“Başarı Hikâyeleri” yazı dizimizin bu hafta ki konuğu akademisyen çevirmen, mütercim tercüman Doğan Akdeniz oldu. Gazete merkezimizde buluştuğumuz Doğan Akdeniz, eğitimden ekonomiye, siyasetten kültürel değerlere, sorduğumuz tüm sorulara açık yüreklilikle cevap verdi.

C.K: HEM BİZ HEM DE OKURLARIMIZ ÖNCELİKLE SİZİ BİR TANISINLAR. DOĞAN AKDENİZ KİMDİR?

D.A Mardinliyim. Mardin merkez Artuklu. Artuk Beylerinden. Yani atalarımız Mardin kökenli. Tabi ki İstanbul’da ben üçüncü kuşağım. İstanbul’a dedelerim gelmişler.  1997 yılından beri bir çeviri şirketim var, asıl mesleğim tabi ki çevirmenlik. Aile babasıyım, iki çocuğum var. Bunun dışında akademisyenim. İngilizce çevirmenlik programında dersler veriyorum ve bir uluslararası iş geliştirme platformu olan BNI da yönetici müdürüm. Orada da iş insanlarıyla işlerini geliştirmeleri için, dünyanın en büyük iş geliştirme organizasyonu BNI’nın 37 yıllık sistemini kullanarak işlerini geliştirmelerine katkıda bulunuyoruz.

C.K: YANİ MESLEĞİNİZE YÖNELİK BİR İŞ BU. TERCÜMANLIK MESLEĞİNİ BİRAZ AÇAR MISINIZ?

D.A: Evet kendi mesleğime yönelik. Ben de çevirmenim, mütercim tercümanlık mezunuyum. Kökenim de asıl mesleğim de bu zaten. Tercümanlık ülkemizde resmi ve özel anlamda çok ihtiyaç duyulan alanlardan bir tanesi. İlaç şirketleri, otomotiv şirketleri, inşaat şirketleri, gıda ithalatı alanlarına sektörlerine ilişkin bir takım ruhsatnameler, şartnameler, elektrikli ürünler bunlarla ilgili kullanım kılavuzlarına varıncaya kadar birçok alanda ihtiyaç duyulan bir sektör. Yılda beş yüz bin sayfanın üzerinde sadece yazılı çeviri yapıyoruz ve binlerce de sözlü ardıl tercüme hizmeti veriyoruz. Noterlerde de tabi ki yeminliyiz. Mahkeme tercümanlığı, tapu dairelerinde de artık yeminli tercümanların da olması gerekiyor.

C.K: HAYATIN HER ALANINDA VARSINIZ YANİ?

D.A: Evet, evet. Bugün şu an bulunduğumuz ortamda dahi nereye bakarsanız bizim şirketimizle ilgili bir çeviri ihtiyacınızı rahatlıkla görebiliyoruz. Öğretim görevlisi kimliğim de aslında mesleğimden kaynaklı yani aslında bu mesleğimi tamamlayıcı olarak öğretim görevliliği ile ilgili uğraşıma başladım. Şu anda yaklaşık yedi yıldır Arel Üniversitesinde İngilizce çevirmenlik programında da dersler veriyorum.

C.K:ÇEVİRMENLİKTEKİ SORUMLULUK NEDİR? HER İNGİLİZCE BİLEN ÇEVİRMEN OLABİLİR Mİ?

D.A: Kesinlikle her sektörde her meslekte olduğu gibi çevirmenlikte de sorumluluğumuz oldukça yüksek. Örneğin 500 bin TL’lik bir sözleşmeyi bir rakam hatasından kaynaklı elli bin lira yazdığınızda çok şey değişebiliyor. Bir harf hatasından kaynaklı yurt dışından buraya gelen belki on binlerce tonluk ürünün gümrükte beklemesine neden olabilirsiniz. Ya da yurt dışına çıkacak olan bir öğrencinin belgesinde bir şeyin eksik yazılması durumunda tekrardan işlemlerin baştan yapılması gibi çok büyük zaman kaybına sebep olunabiliyor. Bu anlamda sorumluluğumuz çok büyük ve çok dikkatli olunması gerekiyor. Yani bu işi eğitimlilerin yapması gerekir. Mesleki anlamda bu alanda baya yol aldık ve daha da yol alacağız. Üniversitede mütercim tercümanlık eğitimi almış, dil eğitimi almış, bu alanda uzmanlaşmış ve tabi ki çeviri yaparak en azından iki veya beş yıllık bir tecrübe kazanmış çevirmenlik deneyimi olan insanların bu işe gönül vererek devam etmesi bizim en büyük arzumuz.

C.K: HOCAM, EKONOMİK DURUM SİZİ ETKİLİYOR MU?

D.A: Tabi ki ekonomik koşullar bizim sektörümüze de yansıyor. Ekonomik koşullardaki olumsuzluklar ticaretin zayıflamasına, yavaşlamasına; insanların hedeflerine yönelik atmaları gereken adımları ötelemesine, ertelemesine sebep oluyor ve bunlar da bizim iş hayatındaki tercümelerimizde azalmaya sebep oluyor.

C.K: NORMALDE KUR ÜZERİNDEN Mİ YOKSA TÜRK LİRASI ÜZERİNDEN Mİ ÇALIŞIYORSUNUZ?

D.A: Türk lirası üzerinden çalışıyoruz. Sabit bir fiyat listemiz var. Zaten iş hacmi azaldığı zaman fiyatımız ne olursa olsun kurumsal anlamda etkileniyoruz. Çünkü yatırıma yönelik hamleler yapılmıyor ve buna ilişkin resmi zorunlu tercüme evrakları da epey bir azalmış durumda kalıyor.

C.K: YATIRIM OLMAYINCA SİZE DE İŞ GELMİYOR YANİ.

D.A: Tabi ki. Yarınımızı göremediğimiz için fiyat istikrarsızlığı var. Ürünlerin ithalatına ilişkin ya da yatırımların güncel olarak devamlılığına ilişkin bir bekleme var, bir belirsizlik var. Bu belirsizlik ve iş hacminde azalma olduğu için neredeyse her sektörde olduğu gibi bizde de bir umutsuzluğa kapılma durumu oldu.

C.K: PEKİ, ORADAN BAKTIĞINIZDA GELECEĞİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ?

D.A: Bu gidişatın bir şekilde düzelmesi gerekiyor. Tabi ki hiçbir şey sürekli kötü veya sürekli iyi gitmiyor ama devlet büyüklerimizin bu işe bir an önce el atması gerekiyor. Özellikle benim en büyük milliyetçilik anlayışım Türk liramızın ne kadar değerli olduğuyla ilgili ve bu sebeple paramızın diğer paralardan daha değerli olması bizi önemli ölçüde rahatlatır ve mutlu eder.

Oysa şu anki duruma baktığımızda iç açıcı değil tam tersi herkesi derinden üzecek bir noktadayız.

C.A: ÖĞRENCİLER ÜLKEMİZDEN KAÇARCASINA YURT DIŞINA GİTMEYE ÇALIŞIYORLAR. HOCA OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ? SİZİN ÖĞRENCİ GRUBUNUZDA DA ‘HOCAM BEN YURT DIŞINA GİTMEK İSTİYORUM’ DİYENLER ÇOĞALDI MI?

D.A: Öğrencilerimiz açısından baktığımız zaman bir umutsuzluk içerisindeler ve evet maalesef birçoğu yurt dışına gitmek istiyorlar. Yurt dışına gidebilmek için gerekli donanıma sahip olup olmadıkları ile ilgili de bir arayış içerisindeler. Mesleki anlamda da yaptığımız işlerin büyük bir çoğunluğu aslında yurt dışına gitmek isteyen kuruluşlar ve bireylerin çevirileri üzerine. Ülkemizi terk etmek bir çözüm mü? Hayır. Biz burada doğruyu nasıl yapabiliriz? Nasıl birlikte omuz omuza verip, yanlışlardan kurtulup doğruya çıkabiliriz sonuçta burası bizim ülkemiz, bizim vatanımız ve her koşulda ne olursa olsun biz bu kurtuluş savaşının evlatlarıyız en nihayetinde. Ne güçlüklerin altından kalkmışız, çıkmışız. Bu güçlüklerin altından da kalkabilecek gücümüz var, yeter ki biz bir arada kalalım. Yani gerçek anlamda eğitim amaçlı değilse yurt dışına çıkmak bir çözüm değil. Ülkemize sahip çıkalım, birlikte olalım çünkü birlikten kuvvet doğar. Bu gidişi iyiye çevirmek yine bizlerin elinde. Vatanımız, milletimiz, ülkemiz çok değerli. Yapılabilecek çok şey var. Elimizde büyük değerler var, yeter ki bu değerlerin farkında olalım.

“VERMENİN ALMAKTAN ÜSTÜN OLDUĞUNU KABUL EDENLERİN BULUNDUĞU BİR ORTAM”

C.K: HOCAM İŞ İNSANLARIYLA DA BİR ÇALIŞMANIZDAN SÖZ ETTİNİZ, BİRAZ AÇABİLİR MİSİNİZ?

D.A: İş insanlarıyla ilgili dünyanın en büyük iş geliştirme organizasyonlarından olan BNI International Networking var. Orası sadece iş sahiplerinden oluşan 37 yıllık sistemle iş insanlarının işlerini geliştiren ve bunu gönüllülük esasına göre yapan tamamen herkesin birbirine refere ettiği, vermenin almaktan üstün olduğunu kabul edenlerin bulunduğu bir ortam. Bu sayede de binlerce iş insanlarının işlerini geliştirmesine destek olduk.

FELSEFESİ GÖNÜLLÜLÜK ÜZERİNE

Felsefesi gönüllülük çerçevesinde yürütülen ve kazandır ki kazan. Ne ekerseniz onu biçersiniz felsefesi. Bugün elimizden gelen ne varsa birbirimizi desteklemek adına yapıyoruz.

Biliyorsunuz ekonomik koşulların getirdiği olumsuzluklar ve insanlar belki araç kredilerini ödeyemiyorlar, ev kredilerini ödeyemiyorlar, çocuklarının okul taksitlerini ödeyemiyorlar ve çok zor durumda kaldıkları durum oluyor. Bu temelde biz bir tek şeyden vaz geçmedik, ne olursa olsun birbirimize destek olmak, dayanışma içerisinde olmaktan. Böylelikle inanın birbirimize umut olduk ve bu zor koşulları nasıl daha kolaylıkla atlatabiliriz bunun üzerine birbirimize destek olarak ayakta durmayı başardık. Bu anlamda da dünya genelinde iş dünyasına yön veren, üç yüz binden fazla üyesi olan devasa bir platformdan bahsediyoruz.

C.K: BU PLATFORMA ŞU ANKİ EKONOMİK ŞARTLARDA DAHA ÇOK MU İHTİYAÇ DUYULDU?

D.A: İnsanların birbiriyle temas etmesi, network dediğimiz birbirinin hayatına değer katması ancak birbirimizin iletişim çevresiyle, birbirini açmakla oluyor. Çünkü bugün baktığımız zaman işletme sahiplerinin yüzde doksan yedisi işlerini referansla geliştirirken bu anlamda bir stratejisi olan işletme sahiplerinin oranı yüzde üç. Bu bahsettiğim BNI organizasyonu ise işlerini yüzde yüz referansla geliştiren iş sahiplerinin bir araya geldiği bir platform. Ve düşünün ki felsefesi ‘kazandır ki kazan’.

C.K: EN SON BÖYLE BİR ETKİNLİĞİ NE ZAMAN YAPTINIZ?

D.A: Pandemi öncesinde iş insanlarıyla bir araya gelerek fiziki toplantılar yapıyorduk. Herkesin kendi işini anlattığı belirli süreçler var ve o süreçleri takip etmek kaydıyla birbirimizin ulaşmak istediği hedef pazarlara yönelik ki biz bunlara ‘spesifik istek’ diyoruz. Bunları belirttiğimiz ve bu anlamda birbirimizi ulaşmak istediğimiz firmalara nasıl ulaştırırız düşünerek çaba sarf ettiğimiz ve bunları sonuç olarak aktardığımız toplantılar. Tabi Pademi nedeniyle de biz bunları online ortamlarda yaptık. Artık eylül ayı itibariyle de ayda bir kez fiziki toplantılara dönüyoruz.

C.K: İŞİNİZ GEREĞİ SİYASETİN DIŞINDASINIZ SİYASETİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

D.A: Tabii ki sempati duyduğum bir siyasi görüşüm var. Herkesin olması gerektiği gibi ya da olduğu gibi ama siyaset içerisinde hiçbir zaman aktif olmadım. Fakat gerçekten bir vatandaş olarak bugüne kadar benim de rahatsız olduğum şeyler var. Bunları değiştirebilmek adına neler yapabilirim diye aklımın köşesinde hep bir şeyler var.

.

C.K: O ZAMAN SİZİ YAKINDA SİYASETİN İÇİNDE Mİ GÖRECEĞİZ?

SİYASETİN DIŞINDA STK’ LARIN İÇİNDEĞİM

D.A: Umarım diyeyim. En azından vatanımıza milletimize vatandaşlarımıza faydalı olabileceğim her ne varsa yapmak isterim. Bunun yollarından biri de siyaset se neden olmasın. Ama siyasetin dışında STK’ların tam ortasındayım. Doğu ve Güney Doğu illerini kapsayan Yirmi Üç İlin Kültür ve Sanat Derneğinde ilçe başkanıyım hem de yönetim kurulu üyesiyim. Şu an altmış beş ilde organize bir şekilde ilerleyen, kim olursa olsun kucaklayan, öğrenciye, yardıma ihtiyaç duyan insanlara kucak açan önemli bir STK’da görev yapmak da ayrı bir değer.

C.K: YANİ PROGRAM İÇERİĞİNİZ TAMAMEN KÜLTÜR VE SANATA YÖNELİK

D.A: Evet, ama ismi öyle olsa da yirmi üç ilin dışından da birçok katılanımız var. Her ilden her insanımız burada olabiliyor. Bir arada olmak, sosyal olmak, etkileşim halinde olmak, birbirimizin kültürel değerlerine sahip çıkmak, bu kültürel değerleri yaşatmak, devamını sağlamak ve tabi ki karşılık beklemeden insanların hayatına dokunmak istiyoruz. Kimin ne zaman nerede olduğuna bakmaksızın ülkemizin güzide vatandaşı olması ve yardıma ihtiyacı olması yeterli. Okullara, öğrencilere, insanlara birçok kuruma bu anlamda desteğimiz oldu.

KÖYLERDE, ÜCRA KÖŞELERDE KALAN DEĞERLERİ BULUYORUZ

Oluşumumuz, yöresel insanlar ve onların kurduğu küçük derneklerle irtibat kurarak onların hala yaşattıkları değerleri takip ettik. Bu değerler çatısı altında bir araya geldik ve bunların öne çıkmasını, unutulmamasını, insanlara daha çok hitap etmesini istedik. Benim gibi İstanbul'da doğmuş ve kendi şehrinden uzakta bulunanların da kendi insanlarıyla, atalarının doğduğu topraklardaki insanlarıyla bir arada olup kültürel değerleri yaşatmak için bir arada olduğu çok keyifli bir etkinlik.

C.K: HOCAMIZIN DA SON SÖZLERİNİ ALALIM EKLEMEK İSTEDİĞİ VEYA SORMADIĞIM İÇİN CEVAP VEREMEDİĞİ SORULARI VARDIR.

C.K SON OLARAK EKLEMEK İSTEDİĞİNİZ ŞEYLER NEDİR?

D.A: Hayatımda yapmak istediğim ve yaptığım her şeyi mükemmel yapmaya çalıştım, o gayret içerisinde oldum. Her şeyin hakkını vermeye çalıştım ve her ne yaptıysam kendi başıma kendi tırnaklarımla kazıyarak yapmaya çalıştım. Hiç kimsenin kartviziti ile bir yerlere gelmeye çalışmadım. Yani benim son olarak söylemek istediğim şey gençler, insanlar her zaman inansınlar, hiçbir zaman vazgeçmesinler. Bir insanın başarabileceği şeylerin sınırı yok, yeter ki kalbimiz temiz olsun, dünyaya güzel bakalım, gerisi kolay. İlla güvenebileceğimiz birilerinin olması gerekmiyor. İlk ve son güveneceğimiz birisi var o da kendimizin ta kendisi. Yeter ki kendimize yatırım yapalım, kendimizi geliştirelim” dedi

Kent Yaşam Gazetesi Haber Merkezi

Editör: Haber Merkezi