Rusya, istiklal, bağımsızlık ve özgürlük isteyen Azerileri defalarca cezalandırdı. Yakın tarihte halkımıza yapılan en ağır darbelerden birincisi, Azerbaycanlılar’ın Ermenistan'dan sürülmesi oldu. 1988-89 yıllarında yaklaşık 300.000 yurttaşımız tarihi topraklarından kovuldu. Kuşkusuz bu karar, SSCB yönetimince verilmiş ve Ermeniler tarafından uygulanmıştır. Halkımıza ikinci büyük darbe 20 Ocak 1990'da vuruldu. SSCB yönetiminin talimatı üzerine Rus tankları Bakü'ye girdi, Bakü sakinlerine acımasız bir katliam yapıldı ve 131 Azerbaycanlı öldürüldü. Bir sonraki cezai-işlem, Garakend trajedisiydi. 20 Kasım 1991'de Hocavend'in Garakend Köyü’nde, üst düzey Azeri yetkilileri Hankendi'ye taşıyan bir helikopter, Rus özel servislerinin kontrolü altında faaliyet yürüten Ermeni ayrılıkçı güçler tarafından vuruldu. Daha sonra Hocalı soykırımı tarihimizin kanlı hafızasına kazındı. 26 Şubat 1992'de Rus Silahlı Kuvvetlerine bağlı 366. Motorlu Tüfek Alayın Ermeni asıllı askerlerinin katılımıyla Hocalı'da en ağır insanlık suçlarından biri işlendi. 63'ü çocuk, 106'sı kadın ve 70'i yaşlı olmak üzere 613 Azerbaycanlı öldürüldü. Sonraki aşamada Azerbaycan'ın Şuşa, Laçın, Hocavend, Kelbecer, Ağdere, Ağdam, Füzuli, Cebrayıl, Gubadlı, Zangilan bölgeleri Rusya'nın desteği ile Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal edildi. Nihayet 12 Mayıs 1994'te Rusya'nın arabuluculuğuyla Azerbaycan ve Ermenistan arasında Bişkek Protokolü imzalanarak nispi bir ateşkes sağlandı. Böylece Rusya, Ermeni ayrılıkçılarını silahlandırarak Azerbaycan'da Rusya'nın jeopolitik çıkarlarına aykırı hareket eden siyasi güçleri ve Rusya'nın Ermeni yanlısı politikasını protesto eden halkımızı cezalandırmıştır. Bu amaçla Ermenistan'a silah ve paralı asker sağladı. Diğer eski SSCB ülkelerinde de benzer süreçler yaşandı. O zamanki Azerbaycan hükümeti - Ebulfez Elçibey ve ekibi, ülkemizdeki Rus askeri üslerinin varlığını egemenliğimiz için bir tehdit olarak görüyordu. Bu nedenle Rus askerlerini Azerbaycan'dan çıkarmak için büyük çaba sarf etti ve sonunda 26 Mayıs 1993'te başarılı oldu. Ebulfez Elçibey ve ekibi, Rus askerlerinin Azerbaycan'da tutulması halinde Azerbaycan yönetiminin bağımsız bir politika izleyemeyeceğine inanıyordu. Ermenistan örneğinde bu olasılığın doğru olduğunu görebiliriz. Rus birliklerin Azerbaycan'dan çekilmesi Elçibey ve ekibinin siyasi kariyeri pahasına gerçekleşti. Aynı zamanda Azerbaycan halkı da bağımsız politika nedeniyle büyük kayıplar verdi; topraklarımızın yüzde 20'si işgal edildi, 1 milyondan fazla yurttaşımız yerlerinden edildi, işgalde tutulan bölgelerdeki sivil altyapı tahrip edildi ve yer altı doğal kaynaklarımız yoğun bir şekilde istismar edildi. Haydar Aliyev'in siyasi liderliği döneminde bağımsız politikadan vazgeçilmemekle birlikte, Rusya ile siyasi ilişkilerin bozulmasının sonuçlarını azaltmak, karşılıklı çıkarlara dayalı yeni siyasi ilişkiler kurmak ve Azerbaycan devletini güçlendirmek için çalışmalar yapıldı. Daha sonra Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in siyasi liderliğinde Rusya ile ilişkiler yeni bir düzeye ulaştı ve iki ülke liderleri arasında karşılıklı güven tesis edildi. SSCB'nin çöküşü döneminde Rusya, kasıtlı olarak, kendine bağlı cumhuriyetlerde etnik çatışmaları ateşlemiştir. Bu strateji, bu cumhuriyetleri daha sonraki bir aşamada Rusya'nın etki alanında tutmaya hizmet ediyordu. Bu strateji çerçevesinde izlenen politika, çatışma merkezlerinde ayrılıkçılığı açıkça veya gizlice desteklemek ve Rus barış güçlerini bu çatışma bölgelerine yerleştirmekti. Rus barış güçleri, Rusya'nın eski SSCB ülkelerindeki etkisini sürdürmeye, ulusal hükümetleri Rusya'nın jeopolitik çıkarlarına aykırı politikalar izlemekten caydırmaya ve ayrılıkçı güçleri korumaya hizmet ediyordu. Rusya, 1992'den beri Azerbaycan hükümetinden Rus barış gücünün Dağlık Karabağ'da konuşlandırılmasına izin vermesini talep etmekteydi. Azerbaycan hükümeti, ne Ebulfez Elçibey zamanında ne de Haydar Aliyev zamanında, ne de Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 17 yıllık siyasi liderliği döneminde bu talebi kabul etmedi. Azerbaycan liderleri, haklı olarak, Dağlık Karabağ'da Rus barış gücünün konuşlandırılmasını Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'daki egemen haklarına bir tehdit olarak değerlendirdiler. Özellikle Gürcistan ve Moldova'daki Rus barış güçlerinin davranışları, Azerbaycan siyasi elitinde böyle bir kanı oluşturdu. Elçibey hükümeti 1992-1993 yıllarında Dağlık Karabağ'da Rus barış güçlerini konuşlandırmayı kabul etmiş olsaydı, Dağlık Karabağ çevresindeki 7 il (Laçın, Kelbecer, Ağdam, Füzuli, Cebrayıl, Füzuli, Zangilan) işgal edilmeyecekti. Haydar Aliyev Rus barış güçlerinin Dağlık Karabağ’a konuşlandırılmasına izin verseydi muhtemelen 5 bölge (Ağdam, Füzuli, Cebrayil, Füzuli, Zangilan) işgal edilmeyecekti. Kısacası Azerbaycan topraklarının işgali, bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi koruma çabalarımıza karşılık bir kayıptı. Benzer kayıplarla karşı karşıya kalan diğer eski SSCB ülkelerinden farklı olarak, Azerbaycan hükümeti bugün Rusya ile güvenilir ilişkiler kurmayı başardı. Bu kadar çok trajediye rağmen Azerbaycan halkı Rus devletine karşı sistematik bir nefret ve düşmanlık sergilemiyor, aksine Rus halkıyla dostane ilişkiler kuruyor. Bunun açık bir örneği, milyonlarca yurttaşımızın Rusya'da yaşamaya devam etmesidir. Adil olmak gerekirse, Rusya, ABD'nin Vietnam, Afganistan, Irak, Fransa'nın Cezayir ve Ruanda'da yaptığı zulümlere kıyasla halkımıza karşı merhametli davrandı. Bununla birlikte, diğer büyük güçler gibi, Rusya'nın da emperyalist çıkarları var ve Azerbaycan halkı tarihsel olarak bu çıkarlardan zarar gördü. Bu nedenle 27 yıl sonra, Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası olan Dağlık Karabağ'a Rus askeri birliğinin girmesi ve orada Ermeni ayrılıkçı güçlerini yıkımdan kurtarması Azerbaycan kamuoyunda tepkilere neden oldu. Azerbaycan kamuoyunun temel endişesi, Rus barış gücünün Dağlık Karabağ'da ayrılıkçı güçlerin varlığının devam etmesine izin vereceği şüphesidir. Bu aynı zamanda Rus barış gücünün diğer eski SSCB ülkelerdeki barışı koruma misyonunun ötesine geçmesi ve devletin egemenliğini ihlal eden tatsız olaylara neden olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Azerbaycan bu ülkelerden farklı olarak bölgede büyük güce sahip olan Türkiye'nin askeri ve siyasi desteğini kazanmıştır. Bu bakımdan Türkiye, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde dengeleyici bir rol oynamaktadır. Bu dengenin Güney Kafkasya'ya barış ve istikrar getireceğine dair büyük umutlarımız var. Pragmatik bir politika izleyen Azerbaycan yönetimi, Rusya'nın jeopolitik çıkarlarını gözetmeksizin Dağlık Karabağ sorununun çözülmesinin imkansızlığını biliyordu, ancak kardeş Türkiye'nin çözüm sürecine katılımını sağlayarak diğer eski SSCB ülkelerindeki tatsız olaylardan halkımızı sigortaladı.

Fazıl Gasimov İstanbul Üniversitesi doktora öğrencisi

Editör: Haber Merkezi