İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Yücel Coşkun, 16 Kasım’daki kongrede rakibine karşı 400 oy alarak güven tazeledi. “A Takımı” olarak nitelendirilen Başkanlık Divanı’nı açıklayan Coşkun, partinin İstanbul’daki durumu, ittifak politikaları ve ülke gündemine dair çarpıcı değerlendirmelerini Yaşam Medya Grubu Haber Müdürümüz Tayfun Ercan’a aktardı. Tamamı internet sitelerimiz www.yasamgazetesi.com.tr ve www.haberdesiniz.com’da yayınlanan röportajın öne çıkan başlıkları şöyle:

SİYASET USTALIĞIYLA TARTIŞMALARDAN KAÇINDI

Tayfun ERCAN : Kongre sürecinde dikkat çeken bazı söylemler vardı. Sizin konuşmalarınızda da buna dair dolaylı imalar olduğu yorumları yapıldı.
Meral Akşener’in İstanbul İl Kongresi’ne müdahil olduğu, bu müdahalenin de İstanbul’da çoğunlukta olacak kurultay delegeleri üzerinden partinin genel merkezde oluşacak yeni yönetimle birlikte “saray rejimine” daha yakın bir çizgiye çekilmek istendiği yönünde iddialar dile getirildi.
Bu nedenle İstanbul’da size karşı bir aday çıkarıldığı öne sürüldü. Bu söylemleri dile getirenler yalnızca dışarıdan isimler değil; bugün il yönetiminde bulunan bazı kişiler ve ilçe başkanları da oldu.

Bu tartışmaların yaşandığı bir ortamda yapılan oylamada kongreyi açık farkla kazandınız.
Bu sonuç, İstanbul teşkilatının Müsavat Dervişoğlu ile şekillenen mevcut siyasi anlayışın devamından yana bir iradesi miydi, yoksa parti içinde Meral Akşener’e atfedilen yeni ilişki ağına yönelik bir uyarı olarak mı okunmalı?
En azından bu iddiaları siz doğru ya da yanlış olarak nasıl değerlendirirsiniz?

Yücel COŞKUN : Soruyu şu şekilde anladım: Sayın Meral Akşener’in kongreye müdahil olup olmadığı ve bu müdahalenin arkasında partiyi saraya yakınlaştırma ya da parti yönetiminde söz sahibi olma gibi bir niyet bulunup bulunmadığı soruluyor.

Bizim tarafımızdan bu yönde kurulmuş bir cümle yok. Dışarıda kim ne konuşmuş, kim ne söylemiş diye de açıkçası bir takip yapmadık. Kongre dönemlerinde zaman zaman bazı kişilerin, başkalarını ikna edebilmek için bu tür söylemler üretebildiğini görmek mümkün; ancak bu, bizim şahit olduğumuz bir alan değil. Bizim böyle bir gözlemimiz de olmadı.

Biz kongre sürecinde delegemize doğrudan muhatap olduk. Sadece delegelere değil; üyelere, teşkilata ve teşkilat yöneticilerimize seslendik. Konuştuğumuz hiçbir yerde bize bu yönde bir soru yöneltilmediği gibi, biz de böyle bir iddiaya cevap vermedik. Dolayısıyla bilmediğimiz, bizim dışımızda gelişen bir tartışma hakkında net bir değerlendirme yapmam doğru olmaz.

Tayfun ERCAN: Peki, bu müdahale iddiasını açıkça reddediyor musunuz?

Yücel COŞKUN : Siyasette elbette insanların kendisine yakın ya da uzak gördüğü isimler olabilir, bu çerçevede çeşitli cümleler kurulabilir. Ancak şahit olmadığımız bir konu hakkında kesin ifadeler kullanmak yanlış yönlendirmeye yol açar.
Bu nedenle, doğrudan içinde olmadığımız ve gözlemlemediğimiz bir süreçle ilgili hüküm vermek istemem.

“BEBEK KATİLİNİ BARIŞ ELÇİSİ GİBİ GÖSTEREMEZSİNİZ”

Tayfun ERCAN: Siyasetin konjonktürü de bu süreçte ciddi biçimde değişti. İttifakların kurulduğu dönemde milliyetçi değerler üzerine oturan bir parti olan İYİ Parti’ye yönelik olarak, iktidar cephesinden “terör örgütleriyle iş birliği yapıyor” algısı oluşturulmaya çalışılıyordu. Bugün gelinen noktada ise tablo tersine dönmüş durumda; o gün Cumhur İttifakı’nın savunduğu yerde İYİ Parti dururken, o gün İYİ Parti’nin suçlandığı pozisyonda bu kez Cumhur İttifakı gövdesini kayanın altına koymuş şekilde bulunuyor.

Yerel seçimler açısından bakıldığında seçmen desteğinin kaybedildiği bir tablo görülüyor; ancak genel seçimler için aynı netlikte bir değerlendirme yapmak zor. Bu değişen siyasi denklem ışığında sormak isterim:
İYİ Parti, hem bu algı kırılmasını hem de seçmende oluşan kafa karışıklığını nasıl aşmayı hedefliyor? Önümüzdeki süreçte parti, özellikle genel seçim perspektifinde kendisini seçmene hangi siyasal zeminde anlatacak?

Yücel COŞKUN: Bugün gelinen noktada, kartlar yeniden karıldığında İYİ Parti’nin kendisini seçmene ne ölçüde anlatabildiği belirleyici hale geliyor. Biz kesinlikle herkesin oyuna talibiz. Cumhur İttifakı, 2024 seçimleri sürecinde Altılı Masa’yı sürekli olarak DEM üzerinden hedef aldı ve bu masanın altında DEM vurgusu yaptı. Oysa Altılı Masa’nın hiçbir bileşeninde DEM Parti yoktu. Buna rağmen olmayan bir ilişki üzerinden ağır suçlamalar yönelten bir Cumhur İttifakı vardı.

Bugün ise tablo tamamen tersine dönmüş durumda. AK Parti ve MHP, DEM Parti ile açık biçimde siyaset yürütüyor ve bunu “terörsüz Türkiye” söylemiyle kamuoyuna sunuyor. İYİ Parti’nin bu konudaki yaklaşımı son derece nettir: Terörsüz bir Türkiye hedefine asla karşı değiliz, aksine sonuna kadar yanındayız. Ancak yürütülen bu süreci, ikinci bir ihanet süreci olarak değerlendiriyoruz. Bu sürecin sonunda Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasına kadar uzanabilecek bir yol açılmasından ciddi endişe duyuyoruz.

Nitekim ilk etapta kullanılan “umut hakkı” ifadesi, bizzat Devlet Bahçeli’nin ağzından çıkmıştır. İYİ Parti bu yaklaşımı reddetmektedir ve bu duruş son derece kıymetlidir. Çünkü bu tutum, Türkiye’de seçmenin ve toplumun yaklaşık yüzde 70’inin duygularına tercüman olmaktadır. Bu duruş, herhangi bir oy hesabıyla değil, ülkenin ve milletin geleceğine dair kaygıyla ortaya konulmaktadır.

Geçmişe baktığımızda, Cumhur İttifakı’nın suçladığı pek çok başlıkta daha sonra bizzat kendisinin o yapılarla yan yana geldiğini görüyoruz. Biz ise geçmişte de bugün de, hangi yapı olursa olsun terörle iş birliği yapan, terör örgütlerine açıkça “terör örgütü” diyemeyen hiçbir partiyle bir araya gelmedik, gelmeyeceğiz. Bebek katilini barış elçisi gibi göstermeye çalışan Cumhur İttifakı bileşenleriyle de asla bir araya gelme ihtimalimiz yoktur. Bu eleştirilerimiz saklı kalmak kaydıyla, süreçler ayrıca ve kendi başlıkları altında değerlendirilir.

“İTTİFAKIN EN BÜYÜK KAZANANI CHP OLDU”

Tayfun ERCAN: Altılı Masa’nın diğer paydaşları, HDP konusunda sizinle aynı noktada durmuyordu. Hatta bu partiyi fiilen, gayriresmî biçimde ittifakın bir parçası olarak gördükleri yönünde güçlü bir algı oluşmuştu. İYİ Parti’nin bu konudaki itirazlarının ise bazı çevreler tarafından “ayrımcı” olarak değerlendirildiğini düşünüyorum.

Bu tabloda, ittifak çoğunluğunun aldığı kararlar İYİ Parti’yi bağlamaz mıydı? İttifak siyaseti açısından bu dengeyi siz nasıl yorumluyorsunuz?

Yücel COŞKUN : İttifak siyaseti konusunda şunu net bir şekilde ifade etmek isterim: İYİ Parti’nin aslında resmî anlamda kurulmuş bir ittifakı hiçbir zaman olmadı. Şartlar, birlikte bir seçim kampanyası yürütmeyi zorunlu kıldı. Nitekim 2018 seçimlerinde her parti kendi cumhurbaşkanı adayını çıkardı. Bu durum bile, ortada gerçek anlamda bir ittifak bulunmadığını açıkça gösteriyor.

Genel seçimlerde aynı pusulada yer almamız ise daha çok seçim sisteminin dayattığı bir zorunluluktu. Bu süreçte ortaya çıkan tabloya baktığımızda, ittifak düzenlemesinin İYİ Parti’ye sınırlı sayıda milletvekili kazandırdığını, buna karşılık Cumhuriyet Halk Partisi’ne çok daha fazla milletvekili kazandırdığını görüyoruz.

Bu dengesizlik, doğal olarak ittifak siyasetinin İYİ Parti açısından sorgulanmasına yol açtı. Parti içinde ve seçmen nezdinde, bu ilişkinin ne ölçüde karşılık bulduğu ve İYİ Parti’ye ne kazandırdığı ciddi biçimde tartışılır hale geldi.

Tayfun ERCAN: Evet, o dönemde İstanbul 3. Bölge’de 4. sıradan adayınız olan Meltem Ünal Erzen’in seçilmesine yetmeyen oylar, ittifak havuzu içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9. sıra adayı Nazır Cihangir İslam’a yazıldı ve bu yolla CHP, İYİ Parti oylarıyla bir milletvekili daha çıkarmış oldu.

Bu tablo, ittifak siyasetinin İYİ Parti açısından adil ve karşılıklı bir yapı oluşturmadığını mı gösteriyor? Sizce bu durum, ittifakların sorgulanmasına yol açan temel kırılma noktalarından biri miydi?

Yücel COŞKUN : 2019 yerel seçimleri bir ittifak seçimiydi. İstanbul özelinde bakarsak, buna tam bir ittifak değil, yarı ittifak demek daha doğru olur. Çünkü bazı ilçelerde partiler ayrı ayrı aday çıkardı; ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusunda ortak hareket edildi. Bu süreç hem İYİ Parti’ye hem Cumhuriyet Halk Partisi’ne kazandırdı. Daha doğrusu, İstanbul’a bir değişim kazandırdı. Bu değişim de hem İstanbul için hem Türkiye için önemli bir kazanım oldu. İYİ Parti açısından bakıldığında, ittifakın somut fayda sağladığı tek seçim de bu seçimdir.

2023 seçimlerine gelindiğinde ise milletvekilliği seçimlerinde partilerin ayrı ayrı aday listeleri vardı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise ortak bir aday belirlendi ve bu tercih, o günden bugüne kadar tartışılmaya devam etti. Vatandaş nezdinde İYİ Parti’nin bu süreçte ortaya koyduğu bir duruş vardı. Yapılan kamuoyu araştırmalarında, iki büyükşehir belediye başkanının kazanma ihtimalinin daha yüksek olduğu görülüyordu. Bu adaylardan biri üzerinde ısrar edildi ancak bu yaklaşım kabul görmedi. Diğer aday da bu sürece yanaşmayınca, mecburen ittifak bu şekilde devam etti.

2024 seçimlerine gelindiğinde ise partiler zaten ayrı ayrı yarıştı. Dolayısıyla kamuoyunda genellikle sürekli bir ittifak varmış gibi bir algı oluşsa da, tabloya baktığımızda aslında süreklilik arz eden bir ittifaktan söz etmek mümkün değil. İstanbul’da bir seçim kazanıldı; onun dışında kalıcı ve karşılıklı bir ittifak kazanımından bahsedemeyiz.

Bu ittifakların İYİ Parti’ye ne kazandırdığına baktığımızda ise, 2019 yerel seçimlerinde dahi partinin tek bir belediye kazanamadığını görüyoruz. İstanbul özelinde değerlendirildiğinde, o dönem için “kötü bir ittifak pazarlığı” yapıldığını söylemek mümkündür.

“İSTANBUL TEŞKİLATI CHP İLE İTTİFAK İSTEDİ”

Tayfun ERCAN: İttifaklardan uzak durularak seçime girilmesi, partiniz açısından bakıldığında, geçmişte eleştirdiğiniz “kötü ittifak pazarlığı”ndan daha olumsuz sonuçlar doğurmadı mı?

Yücel COŞKUN: Bu yerel seçimlerde il başkanıydım. Ben ve yönetimdeki arkadaşlarımız, İstanbul’da ittifak yapılması gerektiğini savunduk. Hem ilçe başkanlarımızın büyük çoğunluğu hem de il yönetimi olarak, tabanımıza da yakın bir noktada durarak ittifaktan yana bir tutum aldık. Bunun hem İYİ Parti açısından hem de AK Parti karşıtlığı açısından kıymetli olduğunu değerlendiriyorduk. Seçimlere ayrı ayrı girmenin İYİ Parti’ye kaybettireceğini de ısrarla ifade ettik. Nitekim seçim sonuçları da bu değerlendirmemizi doğruladı.

Bu görüşlerimizi il başkanları toplantılarında da, ilçe başkanları toplantılarında da açıkça dile getirdik. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ittifakın devamı yönünde bir talebi olup olmadığı sorulursa; evet, böyle bir talep gelmişti. Zaten böyle bir talep olmasaydı, bu konu genel merkezde ve Genel İdare Kurulu’nda gündeme gelmezdi.

Ancak genel merkezdeki yöneticilerimizin şu yönde bir kaygısı vardı: “Bize ittifak deniliyor ama bunun karşılığında somut bir çerçeve ortaya konulmuyor.” Üst düzeyde yaşanan gelişmelerin tamamına da hâkim olduğumuzu söylemek zor. Biz İstanbul’da, yalnızca sahada gördüğümüz tablo ve yaşadığımız süreç üzerinden kendi görüşümüzü ve geleceğe dair öngörülerimizi ifade ettik.

“KURULTAYLA EKONOMİ KADROLARINI GÜÇLENDİRİYORUZ”

Tayfun ERCAN: İstanbul ve vatandaşın gündemine dönersek; hayat pahalılığı ciddi biçimde hissediliyor ve bu durum İstanbul gibi bir metropolde çok daha sert yaşanıyor. Bu tablo karşısında, halkın günlük sorunlarına bakıldığında İYİ Parti sahici ve karşılık bulan bir siyaset üretebiliyor mu? Özellikle ekonomi başlığında, seçmen İYİ Parti’nin ne söylediğini takip ediyor mu? Sahada siz nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Yücel COŞKUN: Vatandaşın bugün yaşadığı en temel sorunların başında ekonomi geliyor. Bu meseleyi yalnızca asgari ücret üzerinden değerlendirmemek gerekir. Emeklilerin, gençlerin, çalışanların; hatta çoğu zaman göz ardı edilen ev hanımlarının dahi ekonomiye dair ciddi rahatsızlıkları var.

İYİ Parti’nin geçmişte ekonomi politikaları açısından Türkiye’nin en güçlü kadrolarından birine sahip olduğu yönünde yaygın bir algı vardı ve bu algı da haklıydı. Ancak bugün ekonomi denildiğinde kamuoyunda daha çok Erhan Usta isminin öne çıkması, diğer isimlerin yeterince görünür olmaması, İYİ Parti’yi ekonomi başlığında seçmen nezdinde bir miktar geri plana itmiş gibi görünüyor. Buna rağmen geçmişte yapılan uyarıların neredeyse tamamının bugün bire bir gerçekleştiğini de hep birlikte görüyoruz.

Önümüzdeki büyük kurultayla birlikte partimize katılacak yeni ekonomistlerle, İYİ Parti’nin yeniden en güçlü ekonomi politikalarına sahip parti olarak algılanacağına inanıyoruz. İYİ Parti, bundan sonraki süreçte yalnızca eleştiren değil, somut çözüm önerileriyle gündem oluşturan bir parti olacaktır. Genel Başkanımızın hemen her konuşmasında ekonomi vurgusu zaten yer alıyor; bunun yanı sıra bu dönemde ekonomist kadrolarımız da ciddi ölçüde güçlendiriliyor. Hiçbir partide kolay kolay bulunamayacak kadar güçlü bir kadroyla girilecek bir kurultay süreci bizi bekliyor.

GENÇLER VE KADINLAR İÇİN MİLAT NİTELİĞİNDE KURULTAY

Tayfun ERCAN: İYİ Parti’nin de bir dönem gençlerle güçlü bir bağ kurmasına rağmen, bu bağın zamanla zayıfladığı görülüyor. Bu kopuşun temel nedenlerini tespit edebildiniz mi?

Yücel COŞKUN: Genç seçmen meselesine geldiğimizde şunu net olarak söylemek gerekir: Gençler siyasetten uzaklaşıyor. Bu durum yalnızca İYİ Parti’ye özgü değil, bugün tüm siyasi partiler için geçerli bir sorun. Gençler siyasete çoğu zaman ani reflekslerle yaklaşabiliyor; ancak en küçük bir memnuniyetsizlikte de aynı hızla uzaklaşabiliyorlar. İYİ Parti bir dönem gençleri gerçekten çok iyi yakalamıştı. Fakat daha sonra, genel seçmenle birlikte genç seçmenin de partiden uzaklaştığını gördük. Bunun temel nedeni, gençlerin parti yönetiminde yeterince temsil edilmediklerini düşünmeleridir.

Önümüzdeki kurultay sürecinde, partinin üst kademelerinde ciddi bir gençleşme yaşanacağını görüyoruz. Bu değişim yalnızca vitrine dönük, görsel bir yenilenme değil; gençlerin sorunlarını bilen, bu sorunlara çözüm üretebilen kadroların ön plana çıkması anlamına geliyor. Ben bu kurultayı İYİ Parti açısından bir milat olarak değerlendiriyorum. Bu durum yalnızca gençler için değil, kadınlar için de geçerli olacak.

İstanbul teşkilatlarına baktığımızda da tablo oldukça net. Gençler, vitrinde kendilerini göremedikleri zaman tabandaki çalışmalara da katılım göstermiyor. Bu nedenle vitrinde gerçekten işin ehli, temsil kabiliyeti yüksek gençlerin yer alması son derece önemli. Bu değişimin İstanbul’a da yansıyacağını düşünüyorum. İl divanında gençlerin daha fazla yer alması, gençlik kollarının toplantılara aktif biçimde katılması, siyaseti gençler açısından daha cazip hale getirecektir. Ama bunun yolu da gençlerin vitrinizde görünmesinden geçiyor.

TERÖRLE MÜCADELE, KELİMELERİ YUMUŞATARAK DEĞİL; KARARLI BİR DURUŞLA YAPILIR.

Tayfun ERCAN : Bugün ülkenin çok güçlü bir siyasi gündemi var. Meclis’te bu başlıklara karşı çoğu zaman tek başına itiraz eden, direnen bir İYİ Parti profili görülüyor. Terörle mücadele konusunda yeni bir anayasa tartışması ve yeni bir siyasal dil oluşturulmaya çalışılıyor; eğer teröriste terörist demezseniz ortada terör sorunu kalmaz. Dolayısıyla teröre tavır almayı suç sayan bir anlayış var.

Öte yandan milliyetçilik kavramının içeriğinin de değiştiği, bu yeni milliyetçilik tanımının Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti döneminde yeniden şekillendiği yönünde değerlendirmede bulunabilirim.

Bu tabloyu nasıl okuyorsunuz? İYİ Parti, hem terörle mücadele hem de değişen milliyetçilik algısı karşısında Meclis’te ve siyasette kendisini hangi noktada konumlandırıyor?

Yücel COŞKUN: Bugün ortaya çıkan tabloyu açık söylemek gerekirse şaşırtıcı değil ama son derece kaygı verici buluyorum. Türkiye’de terörle mücadele başlığı, bilinçli biçimde yeni bir siyasal dile dönüştürülmek isteniyor. Teröriste “terörist” denmediğinde, sorunun ortadan kalkacağı gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Hatta teröre karşı net tavır almak, bazı çevrelerce suçlayıcı bir dile dönüştürülüyor. Oysa terörle mücadele, kelimeleri yumuşatarak değil; açık, net ve kararlı bir duruşla yapılır.

DİSK’ten Asgari Ücrete Sert Tepki: “Açlık Sınırında Ücret Dayatması Kabul Edilemez”
DİSK’ten Asgari Ücrete Sert Tepki: “Açlık Sınırında Ücret Dayatması Kabul Edilemez”
İçeriği Görüntüle

İYİ Parti’nin Meclis’te çoğu zaman yalnız kalmasının temel nedeni de budur. Biz popüler olanı değil, doğru olanı savunuyoruz. Terörsüz bir Türkiye hedefini elbette biz de savunuyoruz; ancak bu hedefe giderken terör örgütlerini dolaylı ya da dolaysız biçimde meşrulaştıran hiçbir yaklaşımı kabul etmiyoruz. Terörle arasına net bir mesafe koyamayan hiçbir siyasi anlayışla aynı noktada durmamız mümkün değildir.

Milliyetçilik kavramına gelince… Bugün milliyetçilik, iktidarın ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlanan, esneyen ve dönüştürülen bir kavrama dönüştürülmüş durumda. Bu yeni milliyetçilik anlayışı, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti döneminde şekillendi. Ne yazık ki MHP de bu süreçte geleneksel milliyetçi söylemini büyük ölçüde terk ederek, bambaşka bir dil kullanmaya başladı.

İYİ Parti’nin milliyetçilik anlayışı ise nettir: Devlete sadakat, millete bağlılık, hukuka saygı ve teröre karşı tavizsiz duruş. Bizim milliyetçiliğimiz, konjonktüre göre değişen, günü kurtarmaya dönük bir milliyetçilik değildir. Bu nedenle Meclis’te yalnız kalmayı göze alıyoruz. Çünkü bizim için önemli olan çoğunlukta olmak değil, doğru yerde durabilmektir. Bugün yalnız olabiliriz; ama yarın bu duruşun Türkiye için ne kadar hayati olduğu çok daha net görülecektir.

“ORTAK DEĞERLERDE BULUŞAK İSTEYEN HERKESİN PARTİSİYİZ”

Tayfun ERCAN : Bugün milliyetçi siyaset alanı ciddi biçimde parçalanmış durumda. MHP’de yaşanan söylem değişimiyle birlikte; yıllar içinde önce BBP, sonra İyi Parti şimdi Zafer Partisi, Kutlu Parti, Milli Yol, Anahtar Parti, Türkiye İttifakı Partisi hatta bu çizgiye yakın sayabileceğimiz BTP gibi bir çok yapı var. Bu tabloya baktığımızda İyi Parti’nin milliyetçilik tanımı nedir? İyi Parti’yi bu partilerden ayıran temel fark nerede duruyor?

Yücel COŞKUN: Aslında her siyasi yapı kendisini diğerlerinden farklı tanımlıyor. Ancak işin özüne indiğimizde İYİ Parti’nin milliyetçilik anlayışı nettir: Atatürk’ün milliyetçilik tanımı neyse, Ziya Gökalp’in tarif ettiği milliyetçilik neyse, İYİ Parti de tam olarak bu çizgide durur.

İYİ Parti’nin farkı, milliyetçileri bir araya getirme iddiasıyla değil; milleti birleştirme misyonuyla siyaset yapmasından kaynaklanıyor. Belirli bir ideolojik kalıba sıkışmış bir parti değil; toplumun tüm kesimlerinin asgari müşterekte buluşabileceği bir siyasal zemin oluşturmayı hedefliyor.

Bu yönüyle İYİ Parti, yalnızca belli bir seçmen grubuna değil, ortak değerlerde buluşmak isteyen herkese hitap eden bir parti olarak kendisini konumlandırıyor.

“MİLLİYETÇİLERDE AYRILIKLAR YÖNETSEL NEDENLERE DAYANIYOR”

Tayfun ERCAN: Milliyetçi camiada son yıllarda ciddi bir parçalanma yaşandığını görüyoruz. Sizce milliyetçi siyasette bu dağılmanın temel nedenleri neler?

Yücel COŞKUN: Bu dağılmanın temelinde milliyetçilik anlayışından kaynaklanan ideolojik ayrılıklar yok. Yaşanan kopuşların neredeyse tamamı yönetsel nedenlere dayanıyor. Hiçbir ayrılık, “Sen kötü bir milliyetçisin, ben daha iyi bir milliyetçiyim” yaklaşımıyla ortaya çıkmadı. Aksine; süreçlerin tamamında yönetime dair anlaşmazlıklar, teknik sorunlar ya da kişisel ve nefsi faktörler belirleyici oldu. Dikkat ederseniz, hiçbir aktör diğerini milliyetçiliği üzerinden itham etmedi; tartışmalar daha çok yönetim tarzı ve karar mekanizmaları üzerinden şekillendi.

Tayfun ERCAN: Bu tablo karşısında milliyetçi camianın bir özeleştiri yapması gerekmiyor mu? Memleket meselesinin bu kadar yakıcı olduğu, geleceğe dair ciddi tehditlerin konuşulduğu bir dönemde; kişisel hesaplara, yönetsel çekişmelere ve nefsî ayrışmalara yenilmiş olmadık mı?

Yücel COŞKUN: Kesinlikle öyle. Ancak burada milliyetçiliği ya da milliyetçilerin davranışlarını, il başkanlığı kimliğinin ötesinde, ideolojik bir çerçevede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ben de bu ayrımı birebir yaşamış isimlerden biriyim. Başka bir partinin kuruluş sürecinde yaşanan ayrılıklar da esasen yönetsel ayrılıklardı; milliyetçiliği kimin daha iyi ya da daha kötü temsil ettiği üzerinden yaşanan kopuşlar değildi.

Zaten ülke gündemine ilişkin temel başlıklarda, özellikle memleket meselesi söz konusu olduğunda, milliyetçi camiada bir dayanışma refleksi hâlâ mevcut. Göç politikaları, terörle mücadele gibi başlıklarda kendisini milliyetçi olarak tanımlayan partilerin büyük ölçüde benzer düşündüğünü söylemek mümkün. Ancak milliyetçiliği ideolojik olarak ele aldığımızda; İttihat ve Terakki’den başlayarak farklı dönemlerde şekillenen, seküler milliyetçilikten liberal milliyetçiliğe uzanan çeşitli yaklaşımlar olduğunu görüyoruz. Bu farklı milliyetçilik anlayışlarının her biri ayrıca tartışılabilir.

Tayfun ERCAN: Peki MHP için de aynı şeyi söyler misiniz?

Yücel COŞKUN: Kesinlikle hayır!

“MHP İLE MİLLİYETÇİLER ARASINDAKİ AYRIŞMA SAYMAKLA BİTMEZ”

Tayfun ERCAN: MHP ile Türk milliyetçileri arasındaki temel ayrım sizce nedir?

Yücel COŞKUN: En basit ve en net haliyle söylemek gerekirse bu ayrım, tek adam rejimidir. Bu ülkenin başına gelmiş en büyük belalardan biri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılan bu tek adam rejimidir. Bu sistemin miladı da bizzat Milliyetçi Hareket Partisi’dir. Referandum sürecini hatırlayalım; AK Parti’nin gündeminde dahi yokken bu süreci başlatan MHP olmuştur. Bizim MHP ile en temel ayrılığımız tam olarak burada başlıyor.

Sonrasında ise zaten saymakla bitmeyecek kadar çok ayrışma yaşanmıştır. “Umut hakkı” tartışması, terörle mücadeleye bakış, kullanılan siyasal dil ve izlenen politikalar başta olmak üzere hemen her konuda farklı noktadayız. Bugün geldiğimiz noktada MHP ile birleştiğimiz tek bir temel başlık dahi bulunmamaktadır.

“CHP PARLEMENTER SİSTEM VURGUSU YAPMIYOR”

Tayfun ERCAN: İyi Parti’nin temel hedefi hâlâ parlamenter sistem midir?

Yücel COŞKUN: Kesinlikle temel hedeftir. Başımıza ne geldiyse Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geldi. Bugün bu sistemde bir bakanı alıp başka bir bakanlık koltuğuna oturtuyorsunuz ama sonuç değişmiyor; çünkü sorun kişiler değil, sistemin kendisidir. Tüm aksaklıkların, yönetim krizlerinin ve kurumsal çöküşün kaynağı da bu yapıdır. Bir kişinin ağzından çıkan sözün kanun, hatta hukukun üzerinde olduğu bir düzenle karşı karşıyayız. Bu tablo, devlet aklını zayıflatan ve denge-denetim mekanizmalarını tamamen işlevsiz hale getiren bir tablodur.

Bugün Cumhuriyet Halk Partisi anketlerde birinci parti olma iddiasıyla konuşuyor ancak parlamenter sistem vurgusu yapmıyor. Çünkü bu sistem, “ne dersem o olur” anlayışı üzerine kurulu olduğu için iktidar iddiası olan birçok aktör açısından cazip görülüyor. Bu sisteme açık ve net biçimde karşı çıkan, parlamenter demokrasiye dönüşü bir ilke meselesi olarak savunan tek siyasi parti ise İYİ Parti’dir. Parti kurulmadan önce de bu sisteme karşıydık; güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunuyorduk ve bugüne kadar bu duruştan bir adım geri atmadık.

Anayasa değişiklikleri konusunda da aynı ilkesel yaklaşımı sürdürüyoruz. Yüzde 50 artı 1 yerine, en az üçte iki çoğunluğun esas alınması gerektiğini savunuyoruz. Çünkü anayasa, toplumun yarısını karşısına alarak değiştirilecek bir metin değildir. Yüzde 50 artı 1 anlayışı toplumu keskin biçimde ikiye böler. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı, geniş mutabakatla şekillenmiş, herkesin kendisini içinde bulabileceği, hukuku ve kurumsal dengeyi esas alan bir yönetim modelidir.

“İYİ PARTİ’NİN DURACAĞI YER NET: ERDOĞAN’IN KARŞISINDAYIZ”

Tayfun ERCAN: Eski ittifak ortağınızın da parlamenter sistem hedefi olmadığını ifade ediyorsunuz. Önünüzde, temel ilkeleri İYİ Parti’yle örtüşmeyen iki ayrı siyasi cephe oluştuğunu varsayarsak; böyle bir tabloda yeniden bir iş birliği zorunluluğu doğarsa, İYİ Parti açısından tercih hangi ilkeler üzerinden şekillenir?

Yücel COŞKUN: Olası bir seçim senaryosunda, parlamenter sistem hedefi olmayan iki adayla karşı karşıya kalınsa bile İYİ Parti’nin duracağı yer nettir: İYİ Parti, Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında olur. İYİ Partililer de Erdoğan’ın karşısında durur. Bizim her dakikamız, her cümlemiz, her siyasi tutumumuz bunun üzerinedir.

Saray rejiminden vazgeçilmesi, tek adam sisteminin sona ermesi için mücadele ederiz. Bu mücadele, adaylar üzerinden değil; rejim karşıtlığı ve demokrasi mücadelesi üzerinden şekillenir. İYİ Parti’nin tavrı, konjonktüre göre değil, ilkelere göre belirlenir.

“ BAHÇELİ’NİN AKLI, DEVLET AKLI DEĞİLDİR”

Tayfun ERCAN: Türkiye’de sıkça kullanılan “devlet aklı” kavramını siz nasıl tanımlıyorsunuz? Devleti kutsallaştıran bir anlayış ile devletin devamını millet iradesiyle birlikte düşünen yaklaşım arasındaki fark nedir?

Somut olarak sorarsak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin siyasal tutumunu bu bağlamda “devlet aklı” olarak değerlendirir misiniz?

Yücel COŞKUN: “Devlet aklı” meselesi, daha önce katıldığımız bir televizyon programında da gündeme gelmişti. O programda şunu ifade etmiştik: “Devlet Bahçeli aklı, devlet aklı değildir.” Ancak “devlet aklı” gerçekten var mıdır, yok mudur; bu konuda toplumda hâlâ gelgitler yaşanıyor.

Toplumda, devletin sanki kendi başına bir birey gibi düşünüp karar alıyormuş gibi bir algı oluşmuş durumda. Oysa gerçek böyle değil. Hangi akıl olursa olsun, sonuçta ülkeyi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çerçevesinde insanlar yönetiyor ve kararları onlar alıyor. Eğer “devlet aklı” diye bir şey varsa, bu kişiler devlet adına konuşurken devletin söylediklerini mi uyguluyor, söylemediklerini mi? Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar devleti yönetmiyorsa bahsettiğimiz akılın sahibi kim ve nerede? bu bir yazılım sistemi olamaz değil mi? Bu noktada aslında biraz felsefi bir tartışmanın içindeyiz.

PARLAMENTER SİSTEM, İHANET SÜRECİ, KAYNAMAYAN TENCERE…

Tayfun ERCAN: İstanbul özelinde İYİ Parti’yi ele alırsak, önümüzdeki döneme dair partinin temel hedefleri nelerdir?

Yücel COŞKUN: Birincisi, parlamenter sisteme dönüş sağlamak. İkincisi, “ihanet süreci” olarak tanımladığımız gelişmelerin karşısında net bir duruş sergilemektir. Bunlar temel önceliklerimizdir. Bunun yanında, vatandaşın ekonomik sıkıntılarıyla ilgili çözümleri Meclis’te, sahada ve ulaşabildiğimiz her platformda dile getirerek, “kaynamayan tencere” meselesini gündemden düşürmemek istiyoruz.

Bu konulara odaklanırken, toplumun bazı kesimlerinin ihtiyaçlarını ve sıkıntılarını da göz ardı etmiyoruz. İstanbul özelinde ve Türkiye genelinde engelli vatandaşlarımızın sorunlarını görmezden gelmeden, ana meseleleri ihmal etmeden bir siyaset anlayışı benimsiyoruz. İstanbul İl Başkanlığı olarak ulaşmak istediğimiz hedef şudur: Engelli vatandaşlarımızın tüm dertleriyle hemhal olan ve çözüm üreten bir il başkanlığı olmak. Bu bizim için son derece önemlidir.

Kadromuz da buna kesinlikle uygun. Bu işin ehli bir arkadaşımızı görevlendirdik. Hatta özellikle şunu da vurgulamak isterim: İstanbul’da değil, Türkiye genelinde tüm siyasi partiler arasında engelliler başkanlığını kuran tek parti İYİ Parti’dir. Bu konuda geçmişte de somut çalışmalarımız oldu.

Örneğin, “Gözler” adlı bir görme engelliler derneğini çok önemsiyoruz. Seçim olmayan bir dönemde bu derneği ziyaret ettik; herhangi bir seçim gündemi yoktu. Görme engelli vatandaşlarımız bize şunu söyledi: “İlk defa bir siyasi partiyi seçim yokken bizi ziyaret ederken gördük. Genelde siyasetçiler seçim zamanı gelir, nutuk atar ve gider. Siz geldiniz, bizimle sohbet ettiniz.”

Bize taleplerini sorduklarında şunları aktardılar: “Görme engelliyiz. Hastaneye gittiğimizde sıra numarası alıyoruz ama numaranın yandığını göremiyoruz. Yanımızda refakatçi yoksa başka bir hastadan rica etmek zorunda kalıyoruz ve bazen sıramızı kaçırıyoruz. Bunun bir çözümünü istiyoruz.” Biz de ilgileneceğimizi söyledik.

Arkadaşlarımızla değerlendirdik ve İl Sağlık Müdürlüğü ile görüştük. Çözüm olarak sesli uyarı sistemi önerildi. İl Sağlık Müdürlüğü de uygulamanın mümkün olduğunu belirtti. Bugün İstanbul’da bu sistemin uygulandığı hastane sayısı artıyor; son aldığımız bilgiye göre 15 hastanede hayata geçirildi. Görme engelli vatandaşlarımız, çözümün parçası olduğumuz için teşekkürlerini iletti.

Bunu sosyal medyada da paylaştık ve İl Sağlık Müdürü’ne ilgisi için teşekkür ettik. Burada özellikle vurgulamak isterim ki İYİ Parti’nin siyaset anlayışı, bir işi propaganda malzemesi yapmak değil, önce çözüm üretmektir. Çözdüğümüz için mutluyuz.

Bu süreç bize şunu da gösterdi: Engelli vatandaşlarımız dertlerini yetkili mercilere ulaştırmakta zorlanıyor. Baston, tekerlekli sandalye ya da akülü sandalye talepleri bize geliyor; aslında devletin sunması gereken hizmetlere erişemedikleri için bu başvurular bize yöneliyor. Bu da bizi, engelli vatandaşlarımızın tüm sorunlarıyla birebir ilgilenecek bir başkanlık kurmaya yöneltti.

Artık İstanbul’da ve Türkiye genelinde “Engelli denilince İYİ Parti derman olur” algısını oluşturmak istiyoruz. Bu, ana meselelerimizden biridir. Bunun yanında İYİ Parti; cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, ekonomi politikaları, hayvan hakları gibi konularda da net bir duruş sergilemektedir. Hayvan hakları konusunda da bir başkanlık kurduk. Vatandaşlarımız herhangi bir konuda mağduriyet yaşadığında ilk başvuracağı adres İYİ Parti olacaktır.

İstanbul özelinde ulaşmak istediğimiz siyasi hedef, oy kaygılarından ve oranlardan öte, insanlara dokunan, ulaşılabilir ve sorunlara çözüm üreten bir teşkilat yapısı oluşturmaktır. İnsana daha çok dokunan, halkla daha fazla temas eden bir İYİ Parti İstanbul teşkilatı yaratmak istiyoruz. Seçimi unutuyor muyuz? Hayır. Ama vatandaşın sorunlarıyla çalışırken hiç seçim yokmuş gibi hareket ediyor, teşkilatımızı da yarın seçim olacakmış gibi hazır tutuyoruz.

MECLİSTE VAR OLMAMIZ, TÜRKİYE İÇİN HAYATİ

Tayfun ERCAN : Kararsız veya İyi Parti’ye mesafeli yaklaşan seçmenlere ne söylemek istersiniz?

Yücel COŞKUN: Bu ihanet sürecine karşı net duruş sergileyen tek parti İYİ Parti’dir. Meclis’te bu duruşu ortaya koyan bir yapının bugün daha güçlü olması gerekiyor. İYİ Parti’nin varlığı, yalnızca mevcut durumu korumakla kalmamalı; yarın çok daha güçlü bir şekilde var olmalıdır.

İYİ Parti olmasaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yürütülen ihanet süreci, sanki gazi meclisin tamamı tarafından onaylanmış gibi algılanacaktı. Oysa Türk milletinin büyük bir bölümü bu duruma itiraz ediyor. İYİ Parti olmasaydı bu ses ne Meclis’te çıkacak ne de temsil edilecekti. Bu nedenle, İYİ Parti’ye her zamankinden daha fazla sahip çıkılması ve destek verilmesi gerekiyor. İyi Parti Türkiye’nin en basit, halk tarafından en anlaşılabilir gri alanları olmayan partisidir. Yol haritamız ve önceliklerimiz belli. Bunu tek cümle de özetleyebilirim ‘İhanete red, parlamentere evet’ diyoruz.

PARTİ’DEN AYRILMIŞ 150 BİN KİŞİ İLE İRTİBAT KURULACAK

Tayfun ERCAN: Seçim hazırlıklarına başladınız mı?

Yücel COŞKUN: Sahadaki görünürlüğümüzü artıracağız. Mahalle teşkilatlarımızı büyük ölçüde tamamladık. İstanbul’da miting yapabilecek seviyeye gelmiş, örgütlü ve diri bir İYİ Parti hedefliyoruz. Seçim ne zaman olursa olsun, biz yarın seçim olacakmış gibi hazırlık yapıyoruz.

Sandıklarda görev alacak arkadaşlarımızı da bugünden hazır tutacağız. Bizim için mesele, çalınacak oyu çaldırmamaktır. Ama bunun öncesinde sahada olmak, kapı çalmak, el sıkmak zorundayız. Çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmayacağız. Çünkü siyaset makamda değil; sokakta, çarşıda, pazarda yapılır. Biz de her yerde olacağız.

Hedefimiz, bir yıl içinde İstanbul’daki vatandaşların en az yüzde 50’sinin İYİ Parti ile bir şekilde temas ettiği bir ekosistem oluşturmak. Bu süreci altı ay içerisinde büyük ölçüde hayata geçirmeyi hedefliyoruz.

Partimize küsmüş bir seçmen kitlesi olduğunun farkındayız. Bunun için “üyelik ilişkileri” adı altında yeni bir yapı kurduk. Daha önce partimize üye olmuş, bir vesileyle ayrılmış yaklaşık 150 bin kişiyle yeniden irtibat kurmayı önemsiyoruz. Ayrıca “+1” anlayışıyla, herkesin bir kişiyi daha sürece dahil etmesini istiyoruz.

“HÜR VE MÜSTAKİL ANLAYIŞ SEÇMEN TARAFINDAN KABUL GÖRMEDİ”

Tayfun ERCAN:. İYİ Parti, son seçimlerin ardından hem muhalefet bloğu içinde hem de seçmen nezdinde ciddi bir oy kaybı yaşadı. Kamuoyu araştırmalarında bir dönem yüzde 10’lar seviyesinde görünen parti, bugün yüzde 3–6 bandında ölçülüyor. Bu tablo, parti açısından bir güven kaybına işaret ediyor.

Özellikle son yerel seçim sürecinde ortaya çıkan sonuçlar da ortada; İstanbul’da da bu düşüş net biçimde hissedildi. Siz o dönemde, ittifakın en güçlü şekilde yürütüldüğü İstanbul Büyükşehir Belediyesi sürecinde il sekreteri olarak görev yaptınız ve süreci bizzat yaşayan yöneticilerden biriydiniz.

Bu çerçevede sormak isterim:
İYİ Parti’nin yaşadığı bu gerilemenin temel nedenleri nelerdi? İttifaklar neden bozuldu? Ve sonrasında seçmenin bir bölümünün tercihini Cumhuriyet Halk Partisi’nden yana kullanmasının arkasındaki ana gerekçeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yücel COŞKUN : Tabii, güven meselesi seçmen açısından farklı, parti açısından farklı değerlendirilir. Ben İstanbul özelinde cevap vereyim. 2024 seçimlerinde İstanbul’da yaklaşık yüzde 10’a yakın bir oy aldık. Yani İstanbul’da 800 binin üzerinde vatandaşımız İYİ Parti’yi tercih etti. Ancak 2024 yerel seçimlerinde seçmen, partimizin benimsediği “hür ve müstakil” anlayışı kabul etmedi. Parti içinde bu anlayışın kabul gördüğü alanlar oldu; fakat ağırlıklı olarak hem teşkilat nezdinde hem de partiye gönül veren ve oy veren kesimler tarafından benimsenmedi. Seçim sonuçları da bunu açık biçimde ortaya koydu.

Burada iki temel sebep var. Türkiye’de genel seçimlerle yerel seçimler arasında oy verme davranışı açısından yerleşik bir alışkanlık bulunuyor. Genel siyasete yönelik verilen oylar, yerel seçimlerde değişkenlik gösterebiliyor. Çünkü yerel seçimlerde seçmenin, kazanma ihtimali yüksek olan partiye ya da adaya yönelme eğilimi oldukça güçlü. Zaten iki kutupluluğun en belirgin şekilde yaşandığı seçimler de yerel seçimlerdir.