynakları üzerinde Orta Doğu ülkelerindeki Müslümanlar oturuyor; ama bilim ve sanat olmadığı için kullanamıyorlar. Menderes döneminde dışarıdan gelen parayla Türkiye traktör çöplüğüne döndü. Hem iş gücü kaybetmişiz, işsizlik sonucu insanlar büyük kentlere göç etti. Borçları ödemiş, rayına girmiş bir ülkeyi birden Demokrat Parti.
Erbakan’ın öğrencileriydi bunlar. Erbakan teslim olmadı Amerika’ya, bunlar kabul etti. Adnan Menderes’ler, Celal Bayar’lar aynı dönemin CHP’sinin içinden çıktı. Onlar da cumhuriyetle hesaplaşma karşısında bu kadar yetki verdiler. 10-12 senelik bir iktidar yaşadılar. Cumhuriyet dönemini tartışmaya açtılar. Camilere, tarihi eserlere en büyük kıyımın hangi döneminde yapıldığıyla ilgili belgeler var. Menderes’ten sonra gelen tüm iktidarlar aynı yöntemle gelmiş ve iktidardan düşmüşlerdir.
Atatürk dönemindan sonra her gelen iktidar, cumhuriyet dönemine bir darbe vurdu. Zurnanın son deliği olan Recep Tayyip Erdoğan’a verilen misyon biraz daha fazla. O biraz daha fazla zarar veriyor. Demokrat Parti döneminde Atatürk heykeli çok yapılmış mesela. Emevi dönemi de öyle. İslamiyete en çok zarar veren toplum olmasına rağmen, en gösterişli camilerin yapıldığı dönem Emevilerin dönemidir. Atatürk Havalimanı’nı yıkma isteğinin sebebi, İnönü Stadyumu’nun yıkılmasına izin verme sebebi yine aynı. Göreceksiniz, o stadın adı İnönü olmayacak. Atatürk’ün Nutuk’ta hain diye bahsettiği Vahdettin, 2. Abdülhamit, Osmanlıcılık bizim ders kitaplarımızda kahraman olarak gösterilmeye çalışılıyor.
Avrupa’nın, Amerika’nın, İsrail’in Türkiye’den istediği ne varsa sağ iktidarlar hep ona hizmet etmiştir. Yani tarih boyunca ABD ve İsrail ne dediyse sağ iktidarlar onun uygulayıcısı olmuşlardır.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Geçtiğimiz yerel seçimlerde “Bahçelievler’de sıkılmadık el, gidilmedik ev bırakmayacağız” demiştik. Şimdi de aday olduğum 3. bölgede aynı şekilde yapacak, politikalarımızıtek tek insanlara anlatacak; ama asla yorulmayacağız.
Özgür Deniz Kaya-Kent Yaşam

Daha önceki haberlerimiz için linklere tıklatınız: 

http://www.yasamgazetesi.com.tr/siyaset/riza-akpolattan-baglama-sovlu-adaylik-gecesi-video-haber-h86689.html

http://www.yasamgazetesi.com.tr/guncel/riza-akpolat-65-yillik-reklam-arasina-son-verecegiz-h86612.html


 



Editör: Haber Merkezi